Gazze Notları...*


  • Haziran 03, 2025
  • 19

 

Birsen Kapmaz Gaskell, Dr., İngiltere Ulusal Sağlık Servisi (NHS), Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF). Londra.

Birsen Kapmaz Gaskel: NHS’te (İngiltere Ulusal Sağlık Servisi) çalışan bir anestezi doktoru. Son 16 yıldır bu görevde. Ayrıca MSF (Sınır Tanımayan Doktorlar) ile savaş bölgelerinde birçok insani tıbbi yardım görevinde bulundu.

NEDEN GAZZE’YE GİTTİM?

Gazze’de ilk günden itibaren yaşanan kan dökülmesi ve acımasızlık son derece rahatsız ediciydi. Ölen ve yaralananların büyük çoğunluğu kadınlar ve çocuklardı. Gazze’de her gün 100’den fazla çocuk hayatını kaybediyordu. Gazze, çocuklar için bir mezarlığa dönüştü. Yıkım ve katliamlar ayrım gözetmeksizin gerçekleşti; hastaneler, okullar, konutlar tamamen yerle bir edildi. Bu saldırılarda ayrım gözetilmedi; yüzlerce sağlık çalışanı, basın mensubu, STK ve BM çalışanı hayatını kaybetti. Gazze’den ayrıldığım gün, MSF’ye ait bir sığınak bombalandı; 2 kişi öldü, 7 kişi yaralandı. O sığınak sözde güvenli bölgedeydi. Yüzlerce doktor, hemşire ve sağlık çalışanının çalıştıkları yerlerden şiddetle alınıp sistematik işkence, tecavüz ve cinayete maruz bırakıldığını biliyoruz. Dr. Al-Busrh’a yapılanlar ve şu anda Dr. Husam’a yapılanlar, İsrail rejimini bölgedeki en şiddet yanlısı, faşist ülke haline getiriyor.

GAZZE’DE GÖRDÜKLERİM

Gazze’de gördüğüm şey tam anlamıyla bir yıkım, kaos ve dehşetti. Gazze’ye adımınızı attığınız anda distopik bir dünyanın içine çekiliyorsunuz. Etrafınız aniden, sürekli bir şey arayan kalabalıklar, çocuklar ve her yöne hareket eden eşek arabalarıyla doluyor. İnanılmaz bir kalabalık var. Bombaların sesi hiç eksik olmuyor; Gazze’de birkaç saat bile geçirmeden patlama, bombardıman sesleri ve gökyüzündeki duman bulutlarına maruz kalıyorsunuz. Plastiklerden yapılmış, temel ihtiyaçlardan yoksun binlerce derme çatma çadır görüyorsunuz. Temiz su yok, yiyecek yok, durum çoğu bölgede kıtlığa dönüşmüş, barınak yok, elektrik yok. Bildiğiniz gerçekliğin artık var olmadığı hissine kapılıyorsunuz; hayat düzeninin tamamen çöktüğü bir yer; kaos, yıkım, korku ve ölüm her yerde. Sanki dünyanın sonunu yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz.

Personelimizin neredeyse tamamı birçok kez yerinden edildi; temel ihtiyaçlara erişimleri olmadan çadırlarda yaşıyorlardı. Personel de hastalar da hem fiziksel hem ruhsal olarak bitkin ve kötü durumdaydı.

SAĞLIK HİZMETLERİ

Gazze’de korkunç yanıklar, patlama yaralanmaları, uzuv kayıpları ve ampütasyonlar yaşayan çok sayıda çocuk gördüm; bu tür yaralanmaları daha önce de görmüştüm ama Gazze’deki sayı akıl almazdı. Kurşun yarası olan bebekleri tedavi ettim.

Şimdi Gazze’de farklı şekillerde sakatlanan, ampüte olan ve yeniden yapılandırıcı cerrahiye veya protez uzuvlara ihtiyaç duyan çok sayıda çocuk ve yetişkin var, fakat bu tür bir yardımı alma şansları yok.

İlaç ve ekipman eksikliği büyük bir zorluktu. İzleme cihazı ve solunum desteği olmadan sedasyon sağlayarak müdahaleler ve ameliyatlar yapmak zorundaydım, bu asla kabul edilebilir bir bakım standardı değildir.

Acil bir hastalığınız varsa, örneğin apandisit, kalp krizi veya felç, Gazze’de tedavi şansınız yok ve muhtemelen tedavi edilebilir bu durumlardan öleceksiniz.

Saldırılar sürdüğü için ruh sağlığı sorunlarıyla başa çıkmak inanılmaz zordu. Aylarca her sabah bombalarla uyanan 4 yaşında bir çocuğun zihninde neler döndüğünü hayal etmek bile mümkün değil. Bombaların bitmek bilmeyen sesi onları dehşete düşürüyor. Birçok hastanın tamamen içine kapandığını, etkileşime girmeyi reddettiğini, neredeyse katatonik halde olduklarını gördüm.

Hastaları taburcu etmek zordu; çoğunun gidecek evi yoktu, onları doğrudan sokağa taburcu etmek zorunda kaldık.

ZORLUKLAR

Bizim için bile bazı kolaylıklarımız olmasına rağmen yaşam koşulları son derece zordu; uyku tulumlarında uyumak, gece boyunca artan bombardımanlar nedeniyle uyuyamamak, günde sadece bir öğün yemek yemek, duş alamamak örneklerden sadece bazıları.

Filistinli sağlık çalışanları için bu zorluklar çok daha büyüktü. Birçok kez yerlerinden edilmiş, çadırlarda, su, elektrik, yiyecek olmadan yaşayan bu insanlar her gün işe gelip hastalarına baktılar. Bir cerrah arkadaşım, işe temiz gelebilmek için denizde yıkanmak zorunda kaldığını söyledi. Her gün bu sağlık çalışanları, temel ihtiyaçlara erişimi olmayan çocuklarını ve yaşlılarını çadırlarda bırakıp işlerine geldiler. Büyük bir özveri ve profesyonellikle çalıştılar.

UNUTAMADIĞIM ANLAR

Gazze’de yaşadıklarımdan dolayı oldukça üzgün ve dehşete düşmüş durumdayım. Tanıştığım herkesin korkunç hayatta kalma ve kayıp hikâyeleri vardı.

Gazze’den ayrılmak en zor kısımdı. Suçluluk duygusu tarifsizdi. Bu cehennemden çıkma seçeneğim vardı ama ONLARIN böyle bir seçeneği yoktu! Milyonlarca insan, şimdi tamamen Gazze’de sıkışıp kalmış durumda, en korkunç koşullarda hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Gazze’de yaşanan acılar ve yıkımın hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Hiçbir sebep, binlerce çocuğun öldürülmesini haklı çıkaramaz. Dünya olarak yaşanan bu acıların onarılması için elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız.

NÖBET NOTLARI

  1. Size bazı hastalarımdan bahsetmek istiyorum. Bu çizim, 11 yaşındaki Samra tarafından yapıldı; çok zeki bir kızdı. O ve annesi, bombardımanda evleri vurulduğunda hayatta kalan tek kişilerdi; babalarını ve tüm kardeşlerini kaybettiler. Samra yüzündeki yaralardan iyileşti ama annesi hâlâ kritik durumdaydı. Annesi öyle bir travma yaşadı ki tamamen içine kapandı; haftalarca hiç konuşmadı, kızının gözüne bakamadı. Samra bana bu resmi verdiği gün onu öpüp sarıldım, konuştuk. İlk kez annesinin kızına şöyle bir baktığını gördüm. Personel bana, o günden sonra annesinin biraz toparlanmaya başladığını söyledi.

Samra, tanıdığım en güçlü insandı. Yaşadığı korkunç olaylara rağmen, dimdik duran, sıcak kanlı ve onurlu bir şekilde yaşamına devam etti. Elinde neredeyse hiçbir şey olmamasına rağmen resimler çizmeye devam etti, koğuşta meşgul olmaya çalıştı, her ziyaretimde bana gülümsedi. Ona resim defteri ve boya kalemleri hediye etmek istedim ama ne yazık ki Gazze’de böyle basit şeylere ulaşmak imkânsız.

 

  1. Bahaa, 22 yaşında bir üniversite öğrencisiydi, bilgisayar bilimine tutkusu vardı, kendi yazılım şirketini kurma yolundaydı. Evlerinde yaşanan patlamada annesini ve kardeşlerini kaybetti. Vücudu öyle kötü yanmıştı ki iki ay geçmesine rağmen yaraları hâlâ açık ve kanıyordu. Kendi başına yıkanamıyordu, temel ihtiyaçlarında yardıma muhtaçtı. Ama onu en çok üzen, eğitimine devam edemeyecek olmasıydı. Klavye kullanamayacak duruma gelmek onu mahvetmişti. Yanık pansumanları sırasında, yarı baygın hâlde hep aynı şeyi söylüyordu: “Dr. Birsen, giderken beni de götür…”
  2. Son olarak size Haytham’dan bahsetmek istiyorum. Kendisi bir hemşireydi. Çalıştığı hastane saldırıya uğradığında görevdeydi. Çok ağır yaralandı; birçok kırığı ve kurşun yaraları vardı, baş ve göz yaralanmaları geçirdi. Yaralı hâlde gözaltına alındı. Bana, 45 gün boyunca tutulduğu yerde hiçbir tedavi görmediğini söyledi. Serbest bırakıldığında ıssız bir yerde bırakılmıştı, sivil yardım alabilmek için sürünerek uzun mesafe gitmek zorunda kalmış. Bu işkenceden sağ çıkması mucizeydi ama geçirdiği komplikasyonlar yüzünden bizim koğuşta hayatını kaybetti.

Gazze’de birlikte çalıştığım Filistinli sağlık çalışanları hakkında da bir şeyler söylemek istiyorum. Yaklaşık 140 kişiydik. Onlara duyduğum hayranlık ve minnettarlık tarifsiz. Defalarca yerlerinden edilmiş, çadırlarda, su, elektrik, yiyecek olmadan yaşayan bu insanlar, her gün işe gelip hastalarına baktılar. Ve sadece gelip çalışmakla kalmadılar; büyük bir saygı, profesyonellik ve merhametle çalıştılar. Onları ne kadar övsek azdır. Ama övgü yetmez! Onların korunmaya, desteğe, adalete ihtiyacı var!

* Bu yazı İstanbul Tabip Odası tarafından üç ayda bir yayımlanan Hekim Sözü Dergisi’nin 29. sayısında yer almıştır. 


Bu HABERİ Paylaş!