Yersiz “yurt”suz


  • Hekim Sözü Nisan-Haziran 2024
  • 53

Betül Cengiz Elçioğlu, Doç. Dr., VKSV Sağlık Kuruluşları, Amerikan Hastanesi

Nehir Tuna’nın festivallerde büyük ilgi gören, 80. Venedik Film Festival’inde ayakta alkışlanan ilk uzun metrajlı filmi Yurt, bir yandan kolejde eğitimine devam ederken bir yandan da babasının zorlamasıyla bir tarikat yurdunda kalan 14 yaşındaki Ahmet’in hikayesini anlatıyor. Senaryo kendisi de aynı yaşlarda 5 yıl tarikat yurdunda kalmış olan yönetmenin hikayesinden yarı otobiyografik olarak uyarlanmış. Bu iki çok farklı ortamdaki yaşantısını birbirinden neredeyse tamamen izole ederek yaşamaya çalışan Ahmet’in, kimlik ve inanç arayışı ile beraber hissettiği aidiyetsizlik duygusu da giderek derinleşir. Büyük bölümü siyah-beyaz olan filmin özellikle yurt sahnelerinin karanlık, dar planlı çekimleri, ortamın köhneliği ile de birleşerek ana karakterinin içinde sıkışıp kaldığı ruh halini bize daha iyi hissettirmektedir. Daha aydınlık planlarla, bir bölümü açık havada çekilmiş, yurtta geçen sahnelerle daha da tezatlık oluşturacak şekilde derslerin tamamının İngilizce dersinde geçtiği okul sahnelerinde de Ahmet’in kendini farklı bir baskı altında hissettiğine tanık oluruz. Özellikle yurt ortamında Kuran okurken ve bazı ritüeller sırasında Ahmet’in yüzündeki donuk, duygudan yoksun ifadenin okuldaki öğrenci andı okunurken ki ifade ile benzerliği, ardışık sahnelerdeki başarılı geçişlerle oldukça etkiyici hale getirilmiş. Başarılı görüntü yönetmeni Florent Henry’nin de bu filmde çok iyi bir iş çıkardığını söylemek gerekir.

Yaşadığı çok farklı iki dünyanın kendi içlerindeki dayatmaları ve ikisinde de olduğu insan gibi kabul göremeyeceği düşüncesi Ahmet’i ümitsizliğe sürüklerken teselliyi yurt arkadaşı, aynı zamanda yurdun kıdemlisi Hakan’da bulur. İki arkadaş her ne kadar toplumun çok farklı kesimlerinden gelseler de yalnızlıkları, özgürlük ve mutluluk arayışları aralarında bir bağ oluşturur. Filmin son bölümüne doğru ise izleyiciyi bir sürpriz beklemektedir. İki gencin beraber bir maceraya atıldıkları sahnede Ferzan Özpetek hayranlarının iyi hatırlayacağı Karşı Pencere filminden akıllarda kalan Vega’nın Ma Che Ferddo Fa şarkısı ile beraber film, hem gerçek hem de duygusal anlamda renklenir. Ancak hayatın gerçeklerinden kaçmak o kadar da kolay değildir.

Özellikle baş roldeki iki genç oyuncu Doğa Karakaş ve Can Bartu Aslan’ın performansları, yakaladıkları uyum ve doğallıkları izlemeye değer. Filmin ana karakterlerinde gözlemlediğimiz derinlik Ahmet’in ailesine geldiğimizde özellikle anne karakterinde, biraz da bilinçli bir tercih olarak mı bilinmez, kayboluyor. Kadının İslamcı kesimlerde baskı altında ezilip, sindirilmesi olarak yorumlanmaya açık olan bu durum yine de annenin dahil olduğu sahnelerdeki eğretilik duygusunu silemiyor.

Yönetmenin, 90’lı yıllarda yükselişe geçen siyasi İslam hareketi ve buna tepki olarak ortaya çıkan laik kesimin eylemlerini arka planda gösterirken politik ya da ideolojik bir mesaj kaygısından başarıyla uzak durması bizlere otorite figürlerinin (baba ya da yurt öğretmeni gibi) zorbalığı altında samimi bir büyüme hikayesi izlettiriyor. 


Bu İÇERİĞİ Paylaş!