Gerçekten orada biri var mı? - Bülent Aslanhan*
- Hekim Sözü Ocak-Haziran 2023
- 232
Daha önceki depremlerde enkaz başında çalışan arama kurtarmacılar, sessizlik sağlayarak enkaza doğru bağırırdık, “orada kimse var mı?”, “sesimizi duyan var mı?”
Şimdi yıkım çok, ekip az… İlk günler sanki enkaz altındakiler bize doğru bağırıyor; “gerçekten orada birileri var mı?”
Şu ahir ömrüme dört deprem sığdı.Dört depremin kalıntıları arasında insan sıcaklığı aramak zorunda kaldım.
99 Gölcük depremi, hemen peşinden Düzce depreminde ilk gece oradaydım, 2011 Van / Erciş depremi Tofaş Arama Kurtarma Ekibi olarak Erciş’te enkaz başındaydık, en sonu en fenası, 6 Şubat depremi ve Maraş.
On binlerce vatandaşımızı önlenebilir nedenlerle kaybettik, içinde güvenle yaşadıkları yuvaları yıkıldı.
Sonrası derin bir hüzün.
11 ilimiz yıkılmış, sabah haber düştü tüm kanallara.
Van depreminde kurduğumuz ve sonrasında donanımlı bir arama kurtarma aracı ile güçlendirdiğimiz Tofaş Arama Kurtarma Ekibi ile Maraş’a yola çıkıyoruz.
Yol çok uzun, Ankara sonrası kar-tipi…
Yollar kapalı, Maraş’a havadan ya da karadan ulaşmak imkansıza yakın hale gelmiş. 23 saat süren yolculuk, geçerken distopik film sahneleri gibi izlediğimiz kentler, kasabalar, köyler ve Maraş.
Maraş’a ulaşan üçüncü kurtarma ekibiyiz ama aradan 24 saat geçmiş. Çok soğuk, Maraş’ın yarısı yok sanki. Çok sayıda enkaz, az sayıda kurtarma ekibi. Enkazlarda bir umutla çalışıyoruz.
Daha önceki depremlerde enkaz başında çalışan arama kurtarmacılar, sessizlik sağlayarak enkaza doğru bağırırdık, “ORADA KİMSE VAR MI?”, “SESİMİZİ DUYAN VAR MI?”
Şimdi yıkım çok, ekip az … İlk günler sanki enkaz altındakiler bize doğru bağırıyor, “GERÇEKTEN ORADA BİRİLERİ VAR MI?”
Gücümüz ne kadarına yettiyse, sayımız ne kadarına yettiyse, enerjimiz ne kadarına yettiyse, çabalıyoruz…
Tofaş basketbol takımının kulüp doktoru olarak çok sayıda kapalı spor salonu görmüşümdür. Bizim salon ezberimde, deplasmanlara gittiğimizde önce takımların salonlarına bakarım, takıntı belki hep bizim salonla karşılaştırırım. Kimini beğenir, kimine “bizim salon daha güzel” duygusuyla tepeden bakarım.
Seyirciye bakarım, doluluk durumuna bakarım, coşkuya bakarım, sonra maça bakarım. Bazı salonları son anda attığımız sayı ve kazandığımız maçların coşkusuyla hatırlarım. Bazı salonları işler yolunda gitmeyip maç farka doğru gidince “şu maç bitse de gitsek” duygusuyla hatırlarım.
Ama kapalı spor salonu dediğin spor mekanı, kazanılan/kaybedilen maçlar, seyirci, atmosfer, oyuncu, hakem falandır işte…
Şu an unutmak istediğim tek spor salonu var; Kahramanmaraş Kapalı Spor Salonu…
Enkazdan canlı çıkarttığımızda ne kadar umutlanıyor ve mutlu oluyorsak, cansız bedenlere ulaştığımızda bir o kadar hüzünlenip, kahrolduğumuz saatler, günler…
Maraş Merkez, Azerbaycan Bulvarı, plaza enkazında, içimiz titreyerek enkaz altından bir cenaze daha çıkartıyoruz. Diğer cenazelerde olduğu gibi “ceset torbasına” büyük bir acıyla yerleştirerek dört kişi torbayı enkazın ilerisindeki parka götürüyoruz.
Yakınları yok. Kim bilir belki de onlar da enkazın altında ve soğukluğunda bekliyorlar. Teşhis edilemeyen cenazelerin hepsinin bir mekanda toplandığını ve cenazeyi oraya götürmemiz gerektiğini söylüyorlar.
Hemen arka sokaktaki Kahramanmaraş Kapalı Spor Salonu’na giriyoruz.
Potalar hala yerinde, ilginç salon yıkılmamış, parkelerde topun yere vurulduğunda boş salonun çıkarttığı “ses” yok… sadece ölüm sessizliği ve tüm salona bırakılmış, parkelere serilmiş 80-90 kadar siyah ceset torbası...
Hepsi bizim canımız, hepsi kardeşimiz, hepsi yitirdiğimiz değerler…
Ahhh diyorum, ahhh… Bir maçı izleyecek seyirci yerine kim bilir ne maçların oynandığı parkenin serinliğine serilmiş bunca cansız beden…
Döndüğümden bu yana bir salona girmiş değilim. Takımla birlikte ilk maça gittiğimde de, ne hissedeceğim bilmiyorum…
Salonlarımız sıra sıra serilmiş “cansız canlarımızın” bekleme mekanı değil, güzel güzel maçlar çıkarttığımız/oynadığımız salonlar olsun.
Şimdi hayat normal akışına dönecek, enkazdan çıkanlar benzerini 99 Gölcük depreminde yaşadığımız, Van’da yaşadığımız çadırlarda / çadırkentlerde çok zor koşullarda hayata tutunmaya çalışacak. Bizim aklımız hep onlarda kalacak.
Dönüp hatırladığımızda, gittiğimiz hemen her enkazda, halktan onlara destek olmamızı isteyen talepler aldık. Minnet ve şükranlarını dile getirdiler, hayır duası ettiklerini sıkça söylediler.
Aklımızdan belki hiç çıkmayacak olan, ilk günlerde yıkımın çok, ekiplerin sayıca yetersiz olması nedeniyle, her enkaz başında kendi enkazlarına müdahale taleplerinin ısrarı ve bizim ekip olarak bu taleplerin hepsine destek verme şansımız olmaması nedeniyle “dinleme yapılan ve umut olan enkazlarda” öncelikli çalışmamızı izah etmeye uğraşırken yaşadığımız mahcubiyet olacak… Bu dert sanırım hep kalbimizin, aklımızın bir yerinde kalacak.
BU SON OLSUN!
*İşyeri Hekimi, TTB-ODSH Kolu üyesi