Depremde kadın sağlığı deneyimi - Özge Yılmaz*


  • Hekim Sözü Ocak-Haziran 2023
  • 231

Kadınlar ve kadın örgütleri, Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’nun da içinde olduğu Eşitlik İçin Kadın Platformunu oluşturarak iki yılı aşan bir süredir mücadele ve direnişlerini sürdürüyor.

9 Şubat’ta İstanbul Tabip Odası ile Adıyaman’a doğru yola çıkarken aslında biraz da bilinmeze doğru gittiğimizin farkındaydım. Daha önce afet koşullarında çalışma deneyimim yoktu. İlk günlerin, yaşamsal sağlık hizmetleri ve temel ihtiyaçların giderilmesine odaklı geçirileceğini biliyordum ama ilk refleksim, uzmanlık alanım ve politik görüşüm gereği kadın ve üreme sağlığıyla ilgili neler yapılabileceğini düşünmek oldu. Enkazlardan doğum haberleri geliyordu. Erken doğumlar, anne ve bebek ölümleri, medikal sorunların eşlik ettiği gebelikler, düşükler, planlanmamış gebelikler, kanama düzensizlikleri, enfeksiyonlar, salgınlar, erkek şiddeti artacaktı. Tüm bu kaosun içinde ben ne yapabilirdim?
10 Şubat’ta Adıyaman’a ulaştığımızda, beklediğimden çok daha büyük bir yıkımla karşılaştım. Enkazlardaki çalışmalar halen devam ediyordu, kentte su ve elektrik yoktu, hava oldukça soğuktu, çadır yoktu. Yiyecek ve içme suyu kısıtlıydı.
Ekip olarak sağlık hizmetlerinin nitelik ve niceliğini anlamak ve kendimize bir çalışma alanı oluşturabilmek için hemen bir saha araştırmasına giriştik. Yenimahalle’deki cemevinde gönüllülerin kurduğu, birinci basamak sağlık hizmeti veren revire gittik önce, sonra da Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne. Yetkili kişiden, hastane personelinin üçte birinden halen haber alınamadığını öğrenerek başladık konuşmaya… Hastanede, başka illerden görevlendirme ile gelen veya gönüllü olan ekiplerin çalıştığını ve sadece travma hastalarının ameliyatlarının yapıldığını öğrendik. Doğumlar çevre illere sevk ediliyor ancak gönderilemeyecek kadar acil olanlara müdahale ediliyordu. Adıyaman Kadın Doğum Hastanesi ağır hasarlı olduğu için boşaltılmıştı. Hastane bahçesine kurulan çadırda, gönüllü hekimler tarafından sevk edilemeyecek durumdaki doğumlar yaptırılıyordu. Sahra hastanesi olduğu iddia edilen yerde ise sadece üç tane çadır ve yorgun, tükenmiş, olanaksızlarla çaresizleşmiş sağlık personeli vardı. Kentte, kadın hastalıkları ve doğum poliklinik hizmeti veren herhangi bir birim bulunmuyordu.
Evet, koşullar çok kötüydü, evet, birincil sorun hayatta kalabilmekti ama sanki afet bile eşit davranmıyordu kadınlara. Bu kadar büyük bir travma yaşamış gebe bir kadının her ne olursa olsun kendi şehrinde doğum koşullarını sağlamayı talep etmek ya da bir kadın için muayene olabileceği bir alan yaratmak, birtakım ön kabullere göre lükstü, romantik bir istekti, “Şimdi feminizmin zamanı değil canım” dı. Bu noktadaki en büyük şansım, ekip arkadaşlarımın desteği ve meseleye benimle aynı yerden bakmalarıydı, diyebilirim. Hep beraber, kullanılabilecek durumdaki bir aile sağlığı merkezini temizledik, yanımızda getirdiğimiz malzemeleri yerleştirdik. Ekip olarak birinci basamak sağlık hizmeti veren bir poliklinik, bir mobil sağlık birimi ve kadın sağlığı birimini kurduk. Adıyaman Tabip Odası’nın desteği ile jinekolojik masa, ultrason, jeneratör ve diğer gereçleri edindik. Bulunan her bir malzemenin kendine ait bir hikayesi, atılan her bir adımda çok fazla kişinin emeği ve dayanışma azmi olduğunu belirtmeliyim.
Adıyaman’daki ikinci günümüzde artık bir kadın sağlığı birimimiz vardı ve ben hasta bakmaya başladım; meslek hayatımın en zor ve travmatik öykülerini dinledim. Kaldığım süre boyunca ağırlıklı olarak gebe kadınları muayene ettim. Şehri terk edebilme “şansı” olan herkes gitmeye hazırlanıyordu. Geride sadece fakir kadınlar kalacaktı.
Kurmuş olduğumuz kadın sağlığı birimi, depremin hemen ertesinde gerekli olan poliklinik hizmetini vermekte faydalı oldu. Enkazdan çıkan, kanaması olan, tansiyonu yükselen, erken doğum riski olan gebelere, kanama ve enfeksiyon problemleri yaşayan kadınlara, koşullar elverdiğince tedavi düzenleyebildik. Birime gelen kadınlara hijyen malzemeleri verdik. Ben Adıyaman’dan ayrıldıktan sonra birim, gönüllü arkadaşların desteğiyle varlığını sürdürdü ancak kullandığımız mekan bir aile sağlığı merkeziydi. Bir süre sonra asıl kullanıcılarına geri verilmesi gerekiyordu. 1 ay sonra, Adıyaman’a, arkadaşım ve meslektaşım Irmak Saraç’la beraber ikinci gidişimde de geçici kadın sağlığı birimini düzenledik.
Afetler ve olağandışı durumlar ayrımcılığı artırıyor. Kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar, göçmenler açısından sorun alanları genişliyor. Toplumsal cinsiyet körü ihtiyaç listeleri, kadınların gereksinimi olan birçok malzemenin “lüzumsuz” görülmesi, dezavantajlı grupları gözetmeyen hizmet üretimi, LGBTİ+’ların her zamankinden daha fazla saklanmak zorunda kalmaları toplumsal cinsiyet alanındaki en önemli sorunlar... Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin hiçbir zaman önem ve öncelik taşımadığı ülkemizde, deprem koşullarında da pek farklı şeyler yaşanmadı tabii ki… Gebeliği engelleyici yöntemlere erişim, afet koşullarında çok daha mühim. Kondom da doğum kontrol hapı da çok pahalı. Ria takılma koşullarını yaratmak güç. Yöntem devamlılığını sağlamak daha da güç. Bu hizmetlerin lüks olarak görülmemesi gerekiyor.
Kadınlar çok ciddi hijyen problemleri yaşıyor. Çadır kentlerdeki temizlik, çamaşır, yemek, çocuk ve yaşlı bakımı her zamanki gibi onların sorumluluğunda. Çocuğunun aşısını da çadırdan çıkmak istemeyen ergen kızının ruhsal durumunu da anne dert ediyor.
Bölgeye gitmeden önce güncel ihtiyaç değerlendirmesi yapmak, daha önce çalışan ekiple iletişim kurmak, iş birliği yapmak çok önemli. Verilecek hizmetin sürdürülebilirliği ve etkinliği açısından dayanışma ve deneyim aktarımı şart. Eksikler, olanaksızlıklar, ideal sağlık hizmeti verememek insana kendini yetersiz hissettirebiliyor, öfkeyi artırabiliyor. Dönmek suçlu hissettirebiliyor. Tüm bunları konuşmak, paylaşmak gerekiyor.
Adıyaman’a depremden 1 ay sonra ikinci defa gittiğimizde, Adıyaman Devlet Hastanesi’nde gebe izlem poliklinikleri açılmış, doğumlar ve sezaryenler yaptırılabilir hale gelmişti. En belirgin sıkıntılardan birinin gebeliği engelleyici yöntemlere erişim olduğunu gözlemledik. Çadır kentlerdeki en önemli bir diğer sorun da kadınların verilebilen mevcut hizmetlerden haberdar olmaması ya da bu hizmetlere ulaşamaması. Bu nedenle çadır kentlerde yaşayan kadınların, sağlık hizmetlerine kolay erişebilmesinin planlanması gerekiyor. Biz oradayken, kadınlar çadırlardan bile çıkmıyordu. Kadınları o çadırlardan çıkarmak gerekiyor. Sağlık ve güvenlik konularında başvurabilecekleri, sadece onlara ait bir kadın sağlığı biriminin varolduğunu bilmeleri gerekiyor.

*Dr., İTO Kadın Komisyonu Üyesi


Bu İÇERİĞİ Paylaş!