Bilimsellikten uzak söylemler, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir mi? - Hazal Pekşen Demirhan*


  • Hekim Sözü Ocak-Haziran 2023
  • 2016

Anayasa Mahkemesi Dr. Canan Karatay’ın gebelikte şeker yükleme testi ile ilaçlar ve çeşitli tedavi yöntemleriyle ilgili açıklamalarını bilimsel olarak değerlendirmiş ve haklı bulmuş değildir. Zaten Anayasa Mahkemesi tıbbi konularda denetim yapan, tıbbi doğruluğa karar verebilecek bir merci olmadığı gibi, İstanbul Tabip Odası aleyhinde tazminata hükmetmesi de hukuken mümkün değildir.

Anayasa Mahkemesi, Dr. Canan Karatay’ın “gebelikte şeker yüklemesinin anne karnındaki bebekleri zehirlediği” ve “kimi ilaç ve tedavilerin zararlı olduğu, ölüme ve başka hastalıklara götürdüğü” yönündeki söylemleri nedeniyle İstanbul Tabip Odası tarafından verilen iki ayrı disiplin cezasını, ifade özgürlüğüne yönelik müdahale olarak değerlendirmiştir.
Bu kararlar, başvurucusu tarafından kamuoyuna tıbbi demeçlerinin haklı bulunduğu, hiçbir hastaya zarar vermediğinin Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edildiği, Mahkeme’nin İstanbul Tabip Odası’nı tazminata mahkûm ettiği gibi söylemlerle yanlış aktarılsa da; AYM tarafından ne hekimin açıklamaları tıbben doğru bulunmuş, ne de İstanbul Tabip Odası’na ceza verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Dr. Canan Karatay’ın gebelikte şeker yükleme testi ile ilaçlar ve çeşitli tedavi yöntemleriyle ilgili açıklamalarını bilimsel olarak değerlendirmiş ve haklı bulmuş değildir. Zaten Anayasa Mahkemesi tıbbi konularda denetim yapan, tıbbi doğruluğa karar verebilecek bir merci olmadığı gibi, İstanbul Tabip Odası aleyhinde tazminata hükmetmesi de hukuken mümkün değildir. Yaratılan bu hatalı algının düzeltilebilmesi amacıyla, Anayasa Mahkemesi kararlarına ilişkin hukuki bir bilgilendirme yapma gereği doğmuştur.
“GEBELİKTE ŞEKER YÜKLEMESİ TESTİ”NE YÖNELİK AÇIKLAMALAR NEDENİYLE VERİLEN DİSİPLİN CEZASI
Dr. Canan Karatay, 2014 ve 2015 yıllarında sıkça katıldığı televizyon programlarında, “gebelikte şeker yükleme testi” ve bu testi uygulayan/uygulatan hekimlere ilişkin olumsuz açıklamaları ile gündeme gelmiş; bu testin gereksiz olduğu, bebek ve anne için tehlikeli olduğu, erken doğuma neden olduğu, komaya yol açtığı, bebeği “zehirleyerek” öldürdüğü gibi görüşlerini kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu ifadelerine, “bebekleri zehirliyorsunuz”, “erkek hekimler anlamaz, analığın ne olduğunu bilmez”, “hamilelere, gebelere şeker yüklemesi yaptırmak cinayettir, eziyettir, işkencedir...” gibi hekimlere duyulan güveni sarsıcı cümleler de eklemiş ve meslektaşlarını zan altında bırakmıştır.
Bu paylaşımlar, o dönemde testi uygulayan hekimlere yönelik büyük bir tepkiye neden olmuş, yanı sıra hem gebelik sürecindeki kadınların, hem de gebeliğinde bu testi yaptırmış kadınların ciddi olarak paniğe sürüklenmesine yol açmıştır. Hatta yaşanan bu panik nedeniyle Sağlık Bakanlığı’nca konuya özel açıklama dahi yapılmış, “Gebelikte şeker tarama testinin zararlı olduğuna dair iddianın bilimsel geçerliliği olmadığı, iddiaların tam aksine gebelikte şeker tarama testinin Bakanlık tarafından özellikle tavsiye edildiği” kamuoyuna açıklanmıştır.
Bu açıklamalar İstanbul Tabip Odası’nca da ele alınmış, Onur Kurulu tarafından 06.10.2015 tarihinde, “verdiği bilgilerin bilimsel olmadığı, halk sağlığına zarar verdiği, bilimsel araştırma verilerini değerlendirirken bilimsel gerçekleri yansıtmadığı, yazılı ve görsel basında, doğruluğu bilimsel yöntemlerle ortaya konulmuş bir testin herhangi bir dayanağı olmaksızın yanlış ve tehlikeli olduğunu söyleyerek insanların doğru sağlık hizmeti almasına engel olduğu, bu testi uygulayan meslektaşlarını zor durumda bıraktığı, meslektaşlarını zemmettiği” gerekçeleriyle, geçici olarak meslekten alıkoyma cezası verilmiştir. Bu ceza Türk Tabipleri Yüksek Onur Kurulu tarafından onanmış, idari yargı denetiminden de geçerek kesinleşmiştir. Dr. Canan Karatay kesinleşmiş karar nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş, Mahkeme 2018/6707 başvuru numaralı ve 31.03.2022 tarihli karar ile başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
ÇEŞİTLİ İLAÇ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİNE YÖNELİK AÇIKLAMALAR NEDENİYLE VERİLEN DİSİPLİN CEZASI
Dr. Canan Karatay 2016 yılında katıldığı bir televizyon programında kimi ilaçları ve tedavi yöntemlerini hedef alan bir konuşma yapmış; “antibiyotiksiz her şey geçiyor”, “otizme çare var çünkü ana rahminde başlıyor. ...Obez annelerin çocuklarında bu hastalıklar/otizm oluyor”, “antidepresanlar kilo aldırır ve şeker hastalığına sebebiyet verir. Kolesterol ilaçları gibi. Kolesterol ilaçları hem şeker hastalığı yapar hem depresyon yapar hem de alzheimer yapar”, “sağlıklı besleniyorsanız zaten depresyona girmezseniz”, “kolesterol ilacına başlar başlamaz bir süre sonra ALS tekerlekli iskemleye maruz kaldı. Kolesterol ilacı dedik kestik düzeldi” ve “hiçbir kanser öldürmüyor kemoterapi öldürüyor” gibi söylemlerde bulunmuş, meslektaşlarını hedef alan ifadeler de eklemiştir.
Bu açıklamalar da meslek kuruluşu tarafından değerlendirilmiş, İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu tarafından 13.02.2018 tarihinde; “TV programında genel ifadeler kullanarak kendisi dışındaki tüm hekimleri olumsuzladığı, uzmanlık alanı dışı konularda tartışmalı konuları kesin gibi sunduğu, doğru olmayan bilgiler verdiği, programı kişisel tanıtım ve reklam aracı haline getirdiği, verdiği bilgilerin etik olmadığı, halk sağlığına zarar verdiği” gerekçeleriyle, para cezası verilmiştir. Bu ceza Türk Tabipleri Yüksek Onur Kurulu tarafından da onanmıştır. İdari yargı denetiminden de geçerek kesinleşmiştir.
Dr. Canan Karatay kesinleşmiş karar nedeniyle yine Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş; Mahkeme 2020/4999 başvuru numaralı ve 30.03.2023 tarihli karar ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Yanı sıra bu ihlal nedeniyle, 18.000-TL manevi tazminata hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından hükmedilen bu tazminat Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ödenecektir.
ANAYASA MAHKEMESİ,
DİSİPLİN CEZALARINI İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELİK MÜDAHALE OLARAK
DEĞERLENDİRMİŞTİR.
Anayasa Mahkemesi her iki kararında da; disiplin cezası ile yapılan müdahalenin, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu ile öngörüldüğü, müdahale ile ulaşılmaya çalışılan sağlığın korunması amacının kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçasını oluşturduğunu ve bu nedenle meşru temelinin bulunduğu sonucuna varmıştır. Ancak müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede, temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbirin, toplumsal bir ihtiyacı karşılaması ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olması gerektiği, verilen cezanın/yapılan müdahalenin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna ulaşmıştır.
AYM, meslek kuruluşu tarafından, kişilerin sağlığı için tehlikeli olabilecek yanlış bilgileri hekim sorumluluğuna uygun olmayacak şekil ve yöntemlerle yaydığı gerekçesiyle cezalandırıldığını, sağlık alanında yanlış bilgilerin yayılmasını önlemek için eylem planları geliştirmenin ve uygulamanın devletin pozitif yükümlülüklerinden olduğunu, yanlış bilginin kişilerin sağlığını ve hayatlarını riske atma, kurumlara ve sağlık sistemlerine duyulan güvene zarar verme ihtimalinin olduğunu, yanlış bilginin toplumda yerleşmiş güven eksikliğinden ve kurumlara duyulan güvendeki çatlaklardan istifade ederek bunları daha da derinleştirerek, bilime ve tıbba duyulan güvene zarar verdiğini kabul etmiştir. Ancak yanlış bilgilerin yönetilmesi sırasında, ifade özgürlüğüne de saygı gösterilmesi gerektiğini, çünkü ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu ifade etmiştir.
Mahkeme gerekçesinde, Anayasa’nın, ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmediği, ifade özgürlüğünün sağlık meseleleri ile ilgili bilgileri ve fikirleri araştırmayı, edinmeyi ve paylaşmayı da içerdiğini aktarmıştır. Sağlıkla ilgili bilgilerin sansürlenmesi veya toplumun sağlık alanındaki tartışmalara katılımını engelleyecek müdahalelerin ifade özgürlüğünün ihlaline neden olacağını tespit etmiştir.
AYM KARARININ AKSİNE, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, SAĞLIĞIN KORUNMASI AMACIYLA SINIRLANDIRILABİLİR.
Anayasa Mahkemesi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin genel açıklama ve tespitlerine katılmakla birlikte, tartışma konusu açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin hukuken mümkün olmadığı kanısındayız. Nitekim Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararın gerekçesinde de belirtildiği gibi, ifade özgürlüğü temel bir hak olmakla birlikte mutlak bir hak değildir. Bu hak toplumun meşru çıkarları için kısıtlanabilmektedir. Bireyin ve toplumun sağlıklarının korunması da bu çıkarlardandır. İfade özgürlüğü bağlamında tartışılan açıklamaların bu gözle değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan toplum sağlığını ve o konuda yeterli bilgi sahibi olmayanların duyarlılığını olumsuz etkileyecek açıklamaların, ifade özgürlüğüne daha az yer bırakacağının kabulü gerekir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine göre, ifade özgürlüğünün kullanımı; sağlığın korunması için yasa tarafından öngörülen ve demokratik bir toplumda gerekli olan koşullara, kısıtlamalara veya cezalara tabi tutulabilir. AİHS’in 10. maddesinde açıkça belirtildiği gibi halk sağlığının korunması, orantılı ve zaruri olduğu ölçüde ifade özgürlüğünün koruma alanını daraltabilmektedir. Bu noktada birey ve toplum sağlığı ile doğrudan ilişkili bir durumda halk sağlığının tehlikeye girme riskinin oluşturacağı sakınca ile ifade özgürlüğü arasındaki dengenin bozulması halinde müdahaleler, demokratik toplum düzeninde makul olarak değerlendirilmelidir.
Tartışmaya konu açıklamalar, yaşam ve sağlık hakkı başta olmak üzere mutlak hakların özüne zarar verme riski taşımaktadır. Bu nedenle ifade özgürlüğü içinde görülmesi ve sınırlandırılamayacağının kabulü mümkün değildir.
AYM TARAFINDAN, TIBBİ
DEONTOLOJİ KURALLARI
GÖZ ARDI EDİLMİŞTİR.
Türk Tabipleri Birliği ve bağlı Tabip Odalarına, kurucu kanun ile verilen en önemli görev ve sorumluluk, “meslek geleneklerini korumak ve geliştirmek”tir. Mesleki deontolojinin korunması amacına yönelik meslek örgütü tarafından yapılan müdahalelerin, ifade özgürlüğü koruması altına sokularak ortadan kaldırılması, açık ki mesleğe ve meslek kurallarına zarar verir niteliktedir. Yanı sıra meslek örgütünün deontolojiyi korumak yetkisine müdahale niteliğindedir.
Hekimlerin bilgilendirme yaparken güncel doğrulanmış bilimsel bilgileri, bilim insanı kimliğine uygun olarak dile getirmesi ve uzman olduğu alanlarda bilgi vermesi temel etik anlayışın bir gereğidir. Halk sağlığı konusundaki mesleki görev ve sorumluluk, hekimi bilimsel ve etik olma yükümlülüğü ile sınırlamaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hekimler, mesleki uygulamalar için mevzuat haline gelen tıbbi deontoloji kurallarına uymakla yükümlüdür. Hekimlerin, ulusal ve uluslararası etik ve insan hakları düzenlemelerine uyması, hukuki ve etik sorumluluğudur.
Hekimlerin, hekimlik mesleği ile ilgili bilgi ve tecrübelerini televizyon programlarının da dâhil olduğu her mecrada kamu ile paylaşma hakları olduğu gibi, sağlıkla ilgili konularda toplumu bilgilendirme görevleri de bulunmaktadır. Ancak bir tedavi yönteminin uygulanıp uygulanamayacağı, kime, nasıl uygulanabileceği, tanı yöntemleri ve kriterleri, maliyet-ekinlik gibi başlıkların bilimsel veriler eşliğinde tartışılacağı mecra televizyon kanalları değil, bilimsel toplantılardır.
Ayrıca kamuya açık bilgilendirmelerde kullanılacak dile özen gösterilmeli, farklı düşünenler zemmedilmemelidir. Hekimlerin diğer bir hekimin mesleki uygulamaları ile ilgili değerlendirme yapmaları, onların mesleki uygulama ve bilgilerini tartışmaları ve hatta uygun görmedikleri konuları ifade etmeleri kusur olarak görülemez. Ancak bunu yaparken kışkırtıcı olmamalı, tıbbi uygulama ve bilgi değerlendirilmeli, neyin neden doğru olmadığı ifade edilmelidir. Kimin hangi nedenle eleştirildiği açıklıkla ifade edilmeli, muhatabı belli olmayan genel suçlamalar yapılmamalı, tüm hekimler hedef alınmamalıdır.
Sıraladığımız kriterler tüm hekimler için bağlayıcı nitelikte olan Tıbbi Deontoloji Tüzüğü ve Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın belirlediği kurallardır. Zira her iki metinde de hekim sorumluluğu kapsamında; tabiplerin başta gelen vazifesinin, insan sağlığına, hayatına ve şahsiyetine ihtimam ve hürmet göstermek olduğu, ilmi icaplara uygun olarak teşhis koyup, gereken tedaviyi uygulayacakları, tıp kurallarına aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavinin yasak olduğu, insanları yanıltıcı, paniğe düşürücü, yanlış yönlendirici, meslektaşlar arasında haksız rekabete yol açıcı davranışlarda bulunamayacakları, meslektaşlarını haksız ve onur kırıcı saldırılardan korumaları ve onları hastalarına karşı müşkül bir duruma koyabilecek hareketlerden sakınmaları, meslektaşlarına karşı küçük düşürücü davranışlarda bulunmamaları gerektiği belirtilmektedir.
Anayasa Mahkemesi kararlarına konu beyan ve açıklamalar, aktardığımız tüm bu kurallara aykırı olup; mesleki deontoloji kuralları görmezden gelinerek, bu açıklamaların “ifade özgürlüğü” korumasında olduğu söylemek ve meslek kuruluşunun da bu ihlalleri görmezden gelmesini istemek hukuka uygun bir beklenti değildir. Bir mesleğin kendine has kurallarının yok sayılması, o kurallarla korunmak istenen değerlere zarar verecektir.

*İTO Hukuk Bürosu


Bu İÇERİĞİ Paylaş!