Hatay depremi erken değerlendirme raporu - Mehmet Binboğa*


  • Hekim Sözü Ocak-Haziran 2023
  • 166

Bu yıkıcı süreçler mücadele ve meslek örgütlerinin yaşamın her anında
ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı bize. Ama yetmediği de ortada... Bizim de kendi eksiklerimizi saptayarak, daha iyiyi bulma, gerçekleştirme
mücadelesine devam etmemiz gerekiyor.

Maraş merkezli depremlerin ardından, 4. gün İstanbul Tabip Odası ekibi olarak Hatay’a gittik.
Depremin daha 2 günü oraya ulaşarak ellerinden gelenin en iyisini yapan ilk ekibimizle, onların emekleriyle yüzleşmek çok çarpıcıydı. Hemen o an, orada misafir (geçici) değil, oranın asli unsuru olduğunu hissettik hepimiz. Deprem bölgesindeki süreci kabaca değerlendirmek gerekirse; özellikle Samandağ ilçesine dair şunları ifade edebiliriz: Samandağ Devlet Hastanesi’ne Marmara üniversitesi acil servisinden gelen arkadaşlar ile İstanbul Tabip Odası gönüllüsü aktivist arkadaşlar hastaneyi koordine ediyorlardı. Bizimkilerin dışında yereldeki hekim, hemşire ve diğer sağlık personelinden gelebilenler aktif olarak çalışıyorlardı. Acil servis başta olmak üzere ameliyathane ve diyaliz ünitelerinin de en minimal şartlarda da olsa hızlıca devreye girmesi önemliydi. Yaklaşık bir hafta, on gün sonra bakanlık ve hastahane yönetimi daha aktif olarak hastane işlerini devraldılar.
Samandağ içerisinde gönüllülerin oluşturduğu 4-5 adet revir vardı. Aralarındaki iletişim ve koordinasyon sınırlıydı. Birinci haftanın sonunda Samandağ’daki bütün sağlık bileşenlerinin katıldığı bir koordinasyon toplantısı yapıldı. Revirlerin daha işlevsel çalışması ve ilçede o zaman için aktif olarak çalışan Samandağ Devlet Hastanesi ile Özel Deniz Hastanesi arasında düzenli bir iletişim kanalı oluşturularak yaralı ve hastaların daha doğru yönlendirilmesi sağlandı.
İlk günlerden itibaren acil müdahalelerin yapılabildiği Samandağ Devlet Hastanesi şehrin çok dışındaydı. Hem yurttaşlar hem de gönüllü sağlık emekçileri için bu ciddi bir sorundu.
Samandağ merkezi ile Antakya yolundaki köy ve kasabalarda ciddi bir yıkım gözleniyordu. 20 Şubat depreminde özellikle Sutaşı, Tomruksuyu gibi kasabalarda yıkımı arttırdı. Mağaracık ASM orada çalışan sağlık emekçilerinin çok değerli gayretiyle ilk günden itibaren çalışır haldeydi. Diğer ASM’lerin açılmaya başlaması 4-5 haftayı buldu. Bu süre zarfında ilçedeki sağlık yöneticileri ve mülki idareciler ile defalarca temas kurduk. Özellikle gebe takiplerinin, çocuk -gebe aşılarının bir an önce başlaması gerektiğini ifade ettik. Bu aşıların sisteme kaydedilmesi zorunlu olduğundan sağlık bakanlığı üzerinden yapılması, kaydedilmesi gerekliydi. Yaklaşık 5. haftada birinci basamak aşılama ve takipleri bir nebze çözümlenebildi.
Depremden haftalar sonra bile şehir merkezindeki yollar güvenli olmaktan uzaktı. Yollarda yıkılmış, yıkılmak üzere olan binalar ciddi bir risk oluşturuyordu. Özellikle geceleri molozlardan sarkan parçalar, demir çubuklar çok zorluyordu herkesi. Bu durumun aciliyeti yetkililere defalarca bildirilmesine rağmen ancak 1.5- 2 ay sonra kısmen güvenli hale getirildi yollar. Depremin daha az etkilediği Çevlik’te açılan bir çadır kent vardı. Diğer çadır kentlerin yaklaşık bir ay kadar sonra açılmaya başladığını gözlemledik. Ama çadır kentlerin dışında, kendi bahçesinde çadır kuran, kulübe, branda, derme çatma ne bulduysa onunla barınma sorununu çözen yurttaşlar ise maalesef temiz içme suyu ve hijyenik tuvalet şartlarından uzaklardı.
Molozlar taşınırken sulama yapılmaması ciddi bir sorundu. Moloz döküm alanının şehrin hemen bitişiğinde ve çadır kentler ile sulak alana bitişik olması sorunu da aylarca sürdü maalesef.
Dar ölçekli olarak, sübjektif yaptığımız değerlendirmede depremin yıkıcılığının dışında ve ötesinde afetlere hazırlıklı olmayan bir idare ortadaydı. Koordinasyon ve işlerin düzenlenmesi konusundaki önerilere kulak tıkayan bu yaklaşım maalesef meslek örgütlerinin, STK’ların, diğer gönüllülerin ve dahi kamunun da verimli çalışmasını engelledi...
TTB -SES Deprem Koordinasyonu aslında neredeyse bütün olası sorunları öngörebilmişti. Deprem sonrasında hangi günlerde, hangi haftalarda ne gibi sorunların çıkabileceği değerlendirilmişti... Ve bunlar için çözüm önerilerini de ortaya koyabilmişti. Keşke örgütlerimizin önerilerine idareciler daha çok kulak verebilseydi... Keşke elimizden daha çok şey gelebilseydi…
Bu yıkıcı süreçler mücadele ve meslek örgütlerinin yaşamın her anında ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı bize. Ama yetmediği de ortada... Bizim de kendi eksiklerimizi saptayarak, daha iyiyi bulma, gerçekleştirme mücadelesine devam etmemiz gerekiyor.

*Dr., Aile Hekimi


Bu İÇERİĞİ Paylaş!