6 Nisan yönetmelik değişiklikleri ve hukuka aykırı yönleri


  • Hekim Sözü Nisan-Haziran 2024
  • 36

Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde 6 Nisan 2024 tarihinde yapılan değişikliklerin yürütmelerinin durdurulması ve iptali için hukuk büromuzca dava açılmıştır. Dava, Danıştay 10. Dairesi’nde görülecek olup, hukuka aykırı düzenlemelerin iptal edilmesi beklenmektedir.

Oya Öznur, Av., İstanbul Tabip Odası Hukuk Bürosu

Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde 6 Nisan 2024 tarihinde yeniden değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerin içinde hekimlerin çalışma haklarına getirilen iki kısıtlama dikkat çekiciydi. Bunlardan ilki 60 yaş üstü hekimler ile en az yüzde 60 oranında engelli olan hekimlerin özel hastanelerde kadro dışı çalışma haklarına kısıtlama getirilmesidir. İkincisi ise muayenehane hekimlerinin, hastalarının tedavi işlemlerini vakıf üniversitelerinin hastanelerinde yapabilmelerine yönelik kısıtlamadır. Kısaca bilgi vermek gerekirse;

1- Yönetmeliğin Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinin (3) numaralı alt bendinde yapılan değişiklikle;

“3) 60 yaşını dolduran tabipler ile engellilik oranı en az yüzde 60 olan tabipler kadro şartı aranmaksızın bir özel sağlık kuruluşunda çalışabilir. Bu fıkra kapsamında çalışan tabipler bu Yönetmeliğin diğer maddeleri kapsamında kadrolu veya kadro dışı geçici çalışamaz.” hükmü getirilmiştir. Böylece, zaten çalışma olanakları itibariyle güçlük çeken bu gruptaki hekimlerin hâlihazırda üç yerde çalışabilme hakları ortadan kaldırılmış ve sadece bir yer ile sınırlandırılmıştır. Dahası “kadro dışı” hakkını kullanan hekimin, başka bir yerde “kadrolu” olarak dahi çalışamayacağı belirtilmiştir. Oysa bilindiği gibi 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 12. maddesinin 2. fıkrasında hekimlerin;

  • Kamu kurum ve kuruluşları,
  • Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum/kuruluşları ile sözleşmeli vakıf üniversiteleri,
  • Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum/kuruluşları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri ve serbest meslek icrası olmak üzere üç grupta mesleklerini icra edebilecekleri, Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan istihdam planlamaları çerçevesinde ve bu bentler kapsamında olmak kaydıyla birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilecekleri açıkça yer almaktadır. Bu nedenledir ki hekimler, bu maddeye uygun olarak birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilmektedir.

Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde yapılan bir değişiklikle üst düzenleme olan 1219 sayılı Kanun’un tanıdığı hakların kısıtlanabilmesi mümkün değildir. Zaten 6 Nisan tarihinde yapılan değişikliğe kadar da diğer hekimlere kıyasla- böylesi bir kısıtlama yapılmamıştır. Bu kategorideki hekimlere de üç yerde kadro dışı çalışma imkânı tanınmıştır. Şimdi ise Anayasa’nın 50. maddesi uyarınca çalışma şartları bakımından özel olarak korunması gerektiği gözetilerek yapılan düzenlemenin önceki halinden vazgeçilerek 60 yaşını dolduran hekimler ile engellilik oranı en az yüzde 60 olan hekimlerin, kadro şartı aranmaksızın sadece bir özel sağlık kuruluşunda çalışabileceklerine, şayet bu hakkı kullanırlarsa Yönetmeliğin diğer maddeleri kapsamında kadrolu veya kadro dışı çalışamayacaklarına yönelik kısıtlama getirilmiştir. Böylece, bu kategoride yer almayan hekimlere tanınan birden fazla yerde çalışma hakkı bu grup için geçerli olmaktan çıkmıştır. Bu durum Anayasa’nın 50. maddesi ile 10. maddesinde yer alan kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlali sonucunu doğurmaktadır. Bakanlığın hekim açığı olduğundan bahsettiği bir dönemde, bir hekimin birden fazla sağlık kuruluşunda çalışmasını engellemesi, toplumun sağlık hizmetine erişimini güçleştireceğinden kamu yararına uygun olarak görülemez.

2- Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin Ek 8. maddesine yeni bir fıkra eklenmiştir. Eklenen fıkra şöyledir;

“Muayenehanesi bulunan hekimler, 1219 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince hizmet bedeli hasta tarafından karşılanmak ve Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan talep edilmemek kaydıyla, muayenehanesine müracaat eden hastalarının tedavisini, yıllık sözleşme yapmak suretiyle, ilgili branşta hizmet sunan vakıf üniversite hastanelerinde, ancak Bakanlıkça planlama amacıyla oluşturulan komisyonun ilgili üniversitenin eğitim ve araştırma hizmet kapasitelerini dikkate alarak vereceği uygun görüşü ile yapabilirler. Muayenehane hekimiyle yapılan sözleşmenin taraflarca imzalanmış nüshası, vakıf üniversitesi hastanesi tarafından müdürlüğe gönderilir. Bu durumdaki hastalar, hastanedeki tedavi masraflarının kendileri tarafından karşılanacağı hususu ile tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında muayenehanede bilgilendirilir. Vakıf üniversite hastanesinde gerçekleştirilecek ayakta veya yatarak tedavi öncesi muayenehane hastalarına ilişkin bilgilendirilmiş rıza formu hasta veya kanuni temsilcisi, muayenehane hekimi, vakıf üniversite hastanesinin ilgili birim sorumlusu ve başhekim tarafından imzalanır. Hastanın hastanede tedavisi süresince ilgili hekim tarafından kesintisiz hizmet sunumu sağlanır. Hastaya sunulan teşhis ve tedavi hizmetlerinden muayenehane hekimi ve vakıf üniversite hastanesi müştereken sorumludur. Bu hekimlere hizmet sunan vakıf üniversite hastanesi tarafından her ay sonu itibarıyla tedavi edilen hasta sayısı ve hekim ismini müdürlüğe bildirir. Ayrıca bu şekilde tedavi gören hastalara ayrıntılı fatura düzenlenir.”

Bu fıkra, 6 Ekim 2022 ve 7 Ocak 2023 tarihlerinde Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin Ek 5. maddesinde yapılan değişikliklere benzemektedir. Söz konusu değişiklikler ile muayenehanelerinde meslek icra eden hekimlerin hastalarının teşhis ve tedavilerini özel hastanelerde yapabilmeleri hukuka aykırı şekilde kısıtlanmıştır. Şimdi ise benzer bir kısıtlama vakıf üniversitelerinin hastaneleri için de getirilmektedir.

  • Öncelikle, “muayenehane hekimlerinin vakıf üniversiteleri hastanelerinde hasta tedavi etmesinin Bakanlıkça planlama amacıyla oluşturulan komisyonun vereceği uygun görüş” koşuluna bağlanması hukuka aykırıdır. Zira vakıf üniversitesi tıp fakültesi hastaneleri, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda tanımlandığı üzere, yükseköğretim kurumlarında eğitim öğretimin desteklenmesi amacıyla eğitim öğretim, uygulama ve araştırmaların sürdürüldüğü bir yükseköğretim kurumu olan uygulama ve araştırma merkezleri olduğuna göre, bu hastanelerin muayenehane hekimlerince kullanımına ilişkin karar verme yetkisi, münhasıran ve hiçbir koşula bağlı olmaksızın o üniversiteye aittir.

Keza Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin 2. maddesine göre “Bu Yönetmelik; Devlete, il özel idarelerine, belediyelere, üniversitelere ve diğer kamu tüzel kişilerine ait hastaneler hariç olmak üzere; gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişilerine ait hastaneleri kapsar.” Sağlık Bakanlığı’nın, açıkça kapsamı dışında tutulmuş olmasına rağmen Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde vakıf üniversitelerinin iç işleyişine ilişkin müdahale niteliğinde bir düzenlemeyi yapması hukuka uygun değildir.

Bakanlıkça planlama amacıyla oluşturulan komisyonun, bir muayenehane hekiminin bir vakıf üniversitesi hastanesinden yararlanması konusundaki uygun görüşü neye göre vereceği de belirsizdir. Her ne kadar komisyonun kararını “üniversitenin eğitim ve araştırma hizmet kapasitelerini dikkate alarak” vereceği belirtilmiş ise de bunun taraflarca bilinebilir, soyut ve objektif kuralları ortaya konulmamış; Bakanlığa keyfiliğe varabilecek bir takdir yetkisi bırakılmıştır.

  • Muayenehane hekimlerinin hastalarını vakıf üniversitesi hastanelerinde tedavi etmelerinin, “o branşta hizmet veren vakıf hastaneleri ile yıllık sözleşme yapma ve imzalı sözleşmelerin müdürlüğü gönderilmesi” koşullarına bağlanması da hukuka uygun değildir. Nitekim 1219 sayılı Kanun’un yukarıda yer verdiğimiz 12. maddesinde hekimlerin çalışabilecekleri alanlar sayıldıktan sonra 3. fıkrada; “Mesleğini serbest olarak icra edenler, hizmet bedeli hasta tarafından karşılanmak ve Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan talep edilmemek kaydıyla, (b) bendi kapsamında sayılan sağlık kuruluşlarında da hastalarının teşhis ve tedavisini yapabilir.” hükmü düzenlenmiştir.

Görüldüğü gibi 12. maddenin aradığı tek koşul, tedavinin yürütüleceği vakıf üniversitesi hastanesi ister SGK ile anlaşmalı olsun isterse olmasın, hizmet bedelinin hasta tarafından karşılanması ve SGK’dan talep edilmemesidir. Hekimler de bu şartlara uygun şekilde muayenehanelerine başvuran hastalarının tedavi işlemlerini vakıf üniversitelerinin hastanelerinde yapmıştır. Şimdi ise daha önce mevcut olmayan ve 1219 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile bağdaşmayan bir kısıtlama getirilmiştir. Oysa Anayasa’nın 124. maddesi uyarınca yönetmelikler, ancak kanuni düzenlemeleri açıklayıcı ve kanunların uygulanmasını sağlama amacına yönelik olabilir. Ancak yapılan değişiklikle üst hukuk normu olan kanuni düzenlemeye aykırı bir kısıtlama getirilmiştir.

Ayrıca bu kısıtlama ile “herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahip olduğu, özel teşebbüsler kurmakta serbest olduğu, bu kapsamda devletin özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alacağına” ilişkin Anayasa’nın 48. maddesine ve “Devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve çalışmayı desteklemek için gerekli tedbirleri alacağına” ilişkin 49. maddesine de aykırı düzenleme yapılmıştır.

Öte yandan bir muayenehane hekiminin hastasının tedavisini yapabilmesinin, örneğin ameliyat için ameliyathane hizmetlerini kullanabilmesinin hastanenin ilgili branşta hizmet sunmasına bağlanmasının da haklı bir dayanağı yoktur. Burada önemli olan hastanenin, hastanın hastalığının tedavisine elverişli olup olmadığıdır. Vakıf üniversitesi hastanesinde ilgili branşta hizmet sunulmasa dahi tam teçhizatlı ameliyathane, anestezi ve servis imkânları mevcuttur. Bu bakımdan hekimlere hastane ile sözleşme yapma koşulunun yanı sıra getirilen o hastanenin ilgili branşta hizmet sunma koşulunun genel amaca uygunluğundan da söz edilemez.

  • Son olarak, muayenehane hastalarına ilişkin “bilgilendirilmiş rıza formunun hasta veya kanuni temsilcisi ve muayenehane hekiminin yanı sıra vakıf üniversite hastanesinin ilgili birim sorumlusu ve başhekim tarafından da imzalanması” şartı da hukuka aykırıdır. Bu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. ve Anayasa’nın 20. maddesi ile korunan özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği gibi kişisel verilerin korunmasına ilişkin temel kuralları ihlal etmektedir. Mesleki deontoloji kurallarına aykırı şekilde, hekimin yükümlülüğü olan hasta mahremiyetinin ihlali sonucunu da doğurmaktadır.

Bilindiği üzere 1219 sayılı Kanun’un 70. maddesine göre, “Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.)”

Bu maddede sözü edilen aydınlatılmış onamın ne şekilde alınacağı, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde belirtilmektedir. Hasta Hakları Yönetmeliği’nde de bilgilendirmenin ne şekilde yapılacağı ve rızanın ne şekilde alınacağı düzenlenmiştir. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin “Rıza Formu” başlıklı 26. maddesinde, bu belgenin hasta veya kanuni temsilcisi ve bilgilendirmeyi yapan ve tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubu tarafından imzalanacağı belirtilmektedir. Herhangi bir yasal dayanağı olmadığı halde bu belgelerin vakıf üniversitesi hastanesinin ilgili birim sorumlusu ve başhekimi tarafından da imzalanmasının istenmesi, hasta mahremiyetini ihlal etmektedir.

Özetlediğimiz gerekçelerle, 6 Nisan değişikliklerinin yürütmelerinin durdurulması ve iptali için Hukuk Büromuzca dava açılmıştır. Dava, Danıştay 10. Dairesi’nde görülecek olup, hukuka aykırı düzenlemelerin iptal edilmesi beklenmektedir.


Bu İÇERİĞİ Paylaş!