Hekim Forumu - Mart 1998


  • Haziran 13, 2011
  • 6802

Üniversitelerde teknik bilgilendirmelerin yanısıra günümüzde gereksinimi duyulan hekimlik sanatının ve etik ilkelerin de köklü bir şekilde öğretilmesi gerekmektedir.
İşte 14 Mart�ları kutlarken, artık bunları sorgulamalı: Nereden nereye geldik, neler yaptık, çizilen hedeflere ne kadar ulaştık, kurulanları ne kadar koruduk?..
***
YÖNETİM KURULU'NDAN: ETİBBA ODASI'NDAN 21. YÜZYILA
***
HABERLER:
TTB Başkanı, Sağlık Şurası çalışmalarını değerlendirdi: Anesteziye dikkat *** İşyeri Hekimliği Bürosu�nun bir yıllık çalışması *** Düzeltme... ***
Kartal SSK Hastanesi�nde etkinlikler... *** İstanbul Sağlık Platformu�ndan Körfez uyarısı... *** Çevre İçin Hekimler Derneği *** İstanbul Tabip Odası Kadıköy Lokali Reçete�den haberler... *** Tıp eğitimi S.O.S. veriyor... *** TTB�den rektörlere: Vakıflara öğretim üyesi vermeyin... *** Vakıf Gureba EPK Kurulu üyeleri... *** Türkiye sağlık harcamaları... *** Başhekim toplantıları... *** Prof. Dr. Makbule Haktan anısına panel *** Güncel: Neden 14 Mart? ***
Ödüller �86 - �97 *** Tartışma notları *** İstanbul Tabip Odası�nın hazırladığı Tıbbi Deontoloji Tüzük Taslağı *** Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü Taslağı *** Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü Taslağı için Etik Kurul raporu *** Arf�ı tanır mısınız? *** Prof. Karaözbek�i kaybettik *** Sağlık Bakanlığı Kabine�ye isteklerini bildirdi: ücret artışı ve yeni kadro *** Hasta hakları: Bu mektup hepimize! *** Pratisyen: SSK�lı pratisyene iyi haber ? *** Fenestra: Yeni Yaklaşımlar *** Anılar: Hükümet Doktorluğu Anıları *** Forum: Hekimlik Meslek Uygulamasında Asgari Ücret *** Kampanyaya yoğun ilgi *** Tıpik: Binbir Gece Masalları�nın Sarayı: Elhamra. ***
***
***
***
YÖNETİM KURULU�NDAN
Etıbba Odası�ndan 21. yüzyıla...
Birinci Belge:
18 Teşrinisani 1929 Cuma günü. Tababet ve Şuabatı San�atlarının tarzı icrasına dair 11 Nisan 1928 tarih ve 1919 numaralı kanuna müteferri Etıbba Odaları nizamnamesinin Maddei muakkatesi ahkamına tevkifan İstanbul Vali vekili beyin nezareti altında Sıhhiye müdiri Ali Rıza bey tarafından tedvir olunan ilk intihapta �Üçüncü mıntaka Etıbba Odası� Heyeti idare aza ve yedek azalığına intihap eden zevat: Dr. Tevfik Salim Paşa Hz., Dr. Esat Nurettin Bey Ef., Dr. Tevfik Recep Bey Ef., Dr. Neşet Osman Bey Ef., Dr. Refik Münir Bey Ef., Dr. M. Hayrullah Bey Ef., Dr. Rıfat Bey Ef., Dr. Fuat Süreyya Paşa Hz., Dr. Ömer Lütfi Bey Ef., Dr. Abdülkadir Bey Ef..
İkinci Belge:
�Heyeti idare C.H.F. Merkezinde toplandı. Reyi kafi idi. Dr. Tevfik Salim Paşa�yı Riyasete, Dr. Esat Bey�i Kitabete, Dr. Neşet Osman Bey�i Muhasipliğe, Dr.Tevfik Recep Bey�i Veznedarlığa müttefikan intihap eylemişlerdir. 22.10.1929 Salı günü saat 9�da Sıhhat Müdürlüğünde içtima edilmesi tekarrür etti ve celseye nihayet verildi.�
Üçüncü Belge ise 22 Kasım günü yapılan toplantının kararlarıdır. İdare Heyeti öncelikle, seçim sırasında heyetin Gazi Hazretlerine gönderdiği telgrafa gelen yanıtı değerlendirir. �Badehu�, icrayı tababet kanun nizamnamesinin özel maddelerini değerlendirerek karar altına almaya başlar:Kayıt defterini Dr. Esat Bey tutacaktır. Duhuliye üç taksitte alınacak, ilk iki taksit üçer lira olacaktır. Makbuzlar bir ve üç lira olarak tab�ettirilecektir. Şimdilik Istanbul (İstanbul değil) Sıhhat Müdürlüğü�nün ayrılmış bir odasında içtima edilecektir. Kışın haftalık mutad içtimalar pazar günü yapılacaktır...
70 yıla yaklaşan İstanbul Tabip Odası tarihinin ilk belgeleri bunlar. Bu yıl 14 Mart�ta böyle bir geçmişten aldığımız güç ve deneyimlerle biraraya geliyoruz.
Mayıs ayında da İstanbul Tabip Odası�nı 21. yüzyıla ulaştıracak yöneticileri belirleyecek Genel Kurul yapılacak. Bu 14 Mart Sağlık Haftası�nda da bir çok kol ve komisyonumuzun özverili çalışmalarıyla hazırlanmış bir etkinlik dizisi gerçekleştiriliyor. 14 Mart günü saat 11.00�de Taksim Atatürk Anıtı önünde buluşmak, aynı gün Cerrahpaşa Oditoryumu�nda uzun yıllarını bu mesleğe vermiş hekimlere şükranlarımızı sunacağımız törende hep birlikte olmak istiyoruz. 20 Mart günü, İstanbul Tabip Odası�na geçtiğimiz yıllar içinde emek vermiş yöneticiler biraraya gelecek. Oda�nın tarihinden çıkardığımız belgeler, sorunların yıllar geçse de benzer olduğunu gösteriyor. O halde çözümler konusunda bu meslektaşlarımızın deneyimlerinden öğrenilecek çok şey var. 22 Mart günü, diğer sağlık meslek odaları ve Sağlık Emekçileri Sendikası ile birlikte topluma sağlıkla ilgili mesajlarımızı ileteceğimiz bir miting yapılacak.
Etıbba Odası olarak kuruluşundan 69 yıl sonra Odamızın 1998 - 2000 dönemi yöneticilerinin belirleneceği Genel Kurul, 9 - 10 Mayıs günlerinde yapılacak. 9 Mayıs�ta Yönetim Kurulu Çalışma Raporu ve Mali Rapor�un değerlendirileceği Genel Kurul�un ikinci gününde oy kullanılacak. Genel Kurul çalışmalarına katılmanızı, aday olmanızı ve seçimlerde oy kullanmanızı bekliyoruz. Lütfen Oda kayıtlarındaki bilgilerinizi kontrol ediniz. Adres bilgilerinizin doğru olmadığı durumda seçimlerle ilgili duyuruları iletemeyiz. 10 Mayıs günü birden çok merkezde oy kullanılması için Seçim Kurulu ile görüşmeler sürüyor. Seçim öncesi askıya çıkarılan üye listelerini incelemeniz ise oy kullanmanızı kolaylaştıracaktır.
Seçimlerde 1 Nisan tarihine kadar üye olanlar oy kullanabilecek. Vakıf Gureba ve Haseki gibi bazı birimlerde üye kampanyaları başladı bile.
Hekim Forumu Yayın Kurulu, önümüzdeki sayısında üyelerin seçimlerden beklentileri, adaylar ve geçmiş Genel Kurul deneyimlerine yer vermeyi kararlaştırdı. Görüşlerinizi dergiye iletebilirsiniz. Hedef, üyelerin daha büyük kısmının Genel Kurul çalışmalarına katılması ve oy kullanması. Kime oy verdiğinizden önce, önemli olan üyelik sorumluluğunu yerine getirmeniz. Sorunlarımızın çözümü için güçlü bir meslek örgütü gereksinimini hissediyorsanız Genel Kurul�a bekliyoruz.
Güçlü bir meslek örgütünün diğer koşulu da maddi açıdan kuvvetli olmak. Geçen yıllara ait birikmiş aidatların ödenmesi konusunda yaptığımız çağrıya yanıt veren üyelerimize bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Üyelerle iletişimi arttırmak için atılan bir başka adım ise, internet ağında yer almamız oldu. Hekim Forumu, Klinik Gelişim ve Bizim Gazete sağlık sayfasının tam metni, İTO Kadıköy Lokali Reçete ile ilgili bilgiler, tam metni ile Oda�nın kol ve komisyonlarının faaliyetleri internette yer alacak. Ayrıca bu sayfada İstanbul�daki sağlık kuruluşları ve hekimlere ait bilgilerin de yer alması hedefleniyor. Web sayfamızın adresi www.istabip.org.tr. Hekimler ve kamuoyu ile ilişkimizi güçlendireceğimizi umduğumuz bu projenin gerçekleştirilmesindeki emeğinden ötürü Dr. Nihal Dizdar�a teşekkür ediyoruz. e-mail adresimiz de var: istabip@istabip.org.tr. veya bilgi@istabip.org.tr. Üyelerimiz, Oda çalışmalarıyla ilgili görüş, öneri ve eleştirilerini ya da duyurulmasını istediği çalışmaları e-mail ile ulaştırabilirler.
Geçtiğimiz ay üzücü olaylar da yaşadık. Bu sayıda yaşam öyküsüne yer verilen, Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı�nın eniştesi Prof. Dr. Yılmaz Karaözbek vefat etti. Odamızın Eğitim Komisyonu üyesi Dr. Serpil Kaynak annesini, Pratisyen Hekim Komisyonu üyemiz Dr. Naciye Demirel amcasını yitirdi. Sevenlerine ve arkadaşlarımıza başsağlığı diliyoruz.
***
HABERLER
***
TTB Başkanı, Sağlık Şurası çalışmalarını değerlendirdi:
Anesteziye dikkat
Süksek Sağlık Şurası, Bakanlığın çağrısı üzerine 25-26 Aralık 1997 tarihinde toplandı. Şura�da TTB�yi temsil eden Merkez Konseyi Başkanı Dr. Füsun Sayek, gündem hakkında şunları söyledi:
�Şura gündemine alınan dosyalar TCK 455, 459. maddeleri (tedbirsizlik-dikkatsizlik-acemilik-hukuk kurallarına uymama); TCK230. madde (görevi ihmal), TCK 470. madde(yetkisiz müdahale), TCK456. madde (kasten müessir fiil)�e göre açılmış davalardır. 41 dosyanın 36�sı hekimlerle ilgilidir.
Değerlendirilen 41 dosyanın %38�inde suç/kusur bulunmamış, %38�inde suç/kusur bulunmuş, %24�ünde dosya, eksik olduğu, hazırlık aşamasında bulunduğu ya da Şura kararı gerektirmediği için değerlendirilmemiştir.�
Merkez Konseyi Başkanı, Şura�da görüşülen dosyalar içerisinde meslektaşlarımızla paylaşmak istediği bazı konuları da vurguladı:
�Dört dosya, anestezi sırasında ölüm nedeniyle açılmış davalardır. Bu dosyalar incelendiğinde hepsinin teknisyenlerin anestezi verdiği vakalar olduğu görülmüştür.
Pek çok kurumumuzda anestezi doktorunun bulunmaması, hem halkın sağlığı hem de hekim sorumluluğu açısından �acı�bir gerçek. Özlük hakları sağlanamadığı için hekimler anestezi uzmanlığını tercih etmemektedir. Varolan kadroların azımsanmayacak bir kısmı doldurulmamıştır. Anestezi uzmanlık eğitimine başlayanlar arasında eğitimi bırakanların oranı çok yüksektir. Bu durumda, sorun anestezi teknisyeni yetiştirilerek çözülmeye çalışılmışsa da teknisyen eğitimlerinin istenilen düzeyde olmadığı da bilinmektedir.
Yasalar anestezi uzmanının olmadığı durumda anestezi sorumluluğununun da müdahaleyi yapan cerrahta olduğunu belirttiğinden ameliyatlara anestezi uzmanı olmadan girildiğinde oluşan tüm komplikasyonlarda cerrah kusurlu bulunmaktadır.
Anestezi uzmanlığının özendirilmesi hepimizin sorumluluğudur. Cerrahlar anestezi uzmanının olduğu ortamlarda mutlaka hastanın sorumluluğunu onlarla paylaşmalıdır. Bilgisinin yeterli olmadığını düşündüğü anestezi teknisyenleri için, çalıştıkları kurum yöneticilerini uyarmalı, gereken yapılmadığında sorumluluğu almamalıdırlar.
Ameliyat sırasında tampon ve kompreslere dikkat
İkincisi, Şura�da görüşülen dosyalardan 3�ü batında gaz kompres/tampon unutulması nedeniyle yapılmış yasal başvurulardır. Bu dosyalarda da ameliyatı yapan cerrahlar kusurlu bulunmuştur. Bu kanunen belki doğrudur, ancak çağdaş tıp uygulamasının temeli olan �ekip çalışması� ile uyuşmamaktadır. Eğer ortak hedef olan nitelikli hasta hizmeti için birlikte sorumluluk taşımaz isek, �kanunen doğru� ama vicdanen doğru olmayan bir durumla karşılaşırız.
TTB�nin bu konudaki görüşü şöyledir:Ameliyat sırasında kullanılan cerrahi alet, malzemenin yanısıra kullanılan tampon ve gazlı bezlerin de sayımında ameliyathane hemşire veya teknisyenleri de sorumluluk almalıdır. Tampon, gazlı bez/gaz kompreslerin paketler halinde tutulması, açıldığında ve ayrıca ameliyat bittiğinde sayılması, buna ait kayıt tutulması, kendisini ameliyata yoğunlaştırması gereken cerrah tarafından yapılamaz. Sonuçta bu ortak bir sorumluluktur. Bu konuda da yöneticilere görüşümüz iletilmiş ve bir genelge ile hastaneleri bilgilendirmeleri talep edilmiştir.�
�Sorunları iletin, birlikte çözüm üretelim�
TTB Merkez Konseyi Başkanı, hekimlerden bu konuda, hem hastaların sağlığı hem de kendi iyilikleri için çözüm üretmelerini, kurum yönetimlerini ve TTB�yi uyarmalarını istedi.
�TTB iyi hekimlik yapan tüm meslektaşlarının yanındadır ve yasalar önünde de savunur. İyi hekimlik yapmak iyi bir altyapı gerektirdiği için yöneticileri de bu altyapının sağlanması yönünde uyarır. Ancak bu süreçte hekimlerin örgütleri ile sıkı birlikteliğinin gerektiğine ve yukarıdaki konularda sizlerin de katkısını alarak çözüme ulaşabileceğimize inanıyoruz.�
Dr. Sayek, Şura deneyimlerini Hekim Forumu�na yazmaya devam edecek.
***
Büromuzun 1 yıllık çalışması
İşyeri Hekimliği Bürosu
Halen İstanbul�da toplam 3126 işyerinde 2424 işyeri hekimi görev yapmaktadır. 1 işyerinde görev yapan hekim sayısı 1726, 2 işyerinde görev yapan hekim sayısı 694. İstanbul Tabip Odası�ndan işyeri hekimliği yetkisi alan hekimlerin 1800�ü pratisyen, 624�ü ise uzman hekimdir. 1 Ocak 97 - 1 Ocak 98 tarihleri arasında yetki verilen işyeri sayısı:İstanbul Tabip Odası�nın resmi yazısı sonucu yetki verilen işyeri sayısı 149, işyerlerinin başvurusu sonucu yetki verilen işyeri sayısı 335�tir.
A tipi sertifika kursları:İstanbul Tabip Odası üyesi, A tipi sertifika sahibi hekim sayısı 5000, 31 Ocak - 8 Şubat arasında İTÜMaçka Tesisleri�nde yapılan A tipi kurs ile 163 hekime daha işyeri hekimliği sertifikası verilmiştir. Kursa başvuran 1300�den fazla hekimi kapsayan listeler, noter tarafından onaylanmış, başvuru sırasına göre ve kurs koşullarını kabul eden hekimler davet edilerek kursiyerler belirlenmiştir. Bundan sonraki A tipi sertifika kursu, Kasım 1998�de düzenlenecektir. Şu anda bu kurs için yapılan başvuru sayısı 930�dur.
Sertifikalı hekimler işyeri hekimliği arıyor
İstanbul�da yasal olarak işyeri hekimi çalıştırması zorunlu işyeri (50 ve üzeri özel sektör) sayısı 3200�dür. Bunların 2600�ünde işyeri hekimi vardır.
50 ve üzerinde işçi çalıştırıp işyeri hekimi çalıştırmayan özel işyerleri için geçtiğimiz yıl girişimde bulunulmuştur.
1 Ocak 97 - 1 Ocak 98 tarihleri arasında yasal zorunluluk olduğu halde işyeri hekimi çalıştırmadığı belirlenen 750 işyerine, hekim çalıştırmalarının yasal zorunluluk olduıunu belirten mektup yazıldı. Alınan sonuçlar şöyledir:İşçi sayısı 50�nin altına düşen 22, kapanan-taşınan 27, hekim çalıştırmaya başlayan 175, savcılık işlemleri devam eden 556.
İstanbul Tabip Odası�ndan işyeri hekimliği talep eden hekim sayısı Ocak 97�de0 puanlı 56, 1 puanlı 356, 2 puanlı 4 hekim idi. 98 Ocak�ına gelindiğinde bu rakamlar0 puanlı 14, 1 puanlı 237, 2 puanlı 11 hekim olarak değişmiştir.
1 puanlı olup işyeri hekimliği talebi süren 237 hekimin 169�u pratisyen(%70.7), 68�i uzman (%29.3)hekimlerden oluşmaktadır. 1 puanlı hekimlerin çalışma alanlarına göre dağılımı şöyledir:Kamuda 162, özelde 48, 1 işyerinde işyeri hekimi 9, emekli 24 hekim.
�0 puanlı hekim�, hiç bir yerde çalışmayan hekim anlamına gelmektedir. Kamu veya özelde çalışmakta olan hekimler �1 puanlı�dır. Kamu ya da özelde çalışmanın yanısıra işyeri hekimliği de yapan veya hem kamu hem de özelde çalışan meslektaşlarımız �2 puanlı�sayılmaktadır.
İşyeri hekimliği konusunda başvuranlmarın bir kısmının adres bilgilerinde yanlışlık olduğu saptanmıştır. İletişimimiz, verilen adresler ve telefon numaraları üzerinden sürdürüldüğü için, kurs başvurusu ve işyeri hekimliği talebi konusunda yeni bilgileri içeren dilekçe verilmesi gerekmektedir.
***
Kartal SSK Hastanesi�nde etkinlikler... Kartal SSK Hastanesi Başhekimi Jin. Opr. Vesile Vehbi (Öngör), 30 Ekim 1997 tarihinde başhekimlik görevine geldikten sonra yürütülen çalışmalarla ilgili olarak şu bilgileri verdi:
�1- Kartal SSK Hastanesi tüm SSK hastaneleri içinde tek fizik tedavi ve rehabilitasyon servisine sahiptir. Ancak yatak sayımız 40 olduğundan yeterli hizmet verilememektedir. Erenköy�de eski hemşire okulu olan 7 katlı bir bina yeniden restore edilerek 170 yataklı bir Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi haline dönüştürülmektedir. Önümüzdeki günlerde bu hastane sadece fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi olarak hizmete geçecektir.
2- Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Servisi�nden boşalan yataklar, Kadın Doğum yatağı olarak bu servise ilave edilecektir.
3- Ayrıca yataklı çocuk servisi açma hazırlığındayız.
Bilimsel faaliyetler:Her hafta Çarşamba Toplantıları düzenliyoruz. İlk toplantımız çevre ile ilgili oldu. 25 Aralık günü Tema Vakfı İstanbul Bölge Temsilciliği Şişli Etfal Hastanesi Erozyonla Mücadele Komitesi tarafından sayın Prof. Dr. Lütfü Baş moderatörlüğünde panel tertiplendi. Panelistler ise, Doç. Dr. Ünal Kuzgun, Prof. Dr. Erbil Ergenekon, Prof. Dr. Yunus Aydın, Op. Dr. Sibel Özsoy, Op. Dr. Çetin Vural, Doç. Dr. Aras Şenvar ve Dr. Demet Parlar idi. Büyük ilgi ile karşılaşan panelin özelliği, doktorların meslekleri dışında çevre sorunları ile ilgilendiklerini göstermesi oldu.
Diğer bazı panellerimiz şöyle: 8 Ocak�ta Prof. Dr. Orhan Kural tarafından düzenlenen �Yaşanabilir bir çevre�, 4 Şubat günü Prof. Dr. Osman Şadi Yenen başkanlığında yapılan �Viralhepatitler�, 25 Şubat�ta Prof. Dr. Haluk Eraksoy başkanlığında yapılan �Antibiotikler� konulu panel. Bundan sonra da panellerimiz Çarşamba günleri çeşitli konularda profesörlerin katılımı ile devam edecektir.�
***
İstanbul Sağlık Platformu�ndan Körfez uyarısı... İstanbul Eczacılar Odası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Tabip Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası İstanbul Şubeleri�nin oluşturduğu İstanbul Sağlık Platformu; yaptığı bir basın açıklaması ile Körfez�deki gelişmelere ilişkin görüşlerini açıkladı:
�Körfezde beklenen Amerika Birleşik Devletleri saldırısı sadece Irak�ı hedef alıyor gözükmekle birlikte aslında tüm Ortadoğu�ya yönelik bir saldırıdır.
Amerika Birleşik Devletleri tüm kamuoyunu hiçe sayarak yeniden binlerce insanın ölümüne yol açacaktır.
Bir insan, bir sağlık mensubu olarak bu katliamın engellenmesini istiyor ve Amerika Birleşik Devletleri�nin Ortadoğu�daki piyonları olmayı reddediyoruz.
Hükümeti de bu vahşete hiçbir şekilde ortak olmamak konusunda uyarıyoruz.�
***
Çevre İçin Hekimler Derneği... Ekolojik tahribatın ve çevre sorunlarının sağlık üzerine, insan ve ekosistem sağlığı üzerine yaptığı olumsuz etkilere karşı hekim duyarlılığını ortak bir sese dönüştürmeyi, bu konuda araştırmalara, kampanyalara ve benzeri çalışmalara katılmayı istiyorsanız, bu çağrının ilginizi çekeceğinizi düşünüyoruz. Çevre için hekimler derneğinin kuruluş çalışmaları başladı.
Derneğin amacı, ekolojik duyarlığa sahip hekimleri biraraya getirerek, çevre sorunlarının ve ekolojik dengedeki bozulmanın insan ve ekosistem sağlığı üzerinde yarattığı etkileri incelemek, çevre ve ekosistemsağlığı ile ilgili bilimsel çalışmalar yapmak, yapılan bilimsel çalışmaları desteklemek, dokümantasyon ve arşivleme çalışmaları yapmak, edinilen ve toplanan bilgileri kamuoyunun kullanımına sunmak, çevre ve ekosistem sağlığının korunması amacıyla alınması gereken önlemleri belirleyerek toplumu aydınlatmak, bilimsel ve tıbbi danışmanlık yapmak ve eğitim çalışmalarına katkıda bulunmak. Dernek, aynı zamanda hekimlerin çevre ve ekoloji konularındaki duyarlılıklarını arttırmayı amaçlıyor.
Dernek genel kurulu mayıs ayı içinde yapılacak. Dernekle ilgili bilgi almak ve çalışmalara katılmak için aşağıdaki iletişim yollarını kullanabilir, doküman isteyebilirsiniz. Yazışma adresi:P.K. 42, Kocamustafapaşa-İstanbul.
Tel-faks:(0 212)529 93 67. e-mail:umit sahin@info-ist.comlink.apc.org
***
İstanbul Tabip Odası Kadıköy Lokali Reçete�den haberler...
İstanbul Tabip Odası Anadolu Yakası İrtibat Bürosu�nda tüm üyelik işlemleri yapılmaktadır.
Tabip Odası�nın yayınlarına irtibat büromuzdan ulaşabilir, üyelik aidatlarınızı yatırabilir, aidat borcunuzu ödeyebilirsiniz.
Mart�tan itibaren 15 günde bir �Perşembe Sohbetleri� ile birlikte olmayı planlıyoruz. Hazırlıkları son aşamada olan �Perşembe Sohbetleri�nde sanatçı doktorlarımızla birlikte olacağız.
Yine Mart ayından itibaren öğle yemeği servisimiz de hizmetiniz de olacak. Günün menüsü üç çeşitten oluşuyor ve 550.000 TL.
Lokalimizde restoranda fasıl devam etmekte, ek olarak bar kısmımızda yemek servisi verilmektedir.
Barda çarşamba, cuma ve cumartesi günleri canlı müzik eşliğinde içkilerinizi yudumlayabilirsiniz.
İstanbul Tabip Odası üyelerine tüm hizmetlerimizde %10 indirim uygulanmaktadır.
***
Tıp Eğitimi S.O.S. veriyor... Türkiye�de yüzlerce vakıf var. Her vakfın hayali; hayali bir tıp fakültesi açmak. Ne yazık ki birer ikişer bu hayalleri gerçekleşmekte.
Biz artık tıp fakülteleri ile ilgili ne nicelik ne de nitelik tartışması yapmak istiyoruz. Biz bu önemli konuya artık halkımızın sahip çıkması gerektiğine inanıyoruz. İki ay önce Maltepe ve Yeditepe, iki gün önce ise Haliç Tıp Fakültesi hakkında verilen kuruluş kararlarını kınıyoruz. Umudumuzu kaybetmedik, bunlar ve bunlardan önce, yine alelacele kurulan diğer vakıf tıp fakültelerinin kuruluş gerekçelerinin ve altyapılarının bir yetkili kurum tarafından kamuoyuna açıklanmasını bekliyoruz.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
***
TTB�den rektörlere: Vakıflara öğretim üyesi vermeyin... Tıp eğitimi ile ilgili pek çok olumsuzluğun kökeninde alt yapısı tamamlanmadan açılan tıp fakülteleri vardır. Yıllardır insangücü (öğretimüyesi, destek personeli), bina (kütüphane vs.)gibi önemli ihtiyaçları tamamlanmadan tıp fakültesi açılmaması için yürüttüğümüz mücadele sonuçsuz kalmıştır.
Son altı ay içerisinde kamunun kaynaklarından yararlanma umudu ile açılan pek çok yeni �Vakıf Tıp Fakültesi� de bu altyapısız gruba dahil olmuştur. Bu vakıf tıp fakültelerine kamunun kaynaklarından aktarma yapılmaktadır. Dahası bu fakülteler başta temel bilimler olmak üzere öğretim üyelerini devlet üniversitelerinden sağlamaktadırlar. Bu durumda zaten öğretim üyesi sorunu olan kamu üniversiteleri ve buradaki eğitim zarar görmektedir. Yeni açılan vakıf üniversitelerine öğretim üyesi desteğinde bulunmak, bu olumsuz sürece katkıda bulunmak anlamı taşımakta ve altyapısı hazırlanmamış diğer üniversiteleri de �hayali fakülte� açmaya özendirmektedir.
Bu konuda duyarlık gösterip, öğretim üyesi görevlendirmesi yapmayacağınıza inanıyor, saygılar sunuyorum.
Dr. Füsun Sayek, TTB Merkez Konseyi Başkanı.
***
Vakıf Gureba EPK Kurulu üyeleri... Vakıf Gureba Hastanesi�nde 20 Şubat 1998 tarihinde yeni EPK Kurulu�na seçilen klinik şeflerinin isimleri şöyle:Dr. Nahide Onsun (Dermatoloji), Dr. Bilhan Sıdal (Kadın-Doğum), Dr. Ahmet Rıza Uras (Biyokimya), Dr. Ayhan Nedim Kara (Ortopedi ve Travmatoloji).
***
Türkiye sağlık harcamaları... Prof. Dr. Mehmet Tokat�ın düzenli olarak yaptığı sağlık harcamaları ile ilgili çalışmanın son verileri yayınlandı. Özel hastane ve muayenehane gelir ve giderleri de dahil olmak üzere geniş bir değerlendirmeyi kapsayan çalışma sonuçları, toplam sağlık harcamalarındaki artışı ortaya koyuyor. 1995 yılında bu rakam 6.4 milyar dolara ulaştı.
Bu paranın %52�si ayaktan tedavi ve ilaca giderken, ilaç harcamalarının %70.8�inin kamu sektöründe yapıldığı görüldü. Özel hastanelerde ilaç harcaması%6�da kalırken, sadece %23.2�si eczanelere �cepten ödeme� şeklinde gerçekleşti.
Sadece özelde çalışan uzmanların yıllık ortalamala brüt gelirleri 23 bin dolar olurken, part-time çalışanların 21 bin dolara yakın brüt gelir elde ettikleri ortaya çıktı. Pratisyen hekimler için bu rakamlar 6�şar bin dolar daha az.
Sağlık harcamalarının %54�ü vergilerden, %18.3�ü sigorta primlerinden, geri kalanı ise cepten ödemelerden karşılanıyor. Türkiye sağlık için 1995 yılında kişi başına ortalama 102.5 dolar harcadı.
Sağlık Bakanlığı Sağlık Personeli Projesi Genel Koordinatörlüğü tarafından yayınlanan verilen İstanbul Tabip Odası�ndan elde edilebilir.
***
Başhekim toplantıları... İstanbul�daki kamu hastaneleri başhekimleri ile periyodik toplantıların sonuncusu 17 Şubat�ta Kartal Hastanesi�nde yapıldı.
Toplantıda Tıbbi Deontoloji Tüzüğü�nün yenilenmesi, hasta haklarıçalışmaları ve 14 Mart hazırlıkları ile ilgili gelişmeler aktarıldı. Sağlık Bakanlığı�nın İstanbul�daki Bakanlık hastaneleri arasında yaptığı anket ele alındı.
14 Mart Tıp Bayramı günü Taksim Atatürk Anıtı önünde yapılacak törene en geniş katılımın sağlanması için geçtiğimiz yıl gösterilen güçbirliğinin devamı kararlaştırıldı, hastanelerden ulaşımın organize edilmesi önerildi.
Başhekimler İstanbul Tabip Odası seçimlerine daha geniş bir üye katılımının sağlanması için birden çok merkezde oy verilebilmesi olanağı getirilmesini önerdiler.
***
Prof. Dr. Makbule Haktan anısına panel... Türk Pediatri Kurumu ve Pediatrik Metabolizma ve Beslenme Derneği�nin düzenlediği panel 26 Mart günü 10.30-13.00 arasında Kumkapı Armada Otel�de yapılıyor.
Prof. Dr. İmran Özalp�ın yönettiği �Çocuklarda demir eksikliği� konulu panelin diğer konuşmacıları; Prof. Dr. Ahmet Aydın, Prof. Dr. İnci Yıldız ve Prof. Dr. Leyla Ağaoğlu.
***
Neden 14 Mart?
Dr. Ayten Arıkan*
Neden 14 Mart ülkemizde her yıl Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır?Eski ve yeni tıbbı öğretmek amacıyla, açıldığı günden bu yana hiç ara vermeden sürekli gelişim ve ataklar göstererek günümüze kadar süregelmiş Tıphane-i Amire�nin yani Tıp Mektebi�nin 14 Mart 1827 Çarşamba günü açılmış olmasındandır.
1827�den önce tıp eğitimi yok mu idi? Vardı, ama süreli olmaması başlangıç için bir tarih saptaması yapmak açısından uygun değildi. Nitekim bu durum tıp tarihçileri arasında tartışmalara yol açmışsa da sonunda 14 Mart 1827�de sürekli tıp eğitiminin Tıphane-i Amire�nin kurulması ile başladığı kabul edilmiş ve ilk defa ülkemiz işgal altında iken 14 Mart 1919�da Tıp Bayramı olarak kutlanmıştır. Beyazıt�taki Üniversite (Darülfünun) binasının konferans salonunda yapılan kutlamada dönemin ünlü hocaları Dr. Fevzi Paşa, Dr. Besim Ömer, Dr. Akil Muhtar ile birlikte İngiliz işgal ordusu başhekimi de bulunmuştur. O günden bu yana her yıl kutlamalar devam etmiştir. Bu yıl da 171. yılını kutlamaktayız.
Tarihimize bakacak olursak; tıp eğitiminin Türklerin Anadolu�ya gelmesi ve (hastaneler) Darüşşifalar kurması ile daha bir şekillendiğini, bu işin usta çırak eğitimi yanında bir medrese eğitimi haline getirildiğini görmekteyiz. Nitekim günümüze kadar gelen Kayseri�deki Gevher Nesibe Darüşşifası, Sivas�ta Keykavus Darüşşifası bunun en belirgin örnekleridir. Ve Darüşşifa yanında tıp eğitimi medreselerinin olduğu yolunda kaynaklar vardır. Osmanlılar da bu geleneği devam ettirerek Bursa�da Yıldırım Darüşşifası (1399), İstanbul�da Fatih Darüşşifası (1470), Edirne�de İkinci Beyazıt Darüşşifası(1485)�nı yaptırmışlardır. Bu darüşşifalarda hem hasta tedavi edilmiş, hem de tıp eğitimi verilmiştir. Yine Kanuni Sultan Süleyman�ın 1556�da yaptırdığı �Süleymaniye Tıp Medresesi�sadece tıp eğitimi veren bir medrese olarak açılmış ve yanındaki Süleymaniye Darüşşifası yanında da hasta başında tıp uygulamaları yapılmıştır. (Bugün Süleymaniye Doğumevi�nin bulunduğu binanın bir kısmı).
Bu medreselerde o dönemin en ünlü hekimleri hocalık yapardı. Yine tıp medreselerinin kütüphanelerinde hocaların ve talebelerin yararlanabileceği yazma tıp eserleri bulunuyordu.
Osmanlı tıbbı 15. ve 16. yüzyıllara kadar İslam tıbbının etkisi altında kalmıştır. Bu sırada batıda 14. yüzyılda İtalya�da başlayan Rönesans 15. ve 16. yüzyıllarda bütün Avrupa�ya yayılmıştı. Tıp alanında da bir çok buluş ve ilerlemeler kaydedilmişti. Osmanlı�da ise 17. yüzyıldan itibaren her sahada ortaya çıkan bozulmalar tıp eğitiminde de kendini göstermiş ve tıp medreseleri eskisi kadar yeni bilgilerle donanmış hekimler yetiştiremez olmuştu. Ayrıca batıda yazılan Latince, İtalyanca, Almanca tıp kitaplarını hekimler takip edememişler, dil bilen sayısının az olması, matbaanın Osmanlı�ya geç girişi ve kitap basmanın 1729�da başlamasından dolayı kitaplar tercüme edilememiş ve yeterince basılamamıştır. Az sayıda bazı Osmanlı hekimleri ve bilim adamları kendi çabaları ile dil öğrenerek bu yenilikleri takip etmişler ve bu bilgileri de katarak kendi kitaplarını yazmışlardır. Ama bu bilgileri yine de hekim adaylarına yeterince iletememişlerdir.
19. yüzyıla gelindiğinde tıp eğitimi açısından durum pek içaçıcı değildi. Tıp medreseleri eski parlak dönemlerini kaybetmiş, hatta bazıları kapanmışlardı. Bu arada ortalığı azınlıklardan ve Avrupa�dan gelen yabancı hekimler sarmıştı. Mütatabbib (tabip olmayan sahte hekim) hekimler serbest hekimlik yaparak, orduda da görev alarak bir çok insanın ölümüne sebep olmuşlardı. Bunların önlenmesi için bir çok ferman çıkarılmışsa da engel olunamamıştır. Çünkü yeterli tıp eğitimi verilemediği gibi yeterli sayıda hekim yetiştirilemiyordu. İtalyanca ve Fransızca bilen az sayıda hekim gelişmeleri takip ederek çevresine yararlı olmaya çalışıyordu. Bunlardan Şanizade Mehmet Ataullah (1771-1826), Mustafa Behçet Efendi (1774-1834) gibi büyük hekimler bu durumdan çok rahatsız olmuşlar ve yeni tıbbın tıp eğitimine girmesini savunmuşlardı.
III. Selim zamanında yeni tıp eğitimi veren, bir Tıphane açılması düşünülmüş, Teşrih (anatomi) yasağından dolayı ulemadan çekinen III. Selim buna cesaret edememiş, Rumlara tıp fakültesi kurmaları için izin vermiştir (1805). O dönemin hekimbaşısı 21 yaşında ilk hekimbaşılığını yapan Mustafa Behçet Efendi�ydi. Bu dönemde de yeni tıp eğitimi veren bir Tıphane kurulması için çaba sarfetmiş, ama amacına ulaşamamıştı. Nitekim Mustafa Behçet Efendi II. Mahmut zamanındaki hekimbaşılığı sırasında (53 yaşında)tıp eğitiminin düzeltilmesi için yeniden büyük bir çaba içine girmiş ve 1827 yılında bu amacına ulaşmıştır.
Sultan II. Mahmut 1826 yılında uzun zamandır uğraştığı bir meseleyi halletmişti. Düzeni tamamen bozulmuş olan Yeniçeri Ordusu�nu ortadan kaldırıp (17 Haziran 1826) yeni bir ordu kurmuştu (Asakir-iMansure-i Muhammediye). Bu yeni orduya hekim ve cerrah yetiştirilmesi gerekiyordu. Bunu fırsat bilen hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi 26 Aralık 1826�da II. Mahmut�a ardarda üç dilekçe vererek yeni tıp okulunun kurulmasının amacını, bu okulun nasıl ve nerede kurulacağı konusunda teklifini yaptı. İstenen bütün konularda padişahtan irade çıkarmıştı. Böylece Sultan II. Mahmut ve Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi hem orduya gereken hekim ve cerrah yetiştiren okul açacaklar, hem de yeni tıp eğitimi veren bir tıp okulunu kurmuş olacaklardı.
Bu şekilde kurulan Tıphane-i Amire 14 Mart 1827�de Şehzadebaşı�ndaki Tulumbacıbaşı Konağı�nda açılır. Aynı bina içinde Tıphane ve Cerrahhane eğitimlerini ayrı ayrı yapıyorlardı. Tıp eğitimi o yıllar batıda olduğu gibi dört yıldı. Son sınıfta hocalar tarafından usta ve yetenekli olanlar tesbit edilerek sınava alınıyorlar ve başarılı olanlar askeri hastanelere veya ordunun tabur ve alaylarına muavin tabip ünvanı ile tayin ediliyorlardı. Orada bir hekimin gözetiminde birkaç sene çalışıp deneyim kazandıktan sonra serbest hekim oluyorlardı.
Tıphane-i Amire 1827�den 1836�ya kadar Şehzadebaşı�ndaki Tulumbacıbaşı Konağı�nda gündüz eğitimi yapıyordu. 1836 yılında Sarayburnu�ndaki Askeri Kışla�ya (Otlukçu Kışlası�na)taşındı. Ayrı binada eğitim gören Cerrahhane de burada tıp eğitimi ile birleşti ve eğitim yatılı hale getirildi. Bu binanın yetersiz hale gelmesi ile Galatasaray�daki Enderun ağaları okulu tekrar elden geçirilip düzenlendi ve Tıbbiye 1839�da Galatasaray�a taşındı. Bu okula Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane adı verildi. Bu okulun 17 Şubat 1839�da açılışı Sultan II. Mahmut tarafından yapılmış ve eğitiminde yeni düzenlemeler getirilmiştir. Eğitim dili Fransızca olmuş ve öğrenci alınmaya başlanmıştır. Eğitim dilinin Fransızca olması zamanla hekim sayısında azalmaya yol açarak dil tartışmasının başlamasına yol açmıştır. Nitekim 1867 yılında Türkçe tıp eğitimi yapan Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Mektebi)açıldı. 1870 yılında da askeri tıp okulunda dersler Türkçeleşti. 1878 yılında şimdiki Sirkeci Tren İstasyonu yakınındaki Demirkapı Askeri Kışlası�na taşındı. 1894 yılında Sultan II. Abdülhamid�in emriyle Haydarpaşa�daki Tıbbiye Binası inşa edilmeye başlandı. Bu görkemli binaya 6 Kasım 1903�te taşınıldı. Önce Askeri Tıbbiye sonra, Sivil Tıbbiye taşındı ve 1909 yılında iki mektep birleştirilerek ismi Darülfünun Tıp Fakültesi oldu. 1933 Reformu ile İstanbul Üniversitesi olunca Tıp Fakültesi de bu Üniversite�de yerini aldı.
1945�te Ankara Tıp Fakültesi, 1954�te Ege Tıp, 1967�de Cerrahpaşa Tıp, 1970�de Bursa Tıp, 1974�de Edirne Tıp Fakültesi kuruldu. Bugün Türkiye�de 41 tıp fakültesi ile eğitim devam etmektedir.
Günümüzdeki tıp eğitimine gelince; fakülte sayısının artması ile eğitimin kalitesinin paralel gittiğini söylemek mümkün mü? Cumhuriyet döneminde gelişmeler hızlanmakla birlikte henüz yeterli seviyede değildir. Üniversitelerimizden yetişmiş dünya çapında bilimadamlarımız vardır. Sayıları az da olsa bunlarla gurur duymalıyız. Ama gönül ister ki bunların sayısı çoğalsın, kalite daha da yükselsin.
Üniversitelerde sadece teknik bilgilendirmelerin yanısıra günümüzde gereksinimi duyulan hekimlik sanatının ve etik ilkelerinin de köklü bir şekilde öğretilmesi gerekmektedir.
İşte 14 Mart�ları kutlarken artık bunları sorgulamalı:Nereden nereye geldik, neler yaptık, çizilen hedeflere ne kadar ulaştık, kurulanları ne kadar koruduk?
Sistem içinde her gün artan, dağ gibi büyüyen sorunların çözümü için gündeme neler getirmeliyiz, çözümlerinde alacağımız tavırlar neler olmalıdır?Bunları tartışmalı ve geçen bir yılda hedeflerimize ulaştıksa bunun kutlamasını yapmalıyız.
İnsan haklarına, hukuğa, demokrasiye, hekimlik ilkelerine saygılı, bireyselliği geride bırakmış bir meslek topluluğu olarak, tıp eğitiminde, mesleki uygulamalarındaki bağımsızlığımız ile çözümü, üzerimize düşen sorunları kararlılıkla hallettiğimiz günlerde 14 Martları daha coşkulu kutlayacağımız inancıyla bayramınızı kutlarım.
Kaynaklar 1- Altıntaş AYTEN, �Tıphane-i Amire ve 14 Mart Tıp Bayramı�, Tarih ve Toplum, Sayı 117, Eylül 1993, 45--46. 2- Bahadır OSMAN, Osmanlılarda Bilim, İstanbul, 1996, Sarmal Yayınevi.
* İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Deontoloji ABD, Doktora Öğrencisi
***
Ödüller �86-�97
�86
Dr. Hulusi Behçet Hadora Bilimsel Araştırma Ödülü: Prof. Dr. Hasan Yazıcı /Dr. Eric Frank Üniversite Özerkliği Ödülü: Prof. Dr. Hüsnü Göksel /Dr. Süheyl Ünver Estetik ve Ahlak Ödülü: Prof. Dr. Aslan Terzioğlu /Dr. Muzaffer Aksoy Meslek Hastalıkları ve İşçi Sağlığı Ödülü: Dr. Haldun Sirer /Dr. Gazi Yaşargil Uluslararası Başarı Ödülü: Prof. Dr. Engin Bermek /Dt. Sevinç Özgüner Barış ve Demokrasi Ödülü: Dr. Erdal Atabek /Dr. Tevfik Sağlam Ulusal Başarı Ödülü: Prof. Dr. Suphi Artunkal.
�87
Tıp Hizmet Ödülü: Prof. Dr. Sedat Katırcıoğlu, Prof. Dr. Olcay Neyzi, Prof. Dr. Bülent Tarcan, Dr. Yıldırım Aktuna, Dr. Tevfik Özpaçacı /Basında Sağlık Ödülü: Şükran Ketenci, Selahattin Erkanlı, Can San, Haluk Müftüoğlu, Metin Yıldırım; Mansiyon: Celalettin Çetin, Necati Doğru, Şule Arasan, Hıdır Göktaş, Semra Somersan, Sibel Güneş, Hatice Özer, Hilal Ünalmış, Esra Kazancıbaşı.
�88
Tıp Hizmet Ödülü: Prof. Dr. Hüsrev Hatemi /Dr. Süheyl Ünver Estetik ve Ahlak Ödülü: Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat /Basında Sağlık Ödülü: Selma Tükel, Esra Alpgüven, Sibel Güneş, Murat Alpgüven, Metin Özyıldırım, Mustafa Taşdemir, Asım Ertan, Ülker Göktürk, Asuman Aydın.
�90
Basında Sağlık Ödülü: Selma Tükel, Gündüz İmşir, Metin Özyıldırım, Meltem Pusat, Ayşegül Kartal, Esra Alpgüven.
�91
Tıp Bilim Ödülü: Prof. Dr. Orhan Ulutin /Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü:İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü Pratisyen Hekimleri /Dt. Sevinç Özgüner Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü: Nermin Alkar /Basında Sağlık Ödülü: Ayşegül Kartal, Sibel Güneş, Engin Büyükavcı.
�92
Tıp Bilim Ödülü: Prof. Dr. Engin Bermek /Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü:Hızır Acil ve Cankurtarma Müdürlüğü Hekimleri /Dt. Sevinç Özgüner Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü: İnsan Hakları Vakfı /Basında Sağlık Ödülü: Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAM).
�93
Tıp Bilim Ödülü: Prof. Dr. Türkan Erbengi /Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü:SSKBakırköy Doğumevi Hastanesi Yönetimi /Dt. Sevinç Özgüner Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü: Emil Galip Sandalcı /Basında Sağlık Ödülü: Ayşegül Kartal, Esra Kazancıbaşı, Hakan Aygün, Nedim Saban.
�94
Tıp Bilim Ödülü: Dr. Ayan Gülgönen /Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü:Doç. Dr. Ayşen Bulut, Kurtköy Sağlık Ocağı /Dt. Sevinç Özgüner Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü: Sivas�ta Yakılan �37 Güzel İnsan� /Basında Sağlık Ödülü: Hastane dizisi, Lamia Torunlu, Nail Güreli, Emin Çölaşan, Yavuz Donat, Hasan Pulur, Cumhuriyet Bilim Teknik, Aydınlık ve Özgür Gündem.
�95
Tıp Bilim Ödülü: Doç. Dr. Berrak Yeğen /Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü:Dr. Muzaffer Akyol /Dt. Sevinç Özgüner Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü: Dr. Mahmut Ortakaya /Basında Sağlık Ödülü: Hüseyin Batuhan, Atilla Özsever, Kadriye Yüksel, Orhan Erinç.
�96
Tıp Bilim Ödülü: Prof. Dr. Asuman Müftüoğlu /Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü:SSKve Sağlık Hizmetleri Kurultayı Düzenleme Kurulu /Dt. Sevinç Özgüner Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü: Fadime Göktürk /Dr. Nejat Yazıcıoğlu İşçi Sağlığı Ödülü:Dr. Nazif Yeşilleten /Basında Sağlık Ödülü: Cemile Çakır, Figen Atalay, Didem Ünsal, Bizim Gazete.
�97
Tıp Bilim Ödülü: Prof. Dr. Tevfik Akoğlu /Tıp Hizmet Ödülü:Prof. Dr. Rıdvan Ege /Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü:İstanbul Sağlık Ocakları Hekimleri /Dt. Sevinç Özgüner Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü: İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı /Dr. Nejat Yazıcıoğlu İşçi Sağlığı Ödülü: Dr. Nadi Bakırcı /Basında Sağlık Ödülü: Dilek Uğuz, Saadet Uslu, Mesude Demir, Gülay Demirtaş, Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAM), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Emek Gazetesi.
***
Tartışma notları
Dr. Mustafa Sütlaş
TTB tarafından hazırlanan Tıbbi Deontoloji Tüzüğü Taslağı�nın İstanbul�da Oda üyelerine yapılan dağıtımından sonra, özellikle eğitim hastanelerinde görev yapan şef ve şef muavinlerinin isteği üzerine Oda�da tüm hekimlerin katılımına açık bir toplantı planlanmıştı.
14 Şubat 1998 Cumartesi günü Sevinç Özgüner Toplantı Salonu�nda saat 15.00�te başlayan toplantıya Oda Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr.Orhan Arıoğul, YK üyeleri Dr. Mustafa Sütlaş ve Dr. Selver Sarıca, Oda Genel Yönetmeni ve Pratisyen Hekim Komisyonu üyesi Dr. Mustafa Sülkü, Oda avukatı Meryem Turan, İTO Etik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Arslan Terzioğlu, İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji ABD öğretim üyesi ve İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Türkan Saylan, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Emel Gür, SSK Göztepe Eğitim Hastanesi Ortopedi Kliniği Şefi Dr. Atilla Ongan, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi 3. Psikiyatri Kliniği Şefi ve Hastane Etik Kurul üyesi Dr. Niyazi Uygur, Süleymaniye Doğumevi hekimi Dr. Fikret Acar, SSK Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Tabip Odası ve Birleşik Sağlık-İş Sendikası temsilcisi Dr. Sabri Karagülle, Türk Hekimleri Dostluk ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Arif Atlı, Oda eski Genel Yönetmeni Dr. Ferda Ereren katıldılar. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr.Hasan Yazıcı, mazereti nedeniyle toplantıya katılamadı ve görüşlerini yazılı olarak gönderdi. Toplantı öncesinde Dr. Mustafa Sütlaş tarafından hazırlanan yürürlükte olan Nizamname ile taslak metnin madde madde karşılaştırılmasının yapıldığı bir çalışma dağıtıldı.
Toplantının açılışını Oda YK Başkanı Dr. Orhan Arıoğul yaptı ve İstanbul Tabip Odası Etik Kurulu�nun 1996 yılında hazırladığı Tıbbi Deontoloji Tüzüğü Taslağı hakkında Prof. Terzioğlu�na söz verdi.
Prof. Dr. Arslan Terzioğlu, Hekim Forumu�nun bu sayısında ayrıntılı olarak yayınlanan görüşleri ifade etti ve �Bizim Etik Kurulun hazırladığı taslak esas taslak olmalı ve hazırlığı sürecek sekreterya içine İTO Etik Kurulu�ndan en az iki üye katılmalıdır.� dedi.
Daha sonra söz alan konuşmacılar, şu görüşleri dile getirdi:
Dr. Niyazi Uygur: * Taslak, bir ahlaki ilkeler bütünü değil, bir hukuk belgesi olacaktır. Bu nedenle yalnız etik ilkeler gözönüne alınarak düzenlenmemeli, somut durumlara yanıt verecek hükümleri içermelidir. * Başka ülkelerin taslakları irdelenirken kopye edilmemeli, ülkemizin koşulları, kültürel alışkanlık ve gelenekleri de gözönünde bulundurulmalıdır. * �Toplum katında saygı gören etkinlikler� tanımıyla kastedilen nedir?Medyanın yaptığı gizli reklamlar saygı gören etkinlikler arasında mıdır? * �Sağlık hizmeti satmak/satın almak� gibi kavramlar kullanılıyor. �Ticari görünüm� sözcüğü kastedileni anlatmıyor. Bunlar daha somut olarak konulabilir. * Hekimler için �emekçi� deniyor, hekimler emekçi değildir. * Taslakta medyatik faaliyetler tanımlanmıyor. En sıkıntılı konulardan birisi de budur. * Ülkemiz, Çocuk Hakları Bildirgesi�ni onaylamıştır. Bu nedenle çocukların da onayı alınmalıdır. 14-18 yaş (reşit olma yaşı) böylelikle aşılabilir. * Hastaların tedavileri reddetmesi koşulunda ne yapılacağı belirsizdir.
Dr. Atilla Ongan:* Türkiye ileri hizmet üreten ancak bilim üretmeyen bir ülkedir. Aynı zamanda uygulamaya ilişkin birikim ve olanaklarıyla başka ülkelerin bir deney alanı olabilecek nitelikte bir ülkedir. Tanzanya�dan farkımız budur. Bunun önlemini tüzükte almak gerekir. Bu nedenle Tüzük Taslağı tüm boyut ve ilişkileriyle uzun uzun tartışılmalıdır. * Otopsi ve ölüm sonrası muayene için bu tüzüğe kolaylaştırıcı bir ek konulması gereklidir. Otopsi yapan ve yaptıran hekimlerin suçlanmalarını daha baştan engelleyen bir hüküm mutlaka olmalıdır.
Prof. Dr. Orhan Arıoğul:* TTBbu toplantıda konuşulanları ve önerileri tek tek ayrı ayrı istiyorsa bu gönderilir. Örneğin, Türk Plastik Cerrahi Derneği�nin kendisine göre düzenlediği bazı önerileri vardır ve bize iletilmiştir. Burada söz edilenleri tüm hekimlere uygulamak belki olanaksız, ama yine de gönderelim. Ancak bütünlük çok önemlidir. * Önerilerin kimin tarafından yapıldığı, kim tarafından kaleme alındığı da çok önemli:Bir konuyu en iyi o konuda çalışan, o işi en çok yaşayan bilir. Onların ifade edecekleri tarz da çok önemlidir. Taslaklar hazırlanırken bu dikkatle yapılmalıdır. Örneğin, organ nakli yasasında bir konu çok uzun uğraşlardan sonra ancak uzmanları tarafından en iyi şekilde madde haline getirilmiştir. * Taslak, mutlaka yeniden elden geçmelidir. * Bizim Etik Kurul�un taslağı benimsenmeli ve o önerilmelidir.
Dr. Sabri Karagülle:* Bu taslak içeriği itibariyle hekimleri suçlu gibi gören bir metindir. Bu nedenle hekimleri �zapt-u rapt�altına almayı amaçlamaktadır. Tıpkı bir ceza kanunu gibi, bir taslak yapılmıştır. Özellikle işkence ve kötü muamele konusuna çok fazla ağırlık verilmiştir. Oysa bu konuda asıl sorumlu olan toplumun diğer bireyleridir. Bu nedenle bu kadar ayrıntılı düzenlemelere gerek yoktur. * Taslakta �Tabipler bilimsel gelişmeleri izlemek zorundadır�deniyor. Ancak bunun için tabip odalarının neler yapması gerektiğine hiç değinilmemiş. Bunun arkasına �Tabip odaları işyeri hekimliği kursları ve benzeri kurslar açmalı ve bu kursun giderlerini kendi bütçesinden karşılamalı�diye bir ek konulmalı.
Prof. Dr. Hasan Yazıcı:* Ülkemizde gelişen genel trend göz önüne alınarak, hekimlerin ticaret yapmaması konusunda tam bir kısıtlama değil, hekimlerin ticareti nasıl yapacağı düzenlenmeli. * Konsültasyonlarla ilgili istek ve sonuçlar mutlaka yazılı olmalı ve taraf hekimlerin kimliklerinin açık ve net olarak belirtilmesi zorunluluğu getirilmeli. * Hekimler her ne surette olursa olsun söylediklerinden ve yazdıklarından dolayı sorumlu olmalı.
Dr. Mustafa Sülkü:* Birinci basamaktan sevk edilen hastalara ilişkin olarak, ikinci ve daha üst basamakta hizmet veren hekimlerce yapılan değerlendirmelerin mutlaka geri bildiriminin olmalı ve bir yaptırıma bağlanmalıdır. * Tıp disiplinleri arasında pratisyenliğin küçümsenmesi ve yer yer aşağılanması konusuna mutlaka yer verilmeli ve bu tür davranış gösteren hekimlere yönelik yaptırımlar getirilmelidir. * Giderek yaygınlaşan tıpta bilgisayar kullanımı ve sağlıkla ilgili verilerin bilgisayarlarda toplanması, hasta gizliliği ve hasta haklarına aykırıdır. Bu konuda düzenleme getirilmelidir.
Prof. Dr. Türkan Saylan:* Hastalar için yetkililer tarafından da kullanılan �müşteri�sözcüğüne karşı çıkılmalıdır. * Bilim dışı sözler ve uygulamalar, cinsiyet ayrımı yapan uygulamalar mutlaka yaptırıma bağlanmalı. * Hekimlerin mesleki uygulamalarında hekim dışı personele yönelik olumsuz tutum ve davranışları da mutlaka kurala bağlanmalı. * Hekimlerin, yine hekim olan üst yöneticileri tarafından aşağılanması ve kötü davranışlara maruz kalmalarının engellenmesi bakımından bunlara da yaptırım getirilmelidir. * Hekimlerin armağan ve benzeri karşılıkla tedavi ve uygulama yapması engellenmelidir. * Pek çok ilaç çalışmasında daha riskli olması nedeniyle kadınlar çalışmaya dahil edilmemekte, bu da kadınların tıbbi gelişmelerden yararlanmalarını engellemektedir. Bilimsel araştırmalarda cinsler arasında bir ayrım yapılmasını önleyecek hükümler konulmalıdır.
Av. Meryem Turan: Bekaret kontrolü konusunda hekimin tavrının ne olması gerektiğine ilişkin bir düzenleme gereklidir. Bu da önemli ve suistimal edilen konular arasındadır.
Dr. Ferda Ereren: Bazı konularda varolan yasalara aykırı hükümler taşıyor. Örneğin, hekimlerin tutuklu ve hükümlülere ilişkin bildirim zorunlulukları mevzuata da uygulamaya da aykırıdır.
Doç. Dr. Emel Gür:* Anne babanın çocuğa önerilen tedaviyi sağlamaması ya da reddetmesi konusunda da bazı kurallar olmalıdır. Özellikle sonu yüz güldürücü olmayan bazı genetik hastalıklarda çocuklara yapılması gereken kimi müdahaleler konusunda açıklık olmalıdır. * Yoğun bakım ünitelerinin kullanımı ve yetersizlik durumunda hasta seçimi konusunda nasıl davranılması gerektiği de bir kuralla düzenlenmelidir. * Konsültasyonları bizzat uzman hekimlerin yapabileceği mutlaka tüzüğe konulmalıdır.
Dr. Mustafa Sütlaş:İTO Etik Kurulu�nun hazırladığı taslağın Yönetim Kurulu tarafından ilgili hekimlere iletilmesi konusunda Yönetim Kurulu�na öneri götüreceğim, burada dile getirilen görüşleri de TTB�ye ileteceğim.
***
İstanbul Tabip Odası�nın hazırladığı Tıbbi Deontoloji Tüzük Taslağı
Tıbbi Deontoloji Tüzüğü�nün güncelleştirilmesi ile ilgili tartışma sürüyor. Geçen sayıda TTB�nin hazırladığı bir taslak metni özetle sunmuştuk. Bu kez, metnin tamamını ve İstanbul Tabip Odası Etik Kurulu�nun daha önce bu konuda hazırlamış olduğu Tüzük Taslağı�nı bir arada yayınlıyoruz.
Ayrıca İTO Etik Kurul Başkanı�nın TTB metni hakkında kaleme aldığı eleştiri metnini de dikkatinize sunuyoruz.
1960�dan beri yürürlükte bulunan Tüzük�le ilgili değişiklikler konusunda görüşlerinizi bekliyoruz.
GENEL BÖLÜM
Madde 1: Bu tüzük, tıp mesleğinin uygulanmasında, uyulması gereken etik kurallardan oluşur. Bunlar hekime, insan haklarına saygı göstermesi ve hekimlik mesleğinin onurunu koruması zorunluluğunu getirmektedir.
Hastanın teşhis, tedavi ve bakımında doğrudan ya da dolaylı olarak görevli tüm sağlık çalışanlarının bu kurallara uymaları zorunludur.
Madde 2: Hekimin görevi, insan sağlığını, yaşamını ve toplum sağlığını korumak, hastalıkları önlemek, hastalarını iyileştirmek ve acılarını gidermektir.
Madde 3: Hekim, barışta veya savaşta, insana karşı görevini, siyasi kanaat, sosyal durum, dini inanç, milliyet, ırk, cins, yaş, renk ve benzeri farkları gözetmeksizin saygıyla yerine getirmelidir. Bu nedenle, hekim ve sağlık çalışanları, hastalara, siyasi kanaatlarının, sosyal durumlarının, dini inançlarının vb. farklılıklarını yansıtacak tutum ve davranışlarda bulunamaz.
Madde 4: Hekim görevini yerine getirirken, vicdanına göre davranmak, tıbbın, çağdaş bilimsel düzeyine uygun mesleki önlemler almak özgürlüğüne sahip olmak zorundadır.
Madde 5: Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde tıbbi etik kurallarının uygulanması ve tıp mesleğini uygulayan herkesin meslek onurunun korunması, meslek kuruluşları olarak, Türk Tabipleri Birliği'nin ve tabip odalarının görevidir.
ÖZEL BÖLÜM
I. KISIM
Hastaya karşı hekimin davranışı - Seçme özgürlüğü
Madde 6: Hasta ve hekim arasındaki ilişkiler karşılıklı güvene dayanmalıdır. Hastanın hekimini serbestçe seçmesi temel ilkedir. Hizmetin kurumlarda verildiği durumlarda, bu seçim tıbbi uygulamanın ve kurumun koşullarına göre belirlenir.
Madde 7: Hekim kural olarak hastayı tedavi etmekle yükümlüdür. Hekim, kanıtlayabileceği bir durum varsa, hastanın tedavisini üstlenmeyebilir ya da zaruri haller dışında tedaviyi kesebilir. Hekim, tedavinin istenmemesi veya yarıda bırakılması durumunda, hastaya tıbbi yardıma yönelik başka bir olanak sunmalıdır.
Madde 8: Hekimin her durumda en etkili olarak nitelediği araç ve uygulama yöntemlerini özgürce belirleme ve önerme hakkı vardır. Teşhis, tedavi, koruyucu hekimlik için alınacak önlemlerde, hekim, hasta için gerekli olan ve tıbbın çağdaş bilgi düzeyine uyan sınırlar içinde kalmalıdır.
Tıbbi yardımın niteliği
Madde 9: Hekim mesleğini icra ederken teşhis, tedavi, koruyucu hekimlik yöntemlerini tam bir özenle uygular ve bunlara yeterli zaman ayırmak için çaba gösterir.
Madde 10: Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek veya acil müdahaleler gibi zorunlu haller dışında hekim hastasını bizzat muayene etmeden tedavisine başlayamaz.
Madde 11: Hekim, teşhis ve tedavi, koruyucu hekimlik önlemleri ile rapor faaliyetlerini yerine getirirken mesleki yetkinliğinin dışına çıkmaz., Muayene, tedavi ve rapor hekimin yetkinliğini aşıyorsa, uygun gördüğü bir meslektaşına başvurur. Bu koşul, zorunlu durum ve ağır hastalıklarda, gecikme hastanın yaşamını tehdit ediyorsa geçerli değildir.
Madde 12: Hekim mesleğini tıbbi yardımın niteliğine en uygun koşullar altında yerine getirmeye çalışmalıdır.
Hasta hakları
Madde 13: Hastanın sağlığı ile ilgili tıbbi kararların alınmasında hekim, hastanın haklarına tam bir bilinçle saygı göstermek zorundadır. Bu yükümlülük, hem hastanın insan olarak haklarından hem de hekimin hastanın sağlığı ile ilgili taşıdığı sorumluluktan kaynaklanmaktadır.
Madde 14: Herkesin, ayrımcılığa uğramadan, saygınlığı zedelenmeden, gereksindiği tıbbi bakım ve tedaviyi görme hakkı vardır.
Madde 15: Hekim, hasta üzerindeki etkisini, tıbbi amaçlar dışında kullanamaz.
Madde 16: Hastanın, hastalığı hakkında kendi anlayabileceği şekilde aydınlatılma hakkı vardır. Öngörülen teşhis ve tedavi yöntemleri sırasında hastanın bunların getirebileceği riskler veya umulan yararlarının yanısıra, diğer tıbbi yöntemlerin uygulanması olanaklarından bilgilendirilme hakkı vardır.
Madde 17: Teşhis, tedavi ve hastalığı önleme metodlarının uygulanmasında hastanın veya yasal temsilcisinin ya da vasisinin rızası zorunludur. Ancak hukukça özellikle öngörülmüş ve tıbbi istisnai durumlarda hastanın onayı olmaksızın önleyici, teşhis ve tedavi edici yöntemler uygulanabilir.
Madde 18: Eğer hasta, hastalığı konusunda bilgilendirilmek istemiyorsa, hekimin bilgi vermesi gerekmez.
Hasta, tedaviyi uygulayan hekimle, kendi adına muhatap olacak kişileri belirleyebilir. Ailenin haberdar edilmesi, mümkünse hastayla mutabık kalınarak yapılmalıdır. Hasta bilinçsiz durumda ise, hekim gerekli bilgileri hasta ile ilgilendiği kanaatini taşıdığı kişiye verebilir. Çocuk hastalıklarında hekim, ana-babalara veya vasilere ayrıntılı bilgi vermekle yükümlüdür.
Madde 19: Geleceği kötü hastalıklarda, hastanın özenli ve dikkatli bir biçimde bilgilendirilmesi gerekir. Hekim hastaya bu durumu açıklarken, hastanın bu açıklama sonucu ruhsal çöküntüler veya sağlığı açısından kötü sonuçlar doğuracağı kanısında ise olumsuz tahmin ve teşhisi ona bildirmez.
Madde 20: Hastanın, sağlık durumu veya tedavisi hakkında diğer bir hekimin görüşünün alınmasına, tedaviyi uygulayan hekim karşı gelemez.
Madde 21: Hastalar, bakım ve tedavileri süresince, yakınları ve aileleri tarafından desteklenme, dini ve manevi destek isteme hakkına sahiptir.
Madde 22: Hastanın tedavisini üstlenen hekim, bu tedavinin sürekliliğini sağlamakla yükümlüdür. Bu süreklilik diğer hekimlerin de yardımını gerektiriyorsa bunu sağlamalıdır. Özellikle nöbet değişimlerinde hekimler bakmakta oldukları hastaları, nöbeti teslim alacak meslektaşları görev yerine gelip hastaları devralmadan nöbeti terkedemezler. Hastayı devrederken meslektaşına hasta hakkında bütün bilgileri aktarmakla yükümlüdürler.
Madde 23: Hekimin vahim bir hata yapması veya tedavi sırasında öngörülmeyen bir komplikasyonun ortaya çıkması durumunda, hekim hastayı bilgilendirmeli, ayrıca ortaya çıkacak olumsuzlukları giderecek önlemleri almalıdır.
Hekimlik sırrı
Madde 24: Hekim, mesleğini uygulaması sırasında hastası ve çevresi ile ilgili elde ettiği bilgileri hekimlik sırrı olarak saklamakla yükümlüdür. Hastanın ölümü ile hekimin bu yükümlülüğü sona ermez. İnsan haklarının çiğnendiği durumlarda hekim bu yükümlülüğe uymaz.
Madde 25: Hekimlik sırrının korunması ilkesine yalnızca, tedavi eden hekim değil, hastanın teşhis, tedavi ve bakımında doğrudan doğruya veya dolaylı olarak görevli bütün kişiler de uymak zorundadırlar.
Madde 26: Hasta razı olursa veya sırrın saklanması, hastaların ya da diğer insanların yaşamını önemli ölçüde tehlikeye sokuyorsa, hastanın kişilik haklarını zedelememek koşuluyla hekim, hekimlik sırrını saklamakla yükümlü değildir.
Madde 27: Tedavinin devamı ya da hekim raporu söz konusu olduğunda, hastanın sağlık durumu hakkında diğer hekimlerin bilgilendirilmeleri hekimlik sırrının açıklanması anlamına gelmez.
Madde 28: Bir kurum adına, hukuka uygun biçimde yapılan bir araştırmadan sonra bu klinik bulguların bu kuruma açıklanması da hekimlik sırrının ihlali anlamına gelmez. Ancak bunun için gerekli olan ön şart, araştırma yapılan şahsın araştırmanın başlamasından önce aydınlatılması ve onamının alınmasıdır. Tanının ve tanıdan çıkan sonuçların açıklanmasında gerekli olmayan bütün bilgiler de ayrıca hekimlik sırrının kapsamı içindedir.
Madde 29: Hekim, tıbbi dokümantasyonun doğru bir şekilde yapılması ve bunların gizli tutulması konusunda dikkatli olmak zorundadır.
Ölüm öncesi hastaya yardım
Madde 30: Hekim, tedavisinin mümkün olmadığı saptanmış hastalıkların son dönemlerinde, hastaya insanca yardım ve insan onuruna uyan koşulları sağlamak konusunda tüm gücüyle uğraşmalıdır. Hekim sonuna kadar hastanın ızdırabını azaltmalı ve hastanın yaşamının son dönemini en iyi koşullarda olabildiğince rahat geçirmesi için elinden geleni yapmalıdır.
Madde 31: Hekim hiçbir şekilde aktif ötanazi uygulayamaz.
Organ transplantasyonu
Madde 32: Organ ve dokuların hastalara transplantasyonu amacıyla alınması, yasada öngörülen şartlara göre yapılmak zorundadır.
Madde 33: Hekim, organ nakli yapılacaksa, beyin ölümünün saptanmasından sonra nakil edilecek organ veya dokuların canlı kalmasını sağlamalıdır.
Madde 34: Birinci derece akrabalar arasında yapılacak transplantasyon için bağışlanmış organın alınması, tam özgür iradeyle ve sadece yetişkin bir kimse tarafından verilen yazılı bir onamla, kendisine ortaya çıkabilecek sonuçlar gösterildikten sonra gerçekleştirilebilir. Bağışlanmış, hayati önemi olan bir organın verici hayatta iken alınması kabul edilemez. Kemik iliği nakli için de aynı hükümler geçerlidir.
Madde 35: Bir çocuktan ilik nakli, çocuğun yasal temsilcisinin ya da vasisinin onayı ile mümkündür. Mümkünse, henüz reşit olmayan çocuğun da rızası alınmalıdır.
Madde 36: Ülkemizde transplantasyon; anayasal ilkeler, bu konudaki yasalar, yönetmelikler ve transplantasyon hizmetini fiilen yürüten kuruluşların ortaklaşa kabul ettiği ilkeler doğrultusunda yürütülür. Hekimler, organ alımında güncel bilimsel kavramların dışında uygulamada bulunamazlar. Organ paylaşımında ise sağlıkta eşitlik ilkesini zedeleyecek tarzda, evrensel kabul gören organizasyon ilkelerinin dışında hareket edemezler. Hiç bir kişi ve kurum, hekimleri bu davranışa zorlayamaz.
Döllenme
Madde 37: Rahim tahliyesi için yasal süreyi aşmış olan gebeliklerde, rahim tahliyesi şu koşullarda uygulanabilir:
a- Gebeliğin devamı ve doğum, annenin hayatını tehlikeye sokuyorsa,
b- Gebelik, cinsel saldırı sonucu gerçekleşmişse,
c- Gebelik ve doğumun annede kalıcı organ sakatlığı bırakacağı, ilgili uzmanca saptanmış ise, (c) şıkkının uygulanması etik kurul kararı ile gerçekleştirilebilir.
d- Ceninin kalıtımsal hastalık veya dış etkenlerle sakatlanmış olduğu uygun tıbbi yöntemlerle tespit edilmiş ise.
Madde 38: Hekim, doğal koşullarda döllenmenin mümkün olmaması halinde, eşlerin aydınlatılması ve onamlarının alınmasından sonra, kocanın spermi ile tekniğine uygun yapay döllenme yapabilir.
Madde 39: Eş dışındaki donörlerden alınan spermlerle yapılacak yapay döllenme, bu konuda etik kurallar çerçevesinde yasal düzenleme yapıldıktan ve bununla ilgili altyapı sağlandıktan sonra çıkarılacak yönerge uyarınca yapılabilir.
Madde 40: Tıbbi gerekçeler dışındaki nedenlerle gerek gebelik öncesi gerek gebelik gerçekleştikten sonra herhangi bir yöntemle doğacak çocuğun cinsiyet ayrımının yapılması kabul edilemez.
Tıbbi belge ve hekim raporu
Madde 41: Tıbbi belge ile hekim raporu, hastanın o günkü veya daha önceki muayenesinin sonucuna göre düzenlenir. Eğer hasta daha önceki günlerde muayene edilmişse, bunun ne zaman ve kim tarafından yapıldığı belirtilir. Bilgilerin kapsamı, gerek teşhis, gerekse tıbbi gelişim süreci de hekimlik sırrı ilkelerine uygun olmalıdır.
Madde 42: Her tıbbi belgede ve raporda, onu veren hekimin imzası bulunmalıdır. Belgenin ve raporun içeriği, hekimin bilgi ve vicdanıyla uyum içinde olmalı ve gerçeğe uymalıdır. Belge ve rapor baskı altında yazılamaz.
II. KISIM
Bilimsel araştırmalar ve tıbbi deneyler
Madde 43: Hekimler tarafından insanlar üzerinde yapılacak deneylerde geçerli bilimsel araştırma ilkeleri dikkate alınmak zorundadır. İlkeler, hayvanlar üzerinde -in vitro veya onların canlı dokularında (in vivo)- uygulanan deneylerde de gözönünde bulundurulmalıdır. Hayvanlara gereğince davranmalı ve imkanlar ölçüsünde acıları azaltılmalıdır.
Madde 44: İnsanlar üzerinde yapılaca her deneyin projesi, yazılı olarak açıklanmalı, karar ve onay için bağımsız bir Etik Kurul'a sunulmalıdır.
Madde 45: İnsan üzerindeki biyotıbbi deneyin, tecrübeli hekimin gözetimi altında, bu konuda uzman kişi/kişiler tarafından yapılması gerekir.
Madde 46: İnsanlar üzerinde biyotıbbi bir deney, ancak gerekliyse ya da hasta için umulan yarar gözönünde bulundurulması gereken riskten daha fazla ise uygulanır.
Madde 47: Üzerinde biyotıbbi deney yapılacak kimse, karşılaşabileceği sorunlarla ilgili olarak önceden ve ayrıntılı olarak aydınlatılmak zorundadır. Bu kimsenin, her zaman için deneye katılmayı reddetme hakkı vardır.
Deneye katılma kararını veren kişi, bu deneye hiç bir zaman hekimine olan bağlılık veya bunun gibi baskı içeren bir nedenden dolayı rıza göstermemelidir.
Madde 48: Bilinçli olarak kararını veremeyecek hastalarda onay, yasal temsilcisi ya da vasisi tarafından yazılı olarak verilmelidir. Biyotıbbi deneylere katılacak reşit olmayan çocuğun onayı, buna yetkisi varsa alınmalıdır.
Madde 49: Hekim, mesleğinin uygulanmasıyla ilgili tüm buluş ve gözlemlerini, herşeyden önce bilimsel tıbbi yayınlar ve/veya toplantılarda açıklamalıdır.
Madde 50: Bilimsel yayınlarda telif hakları gözönünde bulundurulmalıdır. Hekimin, katılmadığı bir ekip çalışmasında kendi adını belirtmesi ya da beraber çalıştığı kişilerin adlarını vermemesi, tıbbi etik ilkelerinin ihlalidir.
Madde 51: Etik ilkelerle uyum içinde yapılmamış araştırma sonuçları yayınlanmamalıdır.
Madde 52: Hastayla ilgili bilimsel ve didaktik açıklamalarda, hastanın veya yasal vasisinin onamı gereklidir.
III. KISIM
Hekimler arasındaki karşılıklı ilişkiler (Mesleki davranışlar)
Madde 53: Hekim, hastanın veya onun çevresinin nezdinde ya da asistanlarının yanında, diğer bir hekimin mesleki yeteneği hakkında, onur kırıcı bir tavır takınmamalı, onun itibarını düşürecek davranış içine girmemelidir. Ancak diğer bir hekimin mesleğinin icrasında tespit edilen hatalarına ilişkin görüşler, herşeyden önce ilgili hekime yazılı olarak bildirilmelidir. Bir hekim tarafından diğer bir hekimin çalışmalarında mesleki açıdan yetkili ve yeterli olmadığı, etik kuralları ihlal ettiği hususunun tabip odalarına bildirilmesi, mesleki dayanışma ilkelerini ihlal anlamına gelmez.
Madde 54: Deneyimli hekimler, özellikle zor durumlarda, öneri ve yardımlarıyla genç meslektaşlarının yanında olmalıdırlar. Daha genç hekimler yaşlı meslektaşlarına saygı göstermelidirler.
Madde 55: Teşhis ve tedavide şüphe varsa, hekim hastaya diğer bir hekimin konsültasyon yapma olanağını sağlamalıdır. Konsültasyonu yapan hekimin görüşü öneri niteliğindedir. Tüm tedaviyi, tanıyı koyan hekim yürütür.
Madde 56: Meslektaşının çalışmalarını kontrol eden hekim, hasta ile çevresi nezdinde ya da asistanlarının yanında olumsuz görüş belirtmekten kaçınmalıdır. Hekim bu görüşlerini, imkanlar ölçüsünde tedaviyi yürüten hekime yazılı olarak bildirmelidir.
IV. KISIM
Hekimlik uygulamasında davranış kuralları
Madde 57: Tabip odalarının etkinliğinin sağlanması her hekimin görevidir. Hekim, amacı hekime toplumda saygın bir yer ve ona uygun çalışma koşulları sağlamak olan, kendi meslek organlarının çalışmalarını dayanışma ruhu içinde desteklemelidir. Türk Tabipleri Birliği'ni ve odalarını, tıbbi uzmanlık derneklerini eleştirmek isteyen hekim bunu öncelikle oda organlarında yapmalıdır.
Madde 58: Kendini sürekli bir şekilde geliştirme, bilgilerini, mesleki yeteneğini mükemmelleştirme ve ayrıca bilgilerini meslektaşlarına iletme, her hekimin görevidir.
Madde 59: Hekim, bilime zarar veren ya da onu değersiz kılan yöntemlere başvuramaz. Hekim, yasal yetkisi olmadığı halde, tedaviyle uğraşan kimselerle hiçbir şekilde birlikte çalışamaz.
Madde 60: Hekim, bütün sağlık personeline karşı saygılı ve nazik olmalıdır. Ancak hekim, tedaviyle ilgili kararları vermeye sadece kendisinin yetkili olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır.
Madde 61: Hekim, onurunu zedeleyen haksız iddiaların mahkeme ya da meslek odaları tarafından kanıtlanamaması durumunda, tabipler odasından kendisi ile ilgili haksızlığın giderilmesi için, her türlü yardımı isteyebilir; buna hakkı vardır.
Madde 62: Hekimler mesleklerini icra ederlerken, daima etik kurallara uymak zorundadırlar.
Madde 63: Hekim, mesleğini uyguladığı yerde sadece kendi adı altında ve kendisi mesleğini icra edebilir. Bu yetkiyi herhangi bir gerekçe ile başkasına devredemez.
Madde 64: Hekim mesleki görüşlerinde kendi bilgilerini ve çalışmalarının sonuçlarını temel alır. Bu nedenle doğrudan veya dolaylı her türlü reklam yasaktır. Hekim kendi isminin ticari amaçla kullanılmasına izin veremez.
Madde 65: Hekim, mesleğini icra ederken hiçbir şekilde alkol ve uyuşturucu madde kullanamaz.
Madde 66: Hekim mesleğini icra ederken, uygulayacağı tıbbi yöntemleri kabule hastasını zorlayamaz.
Madde 67: Serbest çalışan hekimin, ücret konusunda hastası ile tedaviden önce uzlaşmaya varma hakkı vardır. Hekim ücret olarak tabip odalarının kabul ettiği düzenlemeye uymakla yükümlüdür. Ancak hekim gerekli gördüğünde ücretsiz tedavi yapabilir.
Madde 68: Hasta olan meslektaşlarını, onların aile bireylerini, yetim ve dullarını ücretsiz tedavi etmek hekimlik temel geleneğidir.
Madde 69: Hekim, görevi gereği ücretsiz bakmak zorunda olduğu hastalardan ücret veya ek bir ücret talep edemez; onun tedavisini de buna bağlı kılamaz.
V. KISIM
Hekim ve toplum
Madde 70: Hekim, acil durumlarda, hastanın yardım talep etme olanağı yoksa, hastanın onayı olmadan gereken tıbbi müdahaleyi yapar.
Madde 71: Savaşta veya barışta mesleğini uygularken hekim, insani bir görev yapmaktadır. Onun bedensel ve onursal korunmasının yasal güvence altına alınması isteminin haklı gerekçesi budur.
Madde 72: Hekim, hastaların, resmi kuruluşların ve toplumun, sağlığın korunmasının önemine ve ekolojik tehditlere dikkatini çekmekle yükümlüdür. Hekim, insan sağlığını engelleyen herhangi bir tutum sergileyemez.
Madde 73: Hekim tarafından yapılan bulaşıcı hastalıklarla ilgili her türlü araştırmalar, bunlara katılan insanlar için tehlike içermemeli ve toplum sağlığını iyileştirebilecek sonuçların ortaya çıkması amacıyla yapılmalıdır.
Madde 74: Hekim hiçbir zaman öldürme olayına katılamaz. İşkence ve diğer insan onurunu küçük düşürücü işlemlere yardımcı olamaz. Hekim öne sürülen gerekçeler ne olursa olsun bilgi ve yeteneğini, şiddet içeren metodların kullanılması ile itirafın baskı altında alınma yöntemlerinin kolaylaştırılmasında kullanamaz.
Madde 75: Hekim iyileştirme amacı taşımayan doping araç ve yöntemlerinin kullanılmasına izin veremez.
VI. KISIM
Çeşitli esaslar
Madde 76: Bu tüzükte yer almayan durumlarda hekim, mesleki geleneklere ve yerleşmiş etik ilkelere, yasalara, Dünya Tabipleri Birliği ve Türk Tabipleri Birliği bildirgeleri ve kararlarına, mahkemelerin içtihatlarına ve hukukun genel ilkelerine uygun davranmalıdır.
Madde 77: Tıp eğitimi ve öğretimi ile görevli hekimler, öğrencilerine bu tüzüğü tanıtmalıdırlar. Eğitim ve öğretim görenler de bu tüzükte yer alan esasları kendilerine maletmeli ve buna saygı göstermelidirler.
***
Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü Taslağı
Amaç
Bu Tüzüğün amacı; görevi insanların sağlığını, yaşamını ve onurunu korumak, çeşitli nedenlerle sağlıkları bozulanları tedavi edip iyileştirmek ve onların bulundukları sağlık düzeyini daha yukarılara çıkarmak olan hekimlerin, mesleklerinin gereklerini yerine getirirken uymaları zorunlu olan kuralları belirlemektir.
Kapsam:
Yürürlükteki yasalara göre Türkiye�de hekimlik yapmak hakkı kazanmış olup, mesleğini fiilen yürüten tüm hekimler ve hekim olmadığı halde tıp dallarından birinde bilim uzmanı olup tıp alanında çalışanlar bu tüzük kapsamındadır.
Hukuki dayanak:
Bu tüzük 6023 sayılı yasanın 59/h maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Hekimin görevleri ve hekimlikte meslek ilkeleri:
* Hekimin görevi, insan yaşamını, sağlığını ve onurunu korumak, kollamak, daha iyiye götürmek, hastalıkları önlemek ve hastaları iyileştirmektir. Bu görevi başarıyla yapmanın, toplumun sağlığını da korumak ve kollamakla mümkün olduğunun bilinci ile çalışır.
* Hekim her zaman ve her ortamda insanlara karşı yukarda açıklanan görevlerini siyasal görüş, sosyal durum, dini inanç, milliyet, etnik köken, ırk, cins, yaş, toplumsal ve ekonomik durum ve benzeri farkları gözetmeksizin yansızlık ve saygıyla yerine getirmelidir.
* Hekim, hekimlik mesleğinin bir gereği olarak, herkesin sağlık hizmetlerinden her zaman, her yerde ve her koşulda eşit olarak ve gerektiğince yararlanması ve bunu olumlu yönde etkileyecek toplumsal ve ekonomik koşulların geliştirilmesi doğrultusunda elden gelen her türlü çabayı harcar.
* Halkın sağlık konusunda olumlu bilgi ve davranış kazanması için yapılan eğitim çalışmalarında etkin rol almak hekimin asli görevleri arasındadır. Bunun için çalıştığı kurum ya da kuruluş veya bağlı olduğu tabip odasınca gerçekleştirilecek etkinliklere katılır.
* Hekim, ana amacı; mesleğin saygınlığının korunması, meslektaşlar arası ilişkilerin düzenlenmesi ve denetlenmesi, hekimlerin mesleki ve sosyal gelişmişlik düzeylerinin yükseltilmesi, hastalarla hekimler arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve bu ilişkilerde tarafların haklarının korunması olan, meslek odalarının etkinliğinin artırılması ve dayanışmanın sağlanması doğrultusunda hareket eder.
* Hekim, onurunu zedeleyen mesleki haksız suçlamaların karşısında, bağlı olduğu tabip odasından her türlü yardımı isteme hakkına sahiptir.
* Hekim, kendisine maddi bir çıkar sağlamamak ve hekimlik şerefine zarar getirmemek koşuluyla, toplum katında saygı gören etkinliklere katılabilir.
* Hekim, hangi biçimde çalışırsa çalışsın, mesleğinin uygulanmasına ticari bir görünüm veremez. Reklam amacı taşıyan her türlü davranıştan kaçınır. Hasta muayene ettiği yere ve isterse evine şekli ve içeriği tabip odalarınca belirlenen tabelalar asabilir.
Hekimlerin birbiriyle olan ilişkileri:
* Hekim, kendi meslektaşları ve insan sağlığı ile uğraşan diğer meslek mensupları ile iyi ilişkiler kurmalıdır. Hekim, nedenleri ne olursa olsun bir meslektaşına, başka meslektaşlarının, hastaların ve hasta yakınlarının yanında küçük düşürücü bir davranışta bulunamaz. Herhangi bir meslektaşı ile meslek uygulaması konusunda anlaşmazlığa düşen bir hekim, anlaşmazlığı kendisi çözemiyorsa, bağlı olduğu tabip odasına başvurur ve anlaşmazlığın çözülmesini ister.
* Hekimler, hocalarından, diğer meslektaşlarından ve bunların anne, baba, eş ve çocuklarından mesleki uygulamaları ile ilgili olarak emekleri karşılığı bir ücret almazlar.
* Hekim, hastaların veya diğer meslektaşlarının hastalarının kendisine gelmesini sağlamayı amaçlayan yönlendirici herhangi bir eylemde bulunamaz.
* Deneyimli hekimler, sadece hekimlik uygulamalarında değil, mesleki davranış yönünde de genç meslektaşlarına daimi yol gösterici olmalıdırlar.
* Hekim, bir meslektaşının hekimlik uygulamaları ve mesleki etik kurallar bakımından kasıtlı ve ısrarlı bir şekilde yanlış davrandığına şahit olursa, bu meslektaşını uyarır ve durumu bağlı olduğu tabip odasına yazı ile bildirir.
Hekimlerin hastalarıyla olan ilişkileri:
* Hekim mesleğini uygularken tanı, tedavi ve koruyucu hekimlik yöntemlerini tam bir özenle uygular ve bunlara yeterli zaman ayırmak için çaba gösterir.
* Hastanın sağlığı ile ilgili kararların alınmasında hekim, hasta haklarına saygı göstermek zorundadır. Bu yükümlülük, hem hastanın insan olarak haklarından, hem de hekimin hastanın sağlığı ile ilgili taşıdığı sorumluluktan kaynaklanmaktadır.
* Her hastanın hiç bir ayrımcılığa uğramadan, içinde bulunduğu koşula bakılmaksızın, saygınlığı zedelenmeden hastalığının gerektirdiği tedavi ve bakıma kavuşma hakkı vardır. Hekim bunu sağlamak için elden gelen çabayı gösterir.
* Hasta, yasaların belirlediği kurallar çerçevesinde hekimini seçmekte özgürdür.
* Hekim ancak, özel nedenlerle tıbbi bilgisini gerektiği gibi uygulayamayacağını düşündüğü ve yönlendirebileceği başka bir hekim bulunduğu takdirde, hastanın bakım ve tedavisini üstlenmeyebilir. Ayrıca başka tıbbi olanaklar sunmak koşuluyla tedaviyi yarım bırakabilir. Bu durumda hastanın sağlığının tehlikeye düşmeyeceği hekim tarafından hastasına anlatılmalı ve hekim bunu belgelemelidir.
* Hekim hastasını tedavi ederken, acil durumlar hariç, hastanın veya yasal çevresinin onayını alarak, bilimsel ve çağdaş tüm metodları özgür bir biçimde kullanabilir. Gerek tedavinin başlangıcında, gerekse sürerken hastanın onaydan vazgeçmesi üzerine hekim hastasının tedavisini bırakabilir.
* Hastanın, hastalığı, hastalığının olası seyri, tedavi ile ilgili beklenen yan etkiler vb. konularda hekim tarafından anlaşılır biçimde aydınlatılması gerekir. Sağlıkla ilgili herhangi bir girişim, sadece kişinin özgür ve aydınlatılmış onayıyla yapılabilir. Acil durumlarda hasta 14 yaşın altındaysa, hastanın bilinci kapalıysa ya da karar veremeyecek durumdaysa, yasal temsilcisi ya da vasisinin izni alınmalıdır. Bu da mümkün olmadığında, hekim başka bir meslektaşına danışmaya çalışmalı ya da girişimleri yaşamı kurtarmaya yönelik olmalıdır. Hasta yapılacak işleme onay vermiş olsa bile, sonradan onaydan vazgeçebilir.
* Her bireyin, sağlıkla ilgili konularda kendisi hakkında toplanan bilgileri bilme hakkı vardır. Hasta yakınlarının bilgilendirilmesi, hastanın onayına bağlıdır. Ancak hastanın bilgilendirilemeyeceği durumlarda yakınlarının bilgilendirilmesine hekim karar verir.
* Toplum sağlığını tehdit etmesi nedeniyle yasalarla tedavisi zorunlu tutulmuş hastalıklarda hasta veya yasal çevresinin onayı alınamasa da, hastalığın tedavisi yapılır.
* Hasta, geleceği kötü hastalıklarda özenli bir biçimde bilgilendirilir. Ancak hastanın içinde bulunduğu durumun buna elvermediğine inanan hekim, bu bilgilendirmeyi erteleyebilir. Hasta ailesinin bilgilendirilmesi hastanın rızasıyla olur. Ancak yasal bazı nedenlerle veya hastanın bilgilendirilememesi durumunda ailenin bilgilendirilmesine hekim karar verir.
* Hekim, terminal dönem hastalarına insanca yardım ve insan onuruna uyan koşulları sağlamak için çalışmalıdır. Hekim sonuna kadar hastanın acısını azaltmalı ve hastanın yaşamının son dönemini rahat geçirmesi için elinden geleni yapmalıdır.
* Hastanın tedavisini üstlenen hekim, bu tedavinin sürekliliğini sağlamakla yükümlüdür. Bu süreklilik diğer hekimlerin de yardımını gerektiriyorsa bunu sağlamalıdır. Özellikle nöbet değişimlerinde hekimler nöbeti teslim alacak meslektaşları görev yerine gelip hastaları devralmadan nöbeti terk edemezler. Hastayı devrederken meslektaşına hasta hakkında tüm bilgileri aktarmakla yükümlüdür.
* Hekim, tıbbi nedenler dışında, hastanın isteği ile veya diğer nedenlerle hastanın ruhsal ya da bedensel direncini azaltacak herhangi bir tıbbi girişimde bulunamaz, hastalığın tedavisi için gerekli olanların dışında ilaç ve tedavi yöntemi kullanamaz.
* Hasta ve yasal çevresi veyahut tedaviyi yürüten hekimin isteği üzerine bir diğer hekimin görüşünün alınmasını taraflar kabul ederler. Ancak yeni başvurulacak hekimi ilk hekimin belirleme hakkı vardır.
* Konsültasyonlarda hekimler hasta başında görüş alışverişinde bulunabilir, ancak hastalık ya da uygulamalar hakkında hasta ve yakınlarının önünde tartışma yapılamaz. Konsültan hekim görüş ve önerilerini hastanın hekimine bildirir, gerekirse bunu rapor ile belgeler.
* Konsültan hekim, hastaya kendi önerdiği tedaviyi uygulayamaz, ancak bunu hastanın hekiminden isteyebilir. Yeni tedaviyi uygulayıp uygulamama kararı hastanın hekimine aittir. Hasta ya da hasta bilinçli değilse, yasal çevresi konsültan hekimin tedavisinin uygulanmasını isterlerse ilk hekim tedaviyi bırakabilir.
* Serbest çalışan hekimin ücret konusunda hastasına önceden bilgi vermesi uygundur. Hekim, tüm muayene, tıbbi ve cerrahi tedavi girişimlerinde meslek kuruluşunun belirlediği taban ücretin altında bir ücret alamaz. Bir hastalığın tedavisi için toptan bir ücret isteyemez.
* Hekim, ücret ödeyecek durumda olmayan hastasından bunu almaz.
* Hekim, hastalarının, hastalıklarıyla ilgili tüm sırlarını gizli tutmak zorundadır. Hekim, hastasının hastalığını artıracak, yaşamını tehlikeye atacak bir durum sözkonusu ise hastanın yakın çevresi ile ilgili sırları da gizli tutar. Hastanın ölmesi ya da hekimle olan ilişkilerin sona ermesi sırların açıklanmasını gerektirmez.
* Hasta sırları, ancak yargıç kararı ile ve hekimin yasal red haklarını kullanmasına karşın yargının ısrarı ile açıklanabilir. Bununla ilgili yasal düzenlemeler saklıdır.
* Hastanelerdeki hasta dosyalarındaki bilgilerin geniş bir özeti hastaya verilmelidir. Bunun dışındaki dosya içeriği hastanenin malıdır. Hastane idaresi hastanın kişisel bilgileri gizli tutulmak koşuluyla ve araştırma amacıyla bu dosyaları araştırmacılara verebilir.
* Hekim muayene ve tedavi ettiği hastasına, hastanın istediği üzerine hastalıkla ilgili rapor verir. Bu raporda tıbbi gerekçelere bağlı olarak istirahat, tedavi şekli, diyet, çalışma koşulları gibi hasta için gerekli geçici ya da kalıcı bilgiler bulunur.
* Hekim, ihmal, bilgi ve beceri eksikliği ndeniyle hastasına zarar vermişse kötü hekimlik yapmış demektir. Bu durumun kanıtlanması halinde hekim cezalandırılır.
Özel durumlarda hekim davranışı:
* Her hekim, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti�nin de imzaladığı tüm insan hakları belgelerine uymakla yükümlüdür. Bir hekimin insan hakları ihlallerini farketmesi halinde, derhal eyleme geçmesi ve durumu yazılı olarak Türk Tabipleri Birliği�ne bildirmesi gerekir.
* Tutuklu ve hükümlüler devletin koruması altındadır. Hekim, muayene ve tedavisi gereken tutuklu ve hükümlüleri hiç bir fark gözetmeksizin muayene ve tedavi eder.
* Tutuklu ve hükümlülerin muayenesi diğer hastalarınki gibi, kişilik haklarına saygılı, hekimlik sanatını uygulamaya elveren koşullarda yapılır ve bunların da gizlilik hakları korunur. Hekimin, bu koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunma hakkı ve görevi vardır. Muayene sonucu belge veya rapor düzenlenecek ise bunlarda mutlaka hekimin imzası bulunmalıdır. Belge ve raporun içeriği tüm ayrıntıları ile gerçeği yansıtmalıdır. Belge veya rapor baskı altında yazılmış ise, hekim bu durumu 24 saat içinde Türk Tabipleri Birliği�ne bildirmelidir.
* Tutuklu ve hükümlülerin muayenesi sırasında, hasta şikayetçi olmasa bile onda darp, cebir, ve herhangi bir işkence eseri tesbit ederse durumu bir raporla belirler. Özel çalışan hekimler bu raporları bağlı oldukları tabip odalarına, kamu kurumunda çalışan hekimler yerel en üst düzeydeki amirlerine bir üst yazı ile gönderirler.
* Hekim, hasta olan tutuklu ve hükümlünün iyileşmesi için gerekli koşulları ceza ve tutukevi idaresine bildirir, buna özen gösterilmesini ister ve elden geldiğince buna uyulup uyulmadığını izler.
* Hekim, diğer hastaları gibi, bilinçli olarak muayene ve tedavi olanaklarını reddeden tutuklu ve hükümlülere davranışlarının sonuçlarını açıklar, onları muayene ve tedaviye ikna etmeye çalışır. Zorla muayene ve tedavi yolunu denemez, önermez ve reddeder.
* Hekim, hiçbir zaman ölüm cezasının infazına yardımcı olmamalıdır. Ölüm cezasından önce hükümlüyü muayene etmemeli, infaz sırasında hükümlüyü canlı tutmak amacıyla tıbbi bakım hizmeti sağlamamalıdır. Ölüm cezasının infazından sonra hükümlünün öldüğünün saptanması yasal bir zorunluluktur.
* Hekim, işkence ve insan onurunu küçük düşürücü işlemlere yardımcı olamaz. Hekim, öne sürülen gerekçeler ne olursa olsun, bilgi ve yeteneğini şiddet içeren yöntemlerin kullanılması ile itirafın baskı altında alınma yöntemlerinin kolaylaştırılmasında kullanamaz. Ayrıca, tutuklu ve hükümlülerin herhangi bir davranış ya da cezaya uygunluklarını onaylamamalıdır.
* Olağandışı durumlarda ve silahlı çatışma dönemlerinde, her zaman geçerli olan tıbbi etik kuralları uygulanır. Ancak hasta ya da yaralı sayısı hekimlerin gerekli hizmeti veremeyeceği kadar çoksa, hekim yardımdan yararlanma olasılığı fazla olan ağır olgulara öncelik verir. Hekim bu tür durumlarda, her zaman yansız olarak ve cinsiyet, ırk, ulus, din, politik bağlanma ya da benzeri ölçütlere bakmaksızın gereksinimi olanlara sağlık bakımı vermelidir. Bu konuda Dünya Tabipler Birliği Silahlı Çatışma Dönemlerine İlişkin Kurallar (1983)�a göre davranılır.
* Organ nakilleri, suni döllenme gibi konularda genel tıbbi etik kuralları içinde hareket eder, hakkaniyetli davranır, yasalara uyar ve gizliliğe büyük özen gösterir.
Tıbbi araştırmalar:
* Hekim, insanlar üzerinde yapacağı her deneyi ayrıntılarıyla yazılı olarak açıklar ve tüm yasal başvuruları yaparak gerekli izinleri alır.
* Hastalar ve sağlamlar üzerinde yapılacak deneylerde, deneklere, deneyler ve sonuçları hakkında bütün bilgiler ayrıntılı biçimde sunulur. Deneklerin istedikleri anda deneyden ayrılabilecekleri de onlara önceden anlatılmalıdır.
* Hekim, deney yaparken bölüm bölüm gelişmeleri gösteren raporları hazırlayıp açıklamada bulunur. Deney bitiminde sonuç ne olursa olsun, bilimsel bir rapor sunmak zorundadır.
Sürekli tıp eğitimi:
* Hekim, bilimsel gelişmeyi yakından izler. Tabip odaları bilimsel gelişmelerin izlenmesi, mesleki dayanışmanın ve bilgisel paylaşımın artırılması için gerekli düzenlemeleri yapar. Hekim, bunlara katılmak ve tabip odalarının belirleyeceği bir krediyi her yıl kazanmak zorundadır.
* Bilimsel çalışmaları ile ün kazanmış hekimler tabip odalarınca ayrıca ödüllendirilirler.
Mesleki olarak yapılmaması gereken davranışlar:
Bu kısım Ocak-Şubat 1998 sayımızda yayınlandığı için, burada tekrarlanmamıştır.
Yürürlük:
Bu Tüzük Resmi Gazete�de yayınlandıktan sonra yürürlüğe girer.
***
Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü Taslağı için Etik Kurul raporu
Prof. Dr. Dr. Arslan Terzioğlu*
Günümüzdeki hızlı tıbbi ve teknolojik gelişmeler nedeni ile artık yetersiz kalan yürürlükteki "Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi"nin yerine geçmek üzere Türk Tabipleri Birliği tarafından hazırlattırılan ve görüş bildirilmek üzere İstanbul Tabip Odasına 27.12.1997�de ulaştırılan "Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü Taslağı" adı verilen taslak İstanbul Tabip Odası Etik Kurulu'nun 27.1.1998 ve 13.2.1998 tarihli oturumlarında ayrıntılı bir biçimde incelenmiş, gerek Etik Kurul üyelerinin kişisel raporları gerekse İstanbul Tabip Odası�na üyelerince gönderilen eleştiriler değerlendirilmiştir. Hatta 14.2.1998 tarihinde İstanbul Tabip Odası�nda İstanbul'daki çeşitli hastaneler, sağlık kuruluşları ve Tıp Fakültelerinin temsilcileri ile yapılan toplantıda Türk Tabipleri Birliği tarafından hazırlanan bu taslağın, bu şekliyle kabul edilmesinin mümkün olamayacağı, genel olarak bakıldığında daha önce İstanbul Tabip Odası tarafından hazırlanan ve TTB'ye gönderilen "Tıbbi Deontoloji Tüzüğü" taslağının bundan daha fazla günün şartlarına cevap verebilecek nitelikte olduğu sonucuna varılarak bu hususların ayrıntılı bir şekilde İstanbul Tabip Odası Etik Kurul Başkanlığı tarafından hazırlanacak bir raporla TTB'ye bildirilmesine karar verilmiştir.
Bu toplantılarda tartışılan ve bu raporda yer almasına karar verilen TTB tüzük taslağı ile ilgili görüşleri şu şekilde özetlemek mümkündür.
Adı geçen taslaktaki yanlışlıklar, eksiklikler ve olumsuzlukları; I- Terminolojik kavramlar ve metod (yani yöntem), II- İçerik bakımından göze çarpanlar olarak iki grupta toplamak mümkündür.
I- Terminolojik kavramlar ve metod (yöntem) açısından yapılan hatalar ve eksiklikler:
1. Hala yürürlükteki "Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi" yerine geçmek üzere hazırlanan bu taslağa "Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü Taslağı" demek oldukça büyük bir hatadır. Zira eski Yunan tababetinde kullanılan Ethikon, Ethos veya bugün İngilizce kullanılan "Medical Ethics" deyiminin tercümesi "Tıbbi Meslek Ahlakı" değildir. Çünkü Ethics ile Ahlak (moral) arasında fark vardır. Ahlak (moral) daha ziyade dini kurallardan çıkan uyulması gerekli hususları kapsar.
Ethics ise dini kurallardan değil, mesleğin uyulması gereken kurallarından ortaya çıkan bir durumdur. Bu hususta Schmitz ve Schaefer'in yayınlarında daha detaylı açıklamalar bulunmaktadır (1). Burada şunu da belirtelim ki, klasik İslam tababetinde �ethics� veya tıbbi deontoloji karşılığında ahlak deyimi değil de "Adab" deyimi kullanıldığı 9.yüzyılda bu alanda arapça bir eser yazan islam hekimi Er-Ruhavi'nin Kitab Adab at-Tabip eserinden anlaşılmaktadır. Deontos (=görev, vazife) ve Logos (=bilim) olmak üzere iki Yunanca sözcükten oluşan Deontoloji deyimi Anglosakson dünyasından bir bilim adamı Jeremy Bentham (1748-1832) tarafından ölümünden sonra 1834 de yayınlanan "Deontology or the Science of Morality" isimli eserinde ilk defa kullanılmış (2) ve o zamandan beri meslek adabı ve meslek mevzuatı için Avrupa'da ve bizde yerleşmiş bir deyimdir. 19.yüzyılın başından beri Avrupa'da kullanılan Deontologie hem Medical Ethics'i hem de meslek mevzuatını kapsamaktadır ve bu yüzden Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'de bu ders 1878 de "İlm-i Edeb ve Vezaif-i Tıbbiye" adı altında çok doğru bir deyimle okutulmuştur (3). Bütün bu açıklamalardan sonra bu tüzüğe bizde yerleşmiş şekliyle "Tıbbi Deontoloji Tüzüğü" veya "Tıp Deontolojisi Tüzüğü" isminin verilmesinin daha doğru olacağı kanısına varıldı. Ayrıca 6 Eylül 1995'te yürürlüğe giren Fransız Tüzüğü'nün de "Code de deontologie medicale" ismini yani "Tıbbi Deontoloji Tüzüğü" adını taşımakta olması da bu görüşün doğruluğunu destekler mahiyettedir.
2. Türk Tabipleri Birliği'nin bu taslağında bölümlere ve maddelere hiçbir numaralandırma yapılmaması büyük bir eksikliktir. Zira ileride bir meslek hatası veya deontolojiye aykırılıktan dolayı verilecek cezalarda gerekçe bir Deontoloji Tüzüğünün numaralı maddeleri zikredilerek yapılması gerektiğinden, böyle bir numaralandırmaya büyük bir gereksinim vardır.
3. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü gibi önemli bir yeni tüzük hazırlanırken şimdiye kadar uygulanan bilimsel metot veya yöntemi şu şekilde özetlemek mümkündür:
a. Bu alanda Avrupa, ABD gibi gelişmiş ülkelerde yapılan deontoloji tüzüklerinin incelenerek bir analizinin yapılması,
b. Ülkemizin bu konuda bugünkü koşullara göre gereksinimlerinin tespiti,
c. Bu her iki araştırmanın sonuçlarının bir sentezini yaparak bir tüzük taslağı hazırlamak.
Hal böyle iken, TTB tarafından hazırlanan bu taslakta bu bilimsel yöntemin uygulanmadığı görülmektedir. Zira buna en güzel kanıt da İstanbul Tabip Odası Etik Kurulunun 1995-1996 yıllarında yukarıdaki bilimsel metotla hazırlanan ve 12 Mart 1996 da düzenlenen III.Tıbbi Etik Simpozyumu�nda tartışmaya açarak tekrardan düzeltmeler yaparak geliştirdiği metnini 1997�de Türk Tabipleri Birliği'ne sunduğu Tıbbi Deontoloji Tüzüğü Taslağı�ndan, bu TTB tarafından hazırlanan yeni taslağın hazırlanmasında yararlanılmamış olmasıdır. Hatta İstanbul Tabip Odası'nın hazırladığı bu "Tıbbi Deontoloji Tüzüğü Taslağı" ve bunun hazırlanmasında esas alınan yöntemler ve 6 Eylül 1995 tarihli Fransa Tıbbi Deontoloji Tüzüğü Taslağı, Vatikan'da Papalıkça 1995'te kabul edilen "Sağlık Hizmetinde Çalışanlar İçin Deontoloji Tüzüğü"nün aslı ve anahatları adı geçen III.Tıbbi Etik simpozyum'a sunulan bildiriler "Tıbbi Etik Yıllığı VI, adı altında Prof.Dr.Dr.Arslan Terzioğlu tarafından bir kitap halinde yayınlandığı halde, TTB'nin bu yeni Deontoloji Tüzüğü Taslağının hazırlanmasında bunun nazarı itibara alınmadığı için içerik bakımından da, şu aşağıdaki hatalar ve eksikler ortaya çıktığı saptanmaktadır:
II- İçerik bakımından yapılan hatalar ve eksiklikler
1- TTB Tüzük Taslağının ikinci paragrafında bu tüzüğün kapsamının sadece "Hekimler ve hekim olmadığı halde tıp dallarından birinde uzman olup tıp dallarında çalışanlar" ile sınırlandırılması ve diğer sağlık personelinin bunun dışında bırakılması tıbbi etik açısından oldukça sakıncalıdır. Bu durumda meslek sırrı, hasta hekim ilişkileri vs. gibi konularda oldukça tehlikeli boşluklar ortaya çıkar ki, bunu düşünerek ve hatta Vatikanca 1995'te kabul edilen Deontoloji Tüzüğünün adının bile "Sağlık Hizmetinde Çalışanlar İçin Deontoloji Tüzüğü" olması göz önünde tutularak İstanbul Tabip Odası Deontoloji Tüzüğü Taslağı�nın 1.maddesinde bu tüzüğün "Hastanın teşhis, tedavisi bakımından doğrudan ya da dolaylı olarak görevli sağlık çalışanlarının bu kurallara uymaları zorunludur" ibaresine yer verilmiştir ki, doğru olan da budur. "Kapsam" bölümünün bu şekilde düzeltilmesi gerekmektedir.
2- TTB'nin bu yeni tüzük taslağında bir sürü tıbbi deontoloji ile ilgili kavramlar yanlış bir şekilde başka bir bölüm başlıkları altında toplanarak konular bir kavram kargaşası içinde çorbaya çevrilmiştir.
Ayrıca ayrıntılarına girmeye gerek görmediğimiz oldukça kötü bir Türkçe ile yazılan bu tüzük taslağında "Sürekli Tıp Eğitimi" yer alırken "Hekim ve Toplum" başlığı altında mesela: ekolojik tenkitlere neden olan çevre sağlığı, çocukların dövülmesi, bekaret kontrolü vs. gibi çok önemli konulara yer verilmemesi büyük bir eksikliktir.
3. Ayrıca en güncel etik sorunlar, mesela; döllenme, organ transplantasyonu, bilimsel araştırmalar ve tıbbi deneyler, ölüm öncesi hastaya yardım gibi konular TTB'nin bu tüzük taslağında ya hiç nazarı itibara alınmamış ya da çok sathi ve dağınık bir şekilde oraya buraya serpiştirilmiştir. Organ ve doku nakli ile ilgili yasa ve tüzüklere rağmen bugün medyaya yansıyan ve hekimlik onurunu zedeleyen hususları önlemek için bu TTB tüzük taslağında, İstanbul Tabip Odası Deontoloji Tüzüğü Taslağında yer alan 36. madde'ye yer verilmemesi büyük bir eksikliktir:
Böyle bir maddenin yeni deontoloji tüzüğünde her halde yer alması gerekmektedir. Bu maddenin hazırlanması için İstanbul Tabip Odası üniversitelerimizin organ nakli ile uğraşan ünitelerinden görüş alması böyle bir tüzüğün hazırlanmasında ne kadar doğru bir davranış ise, TTB Tüzük taslağının hazırlanmasında böyle uzman kuruluşlardan görüş alınmaması bilimsel metod açısından o kadar büyük bir eksikliktir.
4. TTB Tüzük taslağında en büyük eksiklikten birisi de bu taslakta bilimsel araştırmaların "Tıbbi Araştırmalar" başlığı altında 3 maddede sathi olarak ele alınarak, bilimsel araştırmalarda etik kurulu kararının şart koşulmasına hiç değinilmemiş olmasıdır. Kaldı ki İstanbul Tabip Odası�nın Deontoloji Tüzük Taslağı�nda "Bilimsel Araştırmalar ve Tıbbi Deneyler" II.Kısım�da kapsamlı olarak Madde 43'ten Madde 53'e kadar 10 madde de ele alınmış ve Madde 44'te "İnsanlar üzerinde yapılacak her deneyin projesi yazılı olarak açıklanmalı, karar ve onay için bağımsız bir Etik Kurul'a sunulmalıdır" şeklinde Etik Kurul kararı şartı yer almıştır.
5. Bilimsel araştırmalarda ve yayınlarda çoğu kez işlenen bir suç, yani başka birinin yaptığı araştırmayı bu çalışmaya katılmadığı halde kendisine mal ederek yayınlamak gibi bilim etiği ile bağdaşmayan hususlara dair hiçbir maddeye bu TTB Tüzük Taslağı�nda rastlanmadığı, buna karşın İstanbul Tabip Odası Tıbbi Deontoloji Tüzük Taslağı�nda buna dair bir madde (Madde 50) olduğu gibi ayrıca Madde 51'de "Etik ilkelerle uyum içinde yapılmamış araştırma sonuçları yayınlanmamalıdır" şeklinde bir ibarenin varlığı, bu TTB Tüzük Taslağı�nda ne yazık ki yer almamaktadır.
6. Ayrıca "Hekimler iyileştirme amacı taşımayan doping araç ve yöntemlerinin kullanılmasına izin veremez" şeklinde İstanbul Tabip Odası Deontoloji Tüzük Taslağı�nda 75.Maddede yer alan önemli bir hususun TTB Tüzük Taslağı�nda yer almaması, büyük bir eksikliktir.
Sonuç:
Yukarıda kısaca anahatları ile belirtilen bütün bu çok önemli hususlar gözönünde tutulmadığı için eksiklikler ve hatalarla dolu olan TTB Tüzük Taslağı, bu haliyle çok yetersiz olup, duyulan boşluğu dolduracak bir nitelikten yoksun olduğu görülmektedir. Bu nedenle yeni bir taslağın, İstanbul Tabip Odası tarafından hazırlanan taslakla ve "Tıbbi Etik Yıllığı IV.ve VI. da (yayınlayan; Arslan Terzioğlu) yayınlanan Avrupa�daki, Fransız, Polonya ve Vatikan Deontoloji Tüzükleri metinleriyle karşılaştırılarak, bu raporda işaret edilen hususlar doğrultusunda yeniden gözden geçirilerek, geliştirilmesi gerektiği, hatta bunun için adı geçen İstanbul Tabip Odası Deontoloji Tüzüğü Taslağı�nın esas alınması gerektiği kanısındayız. Ayrıca, kısa bir süre önce Türkiye'nin de imzaladığı Avrupa Konseyi Biyoetik Sözleşmesi�ne atıfta bulunulmasının kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir.
Tenkitler ve görüşlerimizi içeren bu raporun, TTB'ye gönderilmesinin yanısıra, bu konuda hekim meslektaşlarımızı bilgilendirmek ve onlara karşılaştırma imkanı verme açısından İstanbul Tabip Odası Dergisinin gelecek sayısında, TTB'nin adı geçen tüzük taslağı ve İstanbul Tabip Odası�nın daha önce hazırladığı "İstanbul Tabip Odası Tıbbi Deontoloji Tüzüğü Taslağı" ile birlikte yayınlanmasının doğru olacağı kanaatine varılmıştır.
Kaynaklar
1- Schmitz, H.: System der Philosophie III/3. Der Raum. Dritter Teil. Bouvier-Grundmann. Bonn 1973, s.654; Schaefer, Hans: Medizinische Ethik. Heidelberg 1983, s.75-76.
2- Schadewaldt, H.: Aerztliche Ethik aus medizinhistorischer Sicht.In: Aerztliche Ethik, Symposium, Köln 1.10.1977.Stuttgart-New York 1978, s.1-5.
3- Şehsuvaroğlu, B.N.ve Terzioğlu, Arslan: Tıbbi Deontoloji. İstanbul, 1986 s.VI, XIV-XVI; Terzioğlu; Arslan: Başlangıcından 1933'te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsünün Kuruluşuna ve Günümüze Kadar Türkiye'de Tıp Tarihi ve Deontoloji Eğitiminin Gelişmesi. Acta Turcica Historiae Medicinae I.Yayınlayan; Arslan Terzioğlu, İstanbul 1991, s.20-22.
* İstanbul Tabip Odası Etik Kurul Başkanı
***
Arf�ı tanır mısınız?
Prof. Dr. Cahit Arf, üniversiteler ve yüksek öğrenim hakkındaki düşüncelerini, bir yasa tasarısı nedeni ile bir gazete makalesinde toplamıştı. Günümüz için de geçerli tartışma konularını içeren yazının bir bölümünü sunuyoruz.
Türkiye�nin yetiştirdiği en büyük matematikçilerden olan Cahit Arf, 1910 yılında Selanik�te doğdu. Cahit Arf, 1948 İnönü Armağanı ve 1974 TÜBİTAKBilim Ödülü�ne değer görüldü. 1980�de İstanbul Teknik Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi�nin, 1981�de de Ortadoğu Teknik Üniversitesi�nin onur doktoralarını aldı.
Cahit Arf�ın matematik dünyasında tanınması, �Hasse - Arf Teoremi�ile başlar. Sentetik geometri problemlerini, cetvel ve pergelle çözülebilir olup olmadıklarına göre sınıflandırmayı tasarlayan Arf, Fransız matematikçi Galois ve Jordan�ın gruplar kavramından, özellikle cebirsel denklemlerin çözümünde grup kavramının uygulanmasına ilişkin çalışmalarından yararlandı. Yalnızca ikinci dereceden cebirsel denklemlere indirgenebilen problemlerin cetvel ve pergel yardımıyla çözülebileceğini saptadı. Bunun için çözülebilen tüm cebirsel denklemlerin bir listesini çıkarması gerekiyordu.
Göttingen Üniversitesi�nde Hasse�nin çalışmalarıyla ve Galois kuramındaki özel durumlarla ilgilendi. Bu çalışmasında vardığı sonuçlardan biri �Hasse - Arf Teoremi�adıyla bilinir. Hasse�nin önerisi üzerine, karakteristiği iki olan cisimlerin kuvadratik formlarını sınıflandırıp değişmezlerini saptadı. Bu çalışmada ortaya çıkan �Arf değişmezi�terimi, onun matematik dünyasındaki ününü artırdı. Ayrıca �Arf halkaları�ve �Arf kapanışları�kavramlarıyla da tanınan Arf, diferansiyel geometri problemleri, özellikle de yüzey kafesleri ile ilgilendi. Çalışmalarını yalnızca kuramsal matematikle sınırlamayıp, matematik çözümlerinin mekanik problemlerine uygulanmasının en iyi örneklerini verdi.
Cumhuriyet tarihimizin en büyük bilim insanlarından Cahit Arf, 27 Ocak 1997 günü yaşama gözlerini yumdu.
Bir süreden beri hükümetler, üniversiteler ve yüksek okullar denilen kuruluşları, ellerine lise diploması alan ve geleceklerini bir üniversite veya yüksek okul diploması ile elde edip bir devlet kuruluşunda kendilerine maaş bağlatmak dışında örgütlemeyi düşünemeyen kalabalık bir gençliğin baskısını hafifletme aracı olarak görmektedir.
Hükümetler için bu gençlerin bir takım bilgiler ve beceriler kazanmaları önemli değildir. Önemli olan bu gençlerin öğrenci görüntüsünde olmaları ve bir müddet sonra ellerine birer diploma verilmesidir. Bu nedenle öğretim üyeliği bakımından kapasitemiz bazı dallarda ancak bir iki, bazı dallarda ise ancak üç dört üniversiteyi oluşturabilecek durumda iken hükümetler şeklen 18 üniversite kurmuş görünmektedir. Sonuç:Uçan öğretim üyeleri ile işletilen üniversiteler!
Bu durum �kırsal üniversite�acaip adı ile anılan üniversiteleri üniversite yapmadığı, yapamayacağı gibi üniversite olma eğilimindeki bir iki üniversitenin de bu eğilimini engellemiştir ve engellemektedir. Bu kırsal üniversiteler denilen kuruluşların bulundukları yerlerdeki gereksinim şu anda üniversite gereksinimi değil meslek okulu gereksinimidir. Daha genel olarak toplumumuzun şu andaki gereksinimi sahici anlamda çok sayıda meslek okuludur.
dertlerimizin kaynağı, samimiyetsizlik
Kanımca bu konulardaki dertlerimizin kaynağı bu husustaki samimiyetsizliğimizdir. Kendimizi ve birbirimizi, bile bile aldatıyoruz. Yetkililerin anlamak istemez göründükleri gerçek şudur:Üniversiteler hükümet kararları ile akşamdan sabaha oluşmazlar. Bu kuruluşlar alçak gönüllü fakat verimli (verimi dağıttığı diploma sayısı ile ölçülmeyen)meslek okullarının zaman içinde gerek öğretim üyeleri gerekse öğrencileri bakımından özgürce gelişmeleri ve araştırıcı bir atmosfere girmeleri sonucu oluşurlar. Hükümet kararları belki böyle bir oluşumun tescili niteliğinde olabilir.
Öğretimde dereceleme olumsuz bir hiyerarşiye yol açar ve öğretimi kalıplaştırır. Öğretimin dereceleme şeklinde sınıflandırılması yerine amaçlara göre sınıflandırılması daha doğru bir tutum olabilir. Diğer taraftan öğretimin bütünlüğü ilkesinin çeşitli amaçlara yönelik öğretim kuruluşlarının aynı kesin kurallara bağlanma anlamında kabulü çok sakıncalıdır. Tasarının yüksek öğretim adı altında aynı bir yasa içine almak istediği öğretim tamamen ayrı nitelikte olan iki çeşit öğretimden oluşmaktadır:
1- Üniversite eğitimi 2- Meslek eğitimi
Bunlardan birincisi öğretim üyesi ve öğrenciyi bugünkü bilgilerin sınırlarına birlikte götüren sorular ve �bilmiyorum�larla dolu bir öğretimdir. Meslek eğitimi ise meslek adamının güvenle kullanabileceği yerleşmiş bilgilerin öğrencide alışkanlıklar yaratma düzeyinde disiplinli bir şekilde öğretilmesini amaçlar. Üniversite öğrenimi yapan kişilerin toplum karşısındaki sorumluluklarının manevi diyebileceğimiz nitelikte olmasına karşın meslek adamının yasal sorumlulukları vardır. Örneğin bir mühendis yaptığı bir köprünün yıkılmasından, bir hekim bir hastanın ölümünden yasal anlamda sorumluluklar taşır. Buna göre mesek öğretiminin bu sorumlulukları karşılayacak biçimde yasal koşullara bağlı olmasına karşın gerçek üniversite öğretiminde böyle yasal koşullanmalar olanaksızdır.
üniversitenin başarısı, diploma sayısı mı?
Çok yanlış olarak, üniversitelere amaçları, avukat, hakim, hekim, eczacı, mühendis, mimar... gibi meslek adamları yetiştirmek olan, daha gerçek bir deyimle genç insanlara birkaç sene içinde meslek diplomaları sağlayan kuruluşlar gözü ile bakılmaktadır. Üniversitenin başarılı olup olmadığı bu diplomaların çokluğu ile ölçülür. Bu yanlış görüşün nedeni, üniversitelerde, bir çeşit zorunlu olarak, öğrencilerin büyük çoğunluğunun meslek öğrenimi yapmasıdır:
üniversite yasasından ne bekliyoruz?
Kanımca üniversiteler yasası aşağıdaki hususları ve sadece bunları içermelidir:
1- Üniversitenin esas amacı olarak, düşünen, anlamaya çalışan insan yetiştirmek, bilgi üretmek; yan amacı olarak da meslek adamlarının yetiştirilmesi şeklinde belirtilmelidir.
2- Üniversitenin bilimsel ve idari özerkliği belirtilmeli, ancak üniversite idaresinin şekillendirilmesinden mümkün olduğu ölçüde kaçınılmalıdır. Şekillendirme işi her üniversiteyi oluşturan kesimlerin seçecekleri kurullarca yapılmalıdır.
3- Anayasa ve genel mali yasaların sorumlu kıldığı mali koşullamalar mümkün olabildiği ölçüde ayrıntısız olarak yasada yer almalı. Aynı ilke özlük hakları için benimsenmelidir.
4- Meslek eğitiminin yetiştireceği kişilerin mesleklerini güven verici ve sorumluluk içinde icra edebilecek nitelikte yeşitmeleri için gerekli koşulların ve kontrollerin, meslekler için ayrı ayrı kurullarca düzenlenmesi ve bu kurulların a)kişileri kullanacak kuruluşlar, b)ilgili meslek odaları ve c)okullar temsilcilerinden oluşturulması sağlanmalıdır.
5- Üniversiteyi denetleme yetkisi, doğal olarak milletin ve dolayısı ile onun vekili olan parlamentonundur. Parlamento bu yetkisini en efektif şekilde üniversite bütçesini onaylamak yoluyla kullanabilir. Ancak kanımca parlamento bu konuda uzman danışmanların üniversitelerden gelmesi ve önerilen yasada olduğu gibi danışmanlık işinin üniversitelerarası kurul tarafından yapılması tarafsızlık ilkesine aykırı olur. Bu danışmanlar örneğin iki kademeli bir seçimle, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında kendi bilimsel alanlarında saygı yaratmış ve üniversitelerle ilişkilerini kesmiş emekli bilim adamları arasından seçilebilir.
Bundan elli küsur yıl önce bir ortaokul öğrencisiydim. Bir aralık bir öğretmen, konusu, toplumumuza faydalı olmak için neler yapmamız gerektiğini düşündüğümüzü yazmak olan bir ödev vermişti. Benim ödev kağıdımda bir tek cümle yazılıydı:Samimi olmaya çalışalım, bu yeter. Bugün de aynı kanıdayım.
meslek okulu mu, üniversite mi?
Gerçek anlamda üniversite olmayan, üniversitelerin bulundukları yörelerin eğitim ve öğrenim gereksinimlerini karşılamak kaygısını yersiz bulmak olanaksızdır. Ancak bu konuda samimiyeti koruyarak o yörelerin gerçek gereksinimi olan meslek eğitimini üniversite kavramını ve mevcut bir iki üniversitemizi tahrib etmeden yapmak hem olanaklı hem de amaca daha uygundur. Meslek eğitimleri o meslekleri icra edenlerce akademik ünvanlı kişilerin yapabileceğinden çok daha gerçekçi bir düzeyde yapılabilir. Ayrıca böyle meslek okulları bilimsel diyebileceğimiz yönden değişik üniversite öğretim üyelerinin istekli bir ikişer haftalık ziyaretleri ile konferansları ile desteklenebilir. Böyle bir destekleme uçan öğretim üyeleri veya zorunlu rotasyon sistemi gibi yapay yöntemlerden çok daha içtenlikli ve yararlı olur ve zaman içinde doğal gelişme böyle meslek okullarını üniversite yapar.
***
Prof. Karaözbek�i kaybettik
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yılmaz Karaözbek, 16 Şubat 1998 Pazartesi günü vefat etti.
Prof. Dr.Yılmaz Karaözbek 1932�de İzmir�de doğdu. İlk ve orta öğrenimini İzmir ve İstanbul�da tamamladı. 1948 senesinde İstanbul Pertevniyal Lisesi�nden mezun olarak İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi�ne kaydoldu.
1955�te tıp fakültesini bitiren Karaözbek, aynı fakültenin III. Cerrahi Kliniği�nde direktör Ord. Prof. Dr. Fahri Arel hocanın yanında çalışmaya başladı. O yıllarda III. Cerrahi�nin doçentleri Nihat Dorken ve Derviş Manizade, uzmanları ise Adnan Salepçi ve Tarık Minkari idi.
1960 senesinde Genel Cerrahi uzmanı olduktan sonra aynı kliniğin Toraks ve Kardiyovasküler Cerrahi servisinde ihtisas yaptı.
1966 senesinde Londra�da �National Heart Hospital�da Donald Ross�un Registrari (asistanı) olarak bir yıl süreyle çalışarak açık kalp ameliyatları üzerinde deneyim kazandı. Aynı zamanda homograftlar ve infant cerrahisi konularında çalıştı.
1971�de �Parikarditis Constrictiva�isimli teziyle Genel Cerrahi doçenti oldu. 1976�da Londra�da �National Heart ve London Hospital�Kalp ve Damar Cerrasi bölümlerinde araştırmalarda bulundu.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cerrahi Kliniği, Toraks ve Kardiyovasküler Cerrahi Bölümü doçenti iken 16 Şubat 1978 tarihinde Profesör kadrosuna atandı. Son olarak bu görevini sürdürmekteydi.
18 Şubat 1998 günü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Oditoryumu�nda düzenlenen törenden sonra Bakırköy Mezarlığı�nda toprağa verilen Prof. Karaözbek; Türk Tabipleri Birliği (1956), Türk Tıp Cemiyeti (1962), Türk Cerrahi Cemiyeti (1962), Türk Kardiyoloji Cemiyeti �Kurucu Üyesi�(1963) ve Beynelmilel Cerrahlar Cemiyeti (1962) üyesi idi.
Prof. Dr. Yılmaz Karaözbek okuma ve araştırma yapmaya, öğretime önem veren bir hoca oldu. Çalışma istek ve enerjisi, dürüstlüğü, disiplinli çalışma anlayışı, yeniliklere açık oluşu, cerrahi becerisi ve önderlik vasıfları ile herkese örnek olmuş ve hayranlık kazanmıştı.
***
Sağlık Bakanlığı Kabine�ye isteklerini bildirdi: Ücret artışı ve yeni kadro
Sağlık Bakanlığı, Türkiye�de hekim ücretleri ve hekim dağılımı ile ilgili olarak Bakanlar Kurulu�na Ocak ayında bilgi verdikten sonra ücret artışı ve kadro istedi.
Hekim ücretlerinde aşınma ve özellikle geri kalmış bölgelerde eleman sıkıntısının rakamlarla ortaya konduğu birifingde sorunların çözümü için hükümet desteği istedi. Bakanlık, gerçekte sağlık personeli kadro ihtiyacının 95 bin olduğunu belirtti. Ancak zor koşullar dikkate alınarak 52.125 kadro istedi. Devlet Personel Başkanlığı bu kadrolardan 37.517�sini uygun görmüş. Ancak Maliye Bakanlığı onay vermemiş.
Bakanlığın Hükümet�e sunduğu bilgi ve talepleri aşağıda sunuyoruz:
Personel hizmetleri
�Anayasamızın ve diğer yasaların Bakanlığımıza yüklediği görevleri mevcut imkanlar ölçüsünde en iyi şekilde yerine getirerek sağlığın tanımında yer alan kriterlere göre, sağlıklı bir toplum elde edebilmek için öncelikle, hizmetlerin sunulmasında temel unsur olan sağlık personelinin istihdamında güçlük çekilen yörelere ihtiyaç duyulduğu anda, yeterli sayıda ve istenen nitelikte personelin istihdamı büyük önem taşımaktadır.
Ancak, Bakanlığımızca sağlık hizmetlerinin yurdun her yöresinde eşit ve dengeli bir şekilde sunulmasında, öncelikle sorunlarımız; sağlık personelinin özlük haklarının yörelerin gelişmişlik derecelerine göre yeterince özendirici olmaması ve Bakanlığımızca hizmet ihtiyaçlarına göre, ilgili kuruluşlardan istenen kadro ihdasının sağlanamamasıdır.
Dengeli dağılımı teşvik için iyileştirme gerekli
1- Özlük haklarının iyileştirilmesi:Ülkemizin sosyo-ekonomik, kültürel yapısı ve coğrafi konumu itibariyle, yöreler arasında personel dağılımında önemli ölçüde dengesizlik mevcuttur. Sağlık personelinin kamu hizmetlerinde, ihtiyaç duyulan alanlarda görev almaları sağlayabilmek için, ülkemizde mecburi hizmet de dahil olmak üzere, birçok model uygulanmıştır. Ancak, bu modellerin çoğu kalıcı ve sürekli çözümler getirememiştir. Sağlık hizmetlerinde kaliteyi arttırmak ve bölgelerin gelişmişlik derecelerine göre, öncelikle birinci basamak sağlık hizmeti sunan köy sağlık evi ve sağlık ocaklarından başlanmak üzere, personel dağılımındaki dengesizliğin giderilerek, yurdun her yöresine eşit ve dengeli bir sağlık hizmeti sunulabilmesi için, sağlık personelinin özlük haklarının iyileştirilerek, gönüllülük esasına dayalı bir personel istihdamı gerekmektedir.
2- Kadro ihdası:Yürürlükte bulunan Standart Kadro Yönetmeliği�nde belirtilen kriterlere göre, mevcut sağlık kuruluşları ile kapasitesi arttırılan, yeni hizmete açılan veya açılması planlanan sağlık kuruluşlarının tam kapasiteyle hizmet sunabilmesi için, ihtiyaç duyulan nitelik ve sayıda personelin temini amacıyla, yeterli kadro ihdasının yapılması gerekmektedir.
1994�ten bu yana sağlığa yeni kadro verilmedi
1994 yılından bugüne kadar yeni hizmete açılan ve gelişen teknoloji ve günün ihtiyaçlarına göre kapasitesi arttırılan sağlık kuruluşları ilave olarak �acil yardım ve kurtarma hizmetleri, kanser teşhis merkezleri�gibi birçok sağlık birimlerinin de hizmete açılmış olmasına rağmen, 1994 yılından sonra Bakanlığımıza kadro ihdası yapılmadan mevcut personel ile hizmet verilmeye çalışılmıştır.
Sağlık hizmetlerinin yerinde verilmesi ilkesinden hareketle, mevcut sağlık kuruluşlarına yeterli sayı ve nitelikte personel istihdamı yapılamadığından, personel eksikliği nedeniyle sağlık kuruluşlarının döner sermayeleri çalıştırılamamakta ve yapılan yatırımların ülke ekonomisine geriye dönüşü yeterli düzeyde sağlanamamaktadır.
Belirtildiği üzere; yeterli sağlık personelinin temini ve yörelerin gelişmişlik derecelerine göre personel özlük haklarının iyileştirilerek, ülke şartlarına göre istihdam kolaylığı getirilmesi halinde;
1- Personel istihdamında güçlük çekilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yapan sağlık personelinin özlük haklarında iyileştirme yapılarak, hizmetlerinin karşılığını almaları sağlanacak,
2- İller ve kurumlar bazında yığılmalar önlenecek,
3- Sağlık personeli yetersizliği nedeniyle yeterli hizmet veremeyen sağlık kuruluşları atıl durumdan kurtarılarak, yöreler arasında hizmet sunumundaki farklılıklar giderilmiş olacak,
4- Hizmetin yerinde verilmesi ilkesinden hareketle, vatandaşlarımız yörelerinde tedavi imkanına kavuşacağından, başka illere hasta sevki nedeniyle ortaya çıkan hasta göçü önlenerek, hem devlet bütçesinde, hem de kişisel giderlerde tasarruf sağlanmış olacaktır.
Yukarıda belirtildiği gibi, sağlık personelinin özlük haklarının iyileştirilerek istenen kadroların Bakanlığımıza ihdası sağlandığında, sağlık hizmetleri yurdun her yöresinde eşit bir şekilde sunularak toplumun sağlık düzeyi yükseltilmiş olacak, atıl kapasiteyle çalışan personel ve kurumlar aktif hale getirilerek, verimlilik optimum düzeyde artırılacak ve neticede ülke kaynakları da amacına uygun olarak değerlendirilmiş olacaktır.�
Türk Tabipleri Birliği�nin yorumu: Top kimde?
Sağlık Bakanlığı�nın 27 Kasım 1997�de Maliye Bakanlığı�na ilettiği ve son olarak da hükümete sunduğu bilgiler, yıllardır TTBtarafından dile getirilen gerçeklerin itirafı niteliğindeydi.
Yukarıda sunduğumuz brifing de devletin yıllardır kamu sağlık alanına yatırım yapmadığını, sağlık çalışanlarının özlük haklarının kötüleştiğini, bunların sonucunda sağlık personelinin ve hekimlerin bölgelere göre dağılımının dengesiz olduğunu rakamlarla ortaya koymaktaydı.
Sonuç olarak, sağlık personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi ve gönüllülük esasına dayalı bir personel istihdamını Bakanlığın da benimsemiş olması, TTBtarafından ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılandı. TTBMerkez Konseyi, atılan olumlu adımları destekleyeceğini, ancak kamuoyunu yapılanları da teşhir edeceklerini açıkladı.
Basında yer alan doktor ücret artışları, sanki gerçekleşmiş izlenimi vererek kamuoyunu aldatıyor. Yıllardan beri hükümetler ve Sağlık Bakanlığı sıkıştığı noktalarda buna benzer açıklamalarla hem �iyiniyetini� ifade etmiş, hem de hekimleri bir beklenti içine sokmuş oluyor. Oysa kendilerinin de belirttiği gibi, yıllardır hekimlerin alım gücü enflasyon oranlarıyla karşılaştırıldığında giderek düşüyor.
Temsilciler Kurulu mektubuna Meclis Başkanı�ndan olumlu yanıt
Ocak ayında yapılan İstanbul Tabip Odası Temsilciler Kurulu�nda alınan karar doğrultusunda parlamenterlere gönderilen mektuplara Meclis Başkanı Hikmet Çetin�den dolaylı bir yanıt geldi.
Ahmet Vardar�ın, Temsilciler Kurulu mektubunu, Sabah gazetesindeki köşesinde yayınlamasının hemen ardından Başkan Hikmet Çetin, Vardar�a gönderdiği mesajda, hekimlerin taleplerini desteklediğini ve parti grupları, Meclis Sağlık Komisyonu, Sağlık ve Maliye Bakanlıkları nezdinde girişimde bulunacağını belirtti.
***
HASTAHAKLARI: Bu Mektup Hepimize!
Aşağıdaki mektup, SSK�lı bir hasta tarafından bir SSK hastanesi başhekimine yazılmış, bilgi olarak Tabip Odası�na gönderilmiştir. İsimler, zaman ve miktarlar, silinerek yayınlanmaktadır.
Amaç, güzel bir dille anlatılan bu vaka takdimini hekimlerle paylaşmaktır. Kendinizi sözü geçen hekimlerin, başhekimin, Tabip Odası yöneticilerinin yerine koyabilirsiniz...
Sayın Başhekim, (...) tarihinde solda felç geçirdim. Gece saat 04.00�de çocuklarım tarafından acil servisinize getirildim. Ayaklı sedyeye yatırıldım. Muayene edildim. Koluma serom takıldı. Serom bittiğinde, (...) Servisi�nde yer olmadığı söylenip iki serom daha verilerek evime gönderildim.
(...) günleri mahallede bulduğumuz bir hemşire vasıtasiyle seromlar tatbik edildi. 23üncü gün bir serom daha sağlandı. Onu da kullandık. Fakat durumum iyiye değil kötüye gidiyordu. Bunun üzerine çocuklarım beni bir üniversite hastanesine götürdüler. Muayene edildim. Mutlaka hastahaneye yatmam gerektiği söylendi. Sigortalı olduğumu öğrenen doktor (...) hastanesinde tanıdığı (...) Bölümü doktorlarından birisine telefon etti ve ondan ertesi gün saat 10.00�da yatağımın hazır olacağı cevabını aldı.
Ertesi gün verilen saatte (...) Bölümü�ne yatırıldım. 10 gün sonra taburcu edildim. Bu müddet zarfında cereyan eden olayların önemlileri bence şunlardı:
1- Servis Şefi bütün doktorları, belli günlerde peşine takıp; servisleri dolaşıyor. Hastalar ve hastalıkları hakkında onlara bilgi veriyor. Görüşüyorlar. Hastalara sadece hatırları soruluyor. Ancak kendilerine herhangi bir bilgi verilmiyor. Yani hastalığın öncesi, seyri, hazırlayıcı nedenler, iyileşmesi için hastanın bizzat yapması gereken işler konusunda tek kelime edilmiyor. Hasta bilinçlendirilmiyor. Şefin her cümlesinin sonunda bir tablo ifadesi yer alıyor. Ama tabloda hastaya dönük birşey yok. Sanki hastanın kendisi ikinci planda kalıyor. Adeta bir kobay vazifesi görüyor. Oysa hasta ile doktorlar arasında mutlaka kontak kurulmasına ihtiyaç vardır, diye düşünüyorum.
2- Ufak tefek bir hemşire hanım pencereyi açmak istedi. Kanat olduğu gibi hemşirenin kucağına düştü. Çünkü menteşeleri çürümüştü. Hastabakıcılar koşup kanadı aldı ve yumruklayarak yerine monte ettiler.
3- Göğüs filmimin çekilmesi için alt kata inmem gerekti. Lakin tekerlekli iskemle bulunamadığından refakatçı eşimin koltuğuma girmesine rağmen düşe kalka, binbir zorlukla aşağı inip tekrar çıkabildik.
4- Hastabakıcılardan birisi hergün geliyor ve bir hastanın felçli kol ve bacağına çeşitli jimnastik hareketleri yaptırıyordu. Eşim yine refakatçı olan hastanın eşine bunu nasıl sağladıklarını sordu. �Filan doktoru muayenehanesinde ziyaret ettik. Vizite ücretini ödedik. Bizi buraya o yatırdı. Kocamın tedavisi için herşey yapılıyor�cevabını aldı. Ve bu hasta taburcu edildiğinde evine değil Fizik Bölümü�ne gönderildi.
Yukarıda belirttiğim veçhile (...)tarihinde ben de taburcu oldum. 20 gün sonra kontrola gelmem söylendi. Geldik. Bir kısım tahlillerin yapılması gerekli görüldü. Kendisine telefon edilen ve beni yatıran doktor bey tahlil pusulasını yazdı ve sonuçları muayenehanesine getirmemizi söyleyerek oğluma kartını verdi.
Tahliller yapıldı. Doktorun muayenehanesine gittik. Bize sıra gelmesi için 4 saat bekledik. Çünkü içerisi hasta dolu idi. Her hasta (...) lirayı ödeyip çıkıyordu. Biz de ödedik. Dr. bey; bir hafta sonra hastaneye gelmemizi, yeniden beyin filmi çektirip tahliller yaptıracağını tembihledi. Lüzum gördüğü tahlilleri bir kağıda yazdı. Kaşesini bastı, alıp ayrıldık.
Bir hafta sonra gittik. Doktorun gelmesi gecikince oğlum pusulayı göstererek tahlilleri bir başka doktora yazdırdı.
Tahliller yapıldığında sonuçları ona değil polikliniğe götürdük. Zira sayın doktora (...)lira ödemeye devam etmeyi nefsime yediremiyor, kendimi aptal, enayi yerine konmuş durumda hissediyordum.
Eğer biz sayın doktordan ekstra hizmet talep etseydik o zaman haklı olurdu. Fakat Dr. bey beni doğrudan doğruya muayenehanesine çağırarak hastahaneyi devre dışı bıraktı. Bence buna hakkı yoktu.
Oturup düşündüm. 19 yıl devamlı çalışmış, pirimlerimi santimi santimine sigortacıya ödemiştim. Halen 4 oğlum da sigortalı işte çalışıyor ve onlar da pirimlerini eksiksiz ödüyorlar. Ama ben tedavi yaptırabilmek için sigorta doktoruna açıktan para ödemek zorunda kalıyorum.
O sigorta ki hastahanesine beni yatırıyor. Yemeğimi, ilaçlarımı veriyor. Tahlillerimi yapıyor. Filmlerimi çekiyor veya çektiriyor. Bunlar olurken yine aynı sigorta çürüyen pencere menteşelerini parasızlıktan değiştiremiyor. Kolu ve bacağı tutmayan felçli bir hastanın altına tekerlekli sandalye çekemiyor.
Hastahaneyi, hastalarını istismar etmeyen, aldıkları maaşla yetinen diğer dürüst doktorlar ise hali ile bir nefis ve vicdan muhasebesi ile karşı karşıya kalıyor ve acı çekiyorlardır. Bu durum, davranışlarını büyük ihtimalle menfi yönde etkiliyecektir. Hastalarını iyileştirmek için ettikleri yemine sadık kalarak özveri ile çalıştıkları, onlardan hiçbir hizmeti, imkanı esirgemedikleri takdirde hastalarından acaba ötekiler gibi maddi çıkar mı sağlıyarak böyle davranıyorlar diye düşünüleceği endişesine kapılacaklar ve görevlerini eksiksiz yerine getirmekten kaçınacaklardır. Böyle bir durumun yaratacağı vahametin derecesini kestirmek zor değildir.
Hastalardan (...)�er lirayı tahsil eden sayın doktor üstelik makbuz vermiyerek devletin hakkına da el uzatıyordu. Sözün kısası doktor bey sadece beni ve benim gibileri değil bütün toplumu aptal, enayi yerine koymaktan zerre kadar perva etmiyordu.
Sayın Başhekim beyefendi!
Siz de bir doktorsunuz ve aynı zamanda doktorların başısınız. Kendinizi lütfen benim yerime koyunuz ve söyleyiniz:-Ben haksız mıyım?Yani gördüğüm muamele normal midir ve ben bu durumda, bütün yükü sigortaya çektiren, ancak gerçekte hiçbirşeyin karşılığı olmıyarak benden para alan bir doktora nasıl güvenir, ona hayatımı, sağlığımı nasıl emanet edebilirim?
Bu arada poliklinikte fizik kısmına başvurdum. Hiç değilse gidip gelerek tedavi edilmemi istedim. Doktor hanım sol omuz başımdaki sancılar için film yazdı ve �İşler bu hale gelmeden hastaları bize gönderseler olmaz mı?�diye söylendi. Filmi çektirip götürdüğümüzde başka bir doktor hanım vardı. Filmi gördü. �Omuz başın kireçlenmiş� dedi. Ancak, ayaktan yani gidip gelerek tedavimin kış günü yarardan çok zarar vereceğini belirtti. Yatırılmamı veya evime masajcı gönderilmesini istemeye ise hiç cesaret edemedim.
Halen poliklinikçe verilen ilaçları alıyor, önerilen hareketleri evde yapmaya çalışıyorum. Lakin sol elim iyice sertleşti. Omuz başım, dirseğim sancılanıyor. Normal bir esneme ile dahi sol kol ve bacağımda kasılmalar oluyor. Sanki kramp giriyor. Sol ayak, aradan 3.5 ay geçtiği halde gündüzleri hãlã şişiyor. Artık sakat kalacağıma iyice kanaat getirmeye başladım. Bu durumda tedavim için sizin yardımınızı istemenin en doğru hareket olacağını düşündüm. Gerçi insan öfkeye de kapılmıyor değil. Fakat konuyu kamuya mal etmenin ne SSK�ya, ne hastahaneye, ne de bana fayda sağlamıyacağını kavramakta gecikmiyoruz. Zira olaya dışarıdan yapılacak müdahalelerin kısa bir zaman sonra, etkisini kaybedeceği, eski hamam eski tas konumuna geleceği muhakkaktır. Üstelik temel amacım SSK�yı, hastahaneyi teşhir etmek yahut bağcıyı döğmek değil üzümü yemek olduğunu bilirken başka türlü davranmamın hata teşkil edeceğinin bilincindeyim.
Başından beri sıraladığım gerekçe ve nedenlerle size başvuruyor, uygun göreceğiniz şekilde tedavimin yapılmasını dilerken, vurgulamaya çalıştığım yanlış tutum ve davranışların düzeltilmesi, ıslah edilmesi hususunun gündeminize girmesini diliyorum efendim.
Saygılarımla.
Not: Okunaklı olmıyan el yazımla gözlerinizi yormak zorunda kaldığım için ayrıca bağışlanmamı dilerim.
***
PRATİSYEN
SSK�lı pratisyene iyi haber
Dr. Hasan Kendirci*
25.1.1998 tarihli 23241 sayılı resmi gazetede yayınlanan genelgede, SSK�da ilaç kullanım ilkeleri yeniden belirlenmiş olup, özellikle pratisyen hekimleri yakından ilgilendiren önemli değişiklikler yapılmıştır.
Yapılan değişikliğin İTOSSK Komisyonu�nun görüşleri doğrultusunda gerçekleştirildiği dikkati çekmiştir. İTOSSKKomisyonu�nun yaklaşık üç ay önce, SSK�larda poliklinik hizmetleri esnasında, pratisyen hekimlerce yazılmasını talep ettiği 64 jenerik madde ve ilacın, 59�unun bu genelge ile makul görülerek kullanılma olanağının ortaya çıktığı görülmüştür.
Bu sonuç, hem önemli bir yanlış uygulamanın ortadan kaldırılmasını sağlamış, hem de yaklaşık 25 milyon SSK�lının tedavi hizmetlerinden daha etkin bir biçimde yararlanmasına olanak tanımıştır.
Ayrıca İTOSSKKomisyonu sorunları doğru saptayarak ve doğru yöntemler kullanarak, bu sorunun çözümünde etkili olmuştur. Yıllar süren kararlı çabası ve konuya akılcı yaklaşımıyla �yanlış hesabın Bağdat�tan dönmesini� sağlamıştır. Sözkonusu genelge ile daha önce pratisyen hekimler tarafından yazılamayan aşağıda belirtilen jenerik madde ve ilaçların genel pratisyenler tarafından serbestçe yazılması benimsenmiştir:
Antidepresanlar (Sf. 26 madde 8): Paroksetin, Sertralin, Maprotilin, Mianserin, Amitriptilin, İmipramin, Kolimipramin, Opipramol, Amineptin, Fluoksetin, Fluvoksamin, Moklobemid, Sülpirid, Tianeptin Sodyum, Trazodon, Venlafaksin, Sitalopam. / Antiepileptikler (Sf. 26 madde 9): Klonazepam, Lamotrigin, Vigabatrin. /Antipsikotik-Nöroleptikler (Sf. 26 madde 10): Tioridazin, Trifluoperazin, Flupentiksol Dekonat, Zuklopentiksol Dekonat. / Antihiperlipidemikler (Sf. 27 madde 12): Gemfibrozil, Fluvastatin, Lovastatin, Provastatin, Simvastatin, Korestramin, Fenofibrat. /Diğer Antifungal Kemoterapötikler (Sf. 31 madde 15): Itrakonazol, Terbinafin. /Beta-Adrenerjik Reseptör Blokerleri (Sf. 32 madde 18): Sotalol. / Alfa-Adrenerjik Reseptör Blokerleri (Sf. 33 madde 18-5): Doksazosin. /Kalsiyum Antagonistleri (Sf. 33 madde 18-5): Amlodipin, Nitrendipin, Nikardipin, Felodipin, Nimodipin, Nisoldipin, Isradipin, Lasidipin. /Angiotensin Antagonistleri (Sf. 33 madde 18-9): Perindopril, Banazepril, Silazapril, Ramipril, Fosinopril, Kinapril, Trandolapril, Losartan. /Alfa-2 Adrenerjik Reseptör Agonistleri (Sf. 34 madde 18-10): Rilmeniden. /Antiviral İlaçlar (Sf. 34 madde 22): Asiklovir (tablet formu). / Nöroleptik (Sf. 42 madde 115): Buronon (Melperon). /Cilt Tedavisi (Sf. 46 madde 237): Excipial. /Yara Tedavisi (Sf. 52 madde 463): Novuxol Krem. /Anti-agregan (Sf. 57 madde 574-575): Ticlid, Ticlocard. /Anti-Histaminik (Sf. 58 madde 707): Unisom. /Anti-Kolinerjik (Sf. 58 madde 719): Üropan.
Genelge�de, Komisyonumuzun talebi olduğu halde, 5 ilacın genel pratisyenlerce yazılması halen olanaklı kılınmamıştır. Bu ilaçlar şunlardır: Osteoporoz Tedavisi (Sf. 36 madde 56): Kalsitonin. /Vitaminler (Sf. 39 madde 90): h-alfakalsidol, Kalsitriol. /Osteoporoz Tedavisi (Sf. 44 madde 176): Didronat. /Astım Tedavisi (Sf. 46 madde 266): Foradil. /(Sf. 53 madde 504): Parlodel SROformu.
Görüldüğü gibi bunların ilk üçü osteoporoz tedavisi ile ilgilidir (Kalsitonin, Kalsitriol, Didronat). Biri astım tedavisinde kullanılan (Foradil) bir ilaç, diğeri de Parlodel SRO formudur (Bu ilacın kısa etkili formu yazılabilmektedir). Özellikle osteoporoz gibi geniş halk kitlesini ilgilendiren bir hastalığın tedavisinde genel pratisyenlerin yetkili olması gerektiği kanısındayım. Sonraki genelgelerde, bu durumun da düzeltilmesini umut ediyorum.
Bir diğer dikkat çeken nokta ise, daha önceki genelgede yasak olmayan, bir alfa adrenerjik reseptör blokörü ilaç olan Hytrin�in (Sf. 48, madde 317) uzman tasarrufuna bırakılmış olmasıdır. Bu çelişkinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, birinci grup Beta-Laktan Antibiyotiklerin de (Sf. 28, madde 15), polikliniklerde hastalara yazılması konusundaki kısıtlamaların kaldırılmış olması olumlu bir gelişmedir. Bilindiği gibi, bu maddede Betalaktamaz inhibitörleri ile kombine semisentetik penisilinler ve 1. kuşak sefalosporinler yer almaktadır.
Yeni düzenlemeler ile genel pratisyenler, SSKpolikliniklerinde, bir açıdan da olsa daha etkin ve daha iyi hekimlik yapma olanağına kavuşmuşlardır. Bu olanakların hekim ve sağlık çalışanları kadrolarının artırılması, sağlık ünitelerinin modernizasyonu vb. yeni kazanımlarla desteklenmesi gerekmektedir. Hekimler, sadece özlük hakları için değil, daima daha iyi koşullarda ve hekimlik onuruna yakışır bir sistemde hizmet vermenin koşullarını sağlamak için kararlı bir mücadele yürütmelidir.
Genel pratisyenler söz konusu genelge ile elde edilen kazanımların suistimaline karşı dikkatli olmalı, her zaman olduğu gibi, bu ilaçlar hastaya verilirken gereken bilimsel titizliği şartlar ne olursa olsun göstermeli, kısacası elde edilen mevziler iyi kullanılarak korunmalıdır. Örneğin, antidepresan ilaç kullanımı söz konusu olduğunda, genel pratisyen, iyi tanıdığı ve deneyimli olduğu ilacı tercih etmeli, yeni çıkan ilaçları ihtiyatla karşılamalı, bu ilaçları tercihen tedavi bütünlüğünü sağlamak için yazmalıdır. Ayrıca, etkin ilaçlar arasında, ekonomik olanı tercih etmelidir. Örneğin, Trisiklik Antidepresanların halen oldukça etkin ve ucuz ilaçlar olduğu unutulmamalıdır. Ancak özellikle yaşlı hasta kesiminde, bu grubun antikolinerjik yan etkileri göz önüne alınarak, daha modern ilaçlar tercih edilebilir.
Bir başka örnek de Angiotensin Antagonisti ilaçlardır. Gerek uzman, gerekse genel pratisyen hekimlerin bu ilaçlar arasında ekonomik olanları (Kaptopril, Enalapzi, Lisinopril)tercih etmesi, en azından tedaviye bu preparatlarla başlaması uygun olacaktır. Ancak bu maddelere karşı bir yan etki ya da direnç saptandığı taktirde, bu gruptaki diğer preparatlar hastalara reçete edilmemelidir.
* İstanbul Tabip Odası SSK Komisyonu üyesi.
***
FENESTRA
Yeni yaklaşımlar
Dr. Ali Serdar Fak
Romatoid Artrit Erken Yoğun Tedaviye Daha İyi Yanıt Veriyor
Artritik hastalıklara kadınlarda daha sık rastlanıyor ve artrit kadınlarda daha destrüktif seyrediyor. Artrit tedavisinde geleneksel olarak aspirini de kapsayan non-steroid anti-inflamatuvar ilaçlarla (MSAİ)başlanmakta. NSAİ tedaviye yanıt vermeyen hastalarda ise hastalığı modifiye eden antiromatizmal ilaçlar ilaçlar (Disease modifiying antirheumatic drugs, HMEİ) ikinci tedavi basamağını oluşturmakta.
Son zamanlarda romatologlar bu ikinci basamak tedaviye daha erken başlamaya eğilim gösteriyorlar. Van der Heide ve ark. bu iki tedavi stratejisini karşılaştırmış.
Romatoid artritli 238 ardışık hasta açık bir çalışmada daha erken ya da daha geç HMEİ tedavisi kollarına randomize edilmişler. Tedavi başarısı ise, fonksiyonel kısıtlılık, ağrı, eklem skoru, eritrosit sedimentasyon hızı ve radyolojik bulgularla değerlendirilmiş.
Bir yıllık bir sürede fonksiyonel kısıtlılık, ağrı ve eklem skoru, erken HMEİalan grupta diğer gruba göre daha belirgin iyileşme göstermiş. Radyolojik değişiklikler her iki grupta da eşit oranda görülmüş, ancak çalışma süresinin radyolojik değerlendirme için göreceli olarak yetersiz olabileceği belirtilmekte. Yan etkiler nedeniyle tedaviyi bırakma, HMEİtedavisini daha geç alanlarda %29 iken daha erken alanlarda sadece %8 bulunmuş.
Bu çalışmanın sonuçları HMEİ tedavisine daha erken başlanmasının yerinde olacağını düşündürüyor. Bu nedenle dahiliye hekimlerinin HMEİtedavisi konusunda daha istekli ve bilgili olmaları ve hastalara uygun romatolojik yaklaşımı göstermeleri önem kazanmakta. Belki daha da önemlisi ise, birinci basamak hekimlerinin romatoid artriti daha erken tanıma konusunda yeterli ve yetkin olmaları.
van der Heide A, Jacobs JW, Bijlsma JW, Heurkens AM, van Booma-Frankfort C, van der Veen MJ, et al. The effectiveness of early treatment with �second-line� anti-rheumatic drugs. A randomized, controlled trial. Ann Intern Med. 1996; 124:699-707.
***
Menapoz Sonrası Hormon Tedavisi:İkili Tedaviyle Kardiyovasküler Mortalite Azalıyor
Son yıllarda hormon replasmanı hakkındaki tartışmalar bu tedavinin daha çok sıcak basması ve kemik yoğunluğu üzerindeki etkilerine yoğunlaşmıştı. 1996 yılı içinde östrojenin hemenhemen her organı etkilediğine ilişkin çeşitli araştırmalar yayımlandı. Birkaç istisna dışında östrojen tedavisinin erişkin kadınlarda birçok açıdan yararlı olduğuna artık şüphe kalmadı. Ancak, östrojen tedavisine progesteron eklendiği zaman özellikle östrojenin kan yağları üzerindeki olumlu etkilerini gölgeleyeceği ve böylece kardiyovasküler yararın azalacağı kanısı hakimdi.
Goldstein ve ark. 50.000�den fazla kadını kapsayan Hemşire Sağlık Çalışması�nda (Nurses� Health Cohort) ikili hormon replasmanı tedavisinin kardiyovasküler etkilerini incelemişler. Başlangıçta 30-55 yaşlarında olan kadınların 16 yıl boyunca izlendiği bu oldukça büyük grupta, kişilerin sağlık durumları ve kullandığı ilaçlar yıllık olarak sorgulanmış. İzlem boyunca grubun %1.6�sı miyokard infarktüsü geçirmiş; %1�inde ise inme (stroke)görülmüş.
Araştırmacılar menapoz sonrası ikili hormon tedavisi alan kadınlarda kalp krizi riskinde hiç almayanlara göre anlamlı bir azalma saptamışlar. İkili hormon alanlarda kalp krizi riski, almayanlarla karşılaştırıldığında %61 oranında daha az bulunmuş. Kalp krizi riskindeki bu azalma, sadece östrojen alanlarda da benzer oranda bulunmuş. Ancak östrojen tedavisinin ya da ikili tedavinin inme riskinde bir azalmaya neden olduğu görülmemiş. Hormon tedavisi kesildiğinde ise varolan yararlı etkinin azaldığı ve 10 yıl içinde kaybolduğu ortaya çıkmış.
Goldstein F, Stampfer MJ, Manson JE, Colditz GA, Willet WC, Rosner B, et al. Postmenopausal estrogen and progestin use and the risk of cardiovascular disease. N Engl J Med 1996; 335: 453-461.
***
Aspirin Kullanımı Dışkıda Gizli Kan Testini Bozmuyor
Aspirin alanlarda üst gastrointestinal kanama daha sık görülmekte; dahası, klinik olarak hiç bir aspirin dozunun kanama yapmadığı gösterilebilmiş değil! Otuz yedi mg�lık çok az doz bir aspirin bile gastrointestinal kanama yapabilir. Greenberg ve ark. düşük doz aspirin ya da warfarinin gastrointestinal gizli kan kaybına neden olup olmadığını, oluyorsa bu durumun dışkıda gizli kan testini etkileyip etkilemediğini araştırmışlar.
Araştırmacılar 40 yaşın üzerinde 100 hastayı prospektif, karşılaştırmalı bir çalışmaya dahil etmişler. Tüm hastalara başlangıçta dışkıda kantitatif gizli kan testi uygulanmış ve daha sonra hastalar 3 gruptan birine dahil edilmiş. Daha önce aspirin almayan hastalara 325 mg/gün dozunda aspirin verilmiş (grup 1), daha önce 325 mg/gün aspirin alan hastalarda ise aspirine 81 mg/gün dozunda devam edilmiş. Her iki tedavi iki ay süreyle uygulanmış. Üçüncü gruptaki hastalar ise 4-6 hafta süreyle warfarin tedavisi almışlar. Dışkıda kan kaybı ve miktarı her tedavi süresi sonunda ölçülmüş.
Sonuçta, dışkıda gizli kan miktarında gerek aspirin gerekse warfarin tedavisiyle normale göre artış görülmemiş.
Standart gayak (guaiac)testinin 1 gr dışkıdaki 3 mg hemoglobin miktarını saptayabildiği bilinmekte. Aspirin dışkıda gizli kanda hafif, ancak istatistiksel olmayan bir artışa neden olurken, warfarinin kan kaybını arttırmadığını, küçük miktardaki kan kaybının ise gayak testinin pozitifliğini etkilemediği bulunmuş. Dolayısıyla düşük doz aspirin ya da warfarin alan hastalardaki pozitif gayak testinin yanlış pozitif olarak değerlendirilmesi ve bu hastaların incelenmesinde de bu ilaçları almayan hastalardakine benzer yol izlenmesi öneriliyor. Bazı çalışmalarda da aspirin ya da warfarinin alt gastrointestinal sistemde varolan sessiz lezyonların işaret vermesine neden oldukları gösterilmiş.
Greenberg PD, Cello JP, Rockey DC. Asymptomatic chronic gastrointestinal blood loss in patients taking aspirin or warfarin for cardiovascular disease. Am J Med 1996; 100: 598-604.
***
ANILAR
Hükümet Doktorluğu Anıları
Dr. Muzaffer Sertabipoğlu
1921�de Mersin�de doğdu. Mersin ve Adana�da ortaöğrenimi bitirdi. 1940�ta İstanbul Tıp Fakültesi�ne girdi. Tıp Talebe Yurdu�nda kaldı. Naklen gittiği Ankara Tıp Fakültesi�nden 1946�da mezun oldu. Bu Fakülte�nin ilk mezunlarındandır.
Dört yıllık zorunlu hizmetini Hükümet Tabibi olarak Hekimhan, Gündoğmuş, Kaş ve Mersin�de yaptı. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü�nde başladığı ihtisasını, Cerrahpaşa Hastanesi İntaniye Kliniği�nde 1955�te tamamladı.
Edirne Devlet Hastanesi�nde Bakteriyoloji ve İntaniye Servisi Şefliği�ne atandı. Edirne Milli Eğitim Baştabipliği görevi sırasında 1970-74 yılları arasında Edirne-Kırklareli-Tekirdağ Tabip OdasıBaşkanlığı ve Trakya Üniversitesi�ni Kurma Derneği Başkanlığı yaptı.
1976�da İstanbul�a gelerek Küçükyalı�daki muayenehanesinde on yıl süreyle serbest hekim olarak çalıştı. 51 yıllık meslek yaşamının öykülerini yazdı.
***
Sami Zan Hoca�nın sünnetçilik serüveni
Sami ile dostluğumuz 1940�da başladı. Yurdumuzun tek tıp fakültesi olan İstanbul Tıp Fakültesi�ne kaydımızı yaptırmıştık.
Sağlık Bakanlığı�na bağlı 11. Yatılı Tıp Talebe Yurdundan Hasan Paşa Konağı adıyla bilinen Beyazıt�taki ahşap 5. yatılı Talebe Yurdunda barındırılıyorduk. 6 yıllık eğitim ve barındırma karşılığı, Sağlık Bakanlığı�na 4 yıl zorunlu hizmet yüklenmiştik. Fakültedeki 4 yılımızdan sonra Sami Zan�ı bir seminercilik tutkusu sarmıştı. Seminerlerdeki baş mevzu �evlenme zamanı�idi. Sami Zan, hekim çıkar çıkmaz evlenmek taraftarı idi. Benim de içinde bulunduğum karşı grup, ihtisas yaptıktan sonra evlenmeyi savunurdu. Sami�nin dayanağı şu idi:En yoksul ilçenin hükümet hekimliğinde görevlendirilme halinde, muayene ve tedavi ücreti ile gelir sağlanamayacak hallerde bile, sünnet yaparak para kazanılabilir. Şöyle ki:�Görev bölgemizdeki berber gibi ehliyetsiz sünnetçileri bu işten men ederek, her yıl onlarca, yüzlerce sağlıklı sünnet yapıp yeterince gelir sağlayabiliriz� derdi. Bu görüşünü tatbike de koydu. Son staj sınıfımızda ürolojide sünnet üzerine biraz çalıştı, adeta uzmanlaşmıştı. Sünnet için gerekli alet ve edevatı satın almak üzere arkadaşı hemşire (Z)�den, o zamanki parayla 1500 lira borç aldığını söylüyordu.
Fakülteyi bitirdik, askerlikten sonra görev yerlerimizi belirleyen kuralarımızı çektik. Kurada Sami Zan�a, Mardin�in İdil ilçesi, bana da Hekimhan Hükümet Hekimliği düştü. Mektuplaşıyorduk. Bir mektubumda ona �Sünnetçilikten ne haber?Ayda ortalama kaç sünnet yapıyorsun?�diye takılmıştım. Cevabı hakikaten düşündürücü idi. �Ben kral olarak doğsaydım, krallık dünyada yasaklanırdı, karabahtım buraya da yetişti. Hükümet Hekimi olduğum İdil ilçesinde halkın çoğunluğu Süryani Hristiyan; sünnette daha siftahım yok; hemşire (Z)�ye borcumu nasıl ödeyeceğim, bilmem� diye yakınıyordu.
Yıllar sonra, ben Cerrahpaşa�da asistanlığa başlamıştım. Sami Zan�ın da anatomide asistan olduğunu duydum ve ziyaretine gittim. Yine şanssızlığından dem vurdu. Bir sırasına getirip, �Yahu Sami, sünnet takımı düzmek için (Z)�den aldığın 1500 lira borcu ödeyebildin mi bari?�dedim. Cevabı çok Sami Zan�ca oldu:�Ödedim, ödedim, onunla evlenerek ödedim� dedi.
Nur içinde yat, aziz kardeşim.
*
Zoraki jinekolog operatör
1948 yılının Kasımında Kaş Hükümet Hekimi olarak göreve başladım. O yıllarda Kaş, Antalya�ya ve komşu Muğla�nın Fethiye ilçesine motorlu vasıta geçecek bir karayoluyla bağlı değildi. İlçenin bütün çevre ulaşımı haftada bir İstanbul yönünden gelen Devlet Denizyolları İdaresi vapurları ile sağlanıyordu. Dispansere ait demirbaş aletleri sağlık memurundan teslim alırken bu 130 haneli küçük kasaba dispanseri demirbaşındaki cerrahi aletlerin çokluğu dikkatimi çekti. Birçok aleti tanımıyordum. Ama bunların içinde paslanmış büyükçe bir aleti hemen tanıdım. Bu baziotripsi aleti idi.
Naşit Erez Hoca�nın kliniğindeki jinekoloji stajı pratiğinde başasistan Mansur Pekdeğer bu aleti tanıtmış ve indikasyonlarını söylemişti. Kaş�a Hükümet Tabibi olarak bir jinekolog gelmeyeceğine göre bu aleti kim kullanacaktı? İçimden Sağlık Bakanlığı�nın bu lüzumsuz girişimini garipsedim. Galiba büyük söylemişim; zira iki ay sonra, bir olay beni bu aleti kullanmaya mecbur etti.
Şöyle ki:İlçemize bağlı Çukurbağ köyler grubu ebesinden bir mektup geldi. Ebenin köyünde 50 yaşlarında, ilk defa hamile kalan bir kadın 3 günden beri doğuramıyormuş. Su kesesi yırtılmış, amnion suları gelmiş, ateşi yükselmeye başlamış. Yardım için benim köye gelmemi rica ediyordu. Bu tam baziotripsilik bir vaka idi. Fakat, benim gibi bir pratisyenin yapacağı iş değildi. Ama, köye gitmem ve köy ebesine yardımcı olmam gerekirdi. Depodan baziotripsiyi aldım. Atın heybesine yerleştirdim ve köyün yolunu tuttum.
Bana mektubu ve atı getiren, hamile kadının kocası Gök Mehmet adlı köylüden yolda hasta hakkında bilgi aldım. Bu doğuramayan kadın onun birinci karısıymış, ondan çocuğu olmamış ve kadının izni ile imam nikahlı olarak ikinci eşini almış, ondan 4 çocuğu olmuş, 20 sene sonra bu birinci karısı gebe kalmış ama 3 günden beri doğuramıyormuş. Çukurbağ köyüne varır varmaz hamileyi muayeneye koyuldum. Çocuk kalp sesleri alınmıyordu, ölmüştü. Ateş 38 derece, sular gelmiş, rahim çocuğun üzerine katlanmıştı. Annenin hayatını kurtarmak için çocuğun alınması lazımdı. Birkaç defa çocuğu çekip almayı denedim. Daralmış pelviste çocuğun başına ulaşamıyordum.
Kocasına durumu anlattım. Bu da Fethiye ilçesindeki operatör Zahit Platin�in işidir, eşini denizden motorla Fethiye�ye götür kurtar, dedim. Adam Fethiye�ye motorun 200 liraya gittiğini biliyordu. �Ben fakirim, bir atım var, satsam 100 lira eder, götüremem� diyordu. İkinci karısından 4 çocuğu olan bu adam, ilk karısının hayatını pek önemsemiyordu. Göz göre göre bu zavallıyı ölüme terkedemezdim.
Baziotripsiyi tatbike karar verdim. Fakat bu aletin kullanılmasını hiç görmemiştim. Bütün bilgim, başasistan Mansur Pekdeğer�in, bu aletin 2 parçasını göstererek, �Bu parça perforatördür, ölü çocuğun fontanel majorunu delip beyni akıtarak başı küçültür, ikinci parça ise forsepstir, küçülen başı rahimden çekerek alır�, demiş ve şunu da ilave etmişti:�Perforatörü çok dikkatli sokmak gerekir, zira bol damarlı collum uteriyi yırtarsanız kanamayı durduramaz, anneyi kaybedersiniz.�
Bu korku içinde, paslı baziotripsiyi bir leğene koyup üzerine boyalı ispirto dökerek yaktım, sterilize ettim, ellerimi de tentürdiyodlayarak dezenfekte ettikten sonra perforatörü sol avucumun içinde koruyarak rahim boynundan girdim. Başın saçlı derisini ve fontanel majoru bulup, perforatörü avucumun içinde kıvırdım, kıvırdım... Baş delinmişti. Ebe hanımın yukardan başı pelvise doğru itmesi ile kanlı beyin parçaları aktı, küçülen baş pelvise girdi. Forseps ile çekerek ölü bedeni dışarı aldım. O zaman duyduğum, bir anneyi kurtarma sevincini unutamam. Yanımda getirdiğim iki flacon kristal penisilini tarif ettiğim dozda 3 saatte bir tatbik etmesi kaydıyla ebeye teslim ettim ve 3 gün sonra hastanın durumunu bildirmesini tembih ederek Kaş�a döndüm. Zafer kazanmış bir kumandan edası ile at üstünde ıslık çala çala...
*
Sosyal devlette mısır koçanlı ekmek ve toprak dam üzerinde tahıl harmanı
Yıl, 1948. Malatya�nın Hekimhan Hükümet Hekimliği�nden Antalya�nın Gündoğmuş ilçesine tayin edilmiştim. Memleketim olan Mersin�e geldim. Mersin�den Antalya�ya gitme yollarını aradım. Tek yol, haftada bir İskenderun�dan İstanbul�a dönüş yapan Denizyollarının Güneysu vapuru imiş. Denizyoluyla haziran başında Antalya�ya geldim. Gündoğmuş�a gidecek otobüsü aradım.
Aldığım cevap şaşırtıcı idi. Gündoğmuş ilçesine daha demir tekerlek girmemiş. Akseki otobüsüne binip, Topraktepe mevkiinden sonra köyden at kiralayarak 4 saatlik yolculukla Gündoğmuş�a ulaştık.
Kasaba, çam ormanı içine serpilmiş toprak damlı evlerden oluşan bir köy görünümünde idi. Bekardım. Bir öğretmenin evinin, bana tahsis ettiği kısmına yerleştim. Gündoğmuş beş sene evveline kadar, Ekserez adlı bir köy imiş. Tek parti devrinin dişli Antalya milletvekili Rasih Kaplan kendi köyünü Gündoğmuş adıyla ilçe yaptırıvermiş. Ben kasabaya gelen ikinci doktormuşum.
Evlere hastaya çağrılmaya başladım. Çamlar içinde serpilmiş dışı beyaz badanalı evlerin içleri ise simsiyahtı. Sebebini sordum, memurlar ve esnafın evleri dışında diğer kasaba evleri aydınlanma için yörede bol olan çam çırası yakıyorlarmış ve iç duvarların rengi is badanasıymış.
Kasabaya gelişimin haftasında, Gazipaşa ilçesi yönünde Köprülü nahiyesinin bir köyünde av tüfeğiyle vurulma sonucu ölen gencin adli tahkikati için savcı ve jandarma kumandanı ile birlikte atlarla köye gittik. Muhtarın evine indik, vakit öğle idi. Türk köylüsünün gönül zenginliğiyle muhtarın kurduğu yer sofrasına oturduk.
Sofradaki ekmek dikkatimi çekti. Mersin�den iyi bildiğim, bazlama denilen cinsten kalın pide tarzında bir ekmekti. Islatılmış olduğu halde diş kesmeyecek kadar sertti. Muhtara bu ekmeğin arpa unundan mı yapıldığını sordum.
Cevabı şaşırtıcı idi:�Yarısı arpa unu�, dedi. �Diğer yarısı neyden?�, dedim. �Mısır koçanı ve ahlat karışımı paçal�, dedi. Şaşkınlığım daha çok arttı. Bildiğim kadarı ile mısır koçanı hayvan yemine karıştırılırdı. Muhtar açık pencereden eliyle çevreyi işaret ederek, �Bak bey�dedi:�Şu ormanların içinde hiç ekin tarlası görüyor musun? Ancak evlerin çevresinde, avlu vasfında 1-2 evleklik küçük araziye ekilen arpanın unu ne olur ki?.. Biraz incirimiz olursa kurutup Konya�nın Bozkır ilçesine götürür, arpa ile trampa ederiz; yine yetmeyince mısır koçanı ekler, bunu özel değirmende öğütür, hacmini çoğaltırız. İşte bu yediğimiz ekmek bu paçal unu ekmeğidir�dedi.
Çok üzüldüm. Köye gelirken bir evin toprak damı üzerinde gördüğüm harmanın hikmetini anladım. 1-2 evleklik tarlanın mahsulü ancak dam üstünde harman edilebilirdi. Bir köylü kadın, biçilmiş arpa demetlerini evin toprak damı üzerine yaymış, çakmaktaşlı tahta düvenin üzerine oğlunu oturtmuş, at yerine kendini koşarak döne döne harman ediyordu. İçim burkuldu.
Antalya�dan gelirken Manavgat�la Serik arasında vasıfsız orman adı altında muhafazaya alınan binlerce dönüm makilik, çalılık, yararsız arazi boş dururken Gündoğmuş ilçesinin binlerce orman köylüsü mısır koçanlı selülozik ekmekle açlığa mahkum ediliyordu. Cumhuriyet Hükümetimiz kurulalı 25 sene olmuştu. Tek partili demokrasimizin, programlarında halkçılık, sosyallik ilkeleriyle işbaşına gelen hükümetleri, Antalya�nın binlerce aç sefil orman köylüsünü aşağıya, ovaya, çalılık hazine arazisine iskan edip kurtarma çabasını göstermemişti.
Aradan 50 sene geçti. Bu arada yolum Gündoğmuş�a düşmedi. Fakat ben bu topraksız yoksul orman köylülerini, güneydeki makilik hazine arazilerine iskan edilmiş ve kurdukları narenciye bahçelerinde mutlu görmeyi hep düşlüyorum.
***
FORUM
Sağlık Bakanlığı Kabine�ye isteklerini bildirdi: Ücret artışı ve yeni kadro
Sağlık Bakanlığı, Türkiye�de hekim ücretleri ve hekim dağılımı ile ilgili olarak Bakanlar Kurulu�na Ocak ayında bilgi verdikten sonra ücret artışı ve kadro istedi.
Hekim ücretlerinde aşınma ve özellikle geri kalmış bölgelerde eleman sıkıntısının rakamlarla ortaya konduğu birifingde sorunların çözümü için hükümet desteği istedi. Bakanlık, gerçekte sağlık personeli kadro ihtiyacının 95 bin olduğunu belirtti. Ancak zor koşullar dikkate alınarak 52.125 kadro istedi. Devlet Personel Başkanlığı bu kadrolardan 37.517�sini uygun görmüş. Ancak Maliye Bakanlığı onay vermemiş.
Bakanlığın Hükümet�e sunduğu bilgi ve talepleri aşağıda sunuyoruz:
Personel hizmetleri
�Anayasamızın ve diğer yasaların Bakanlığımıza yüklediği görevleri mevcut imkanlar ölçüsünde en iyi şekilde yerine getirerek sağlığın tanımında yer alan kriterlere göre, sağlıklı bir toplum elde edebilmek için öncelikle, hizmetlerin sunulmasında temel unsur olan sağlık personelinin istihdamında güçlük çekilen yörelere ihtiyaç duyulduğu anda, yeterli sayıda ve istenen nitelikte personelin istihdamı büyük önem taşımaktadır.
Ancak, Bakanlığımızca sağlık hizmetlerinin yurdun her yöresinde eşit ve dengeli bir şekilde sunulmasında, öncelikle sorunlarımız; sağlık personelinin özlük haklarının yörelerin gelişmişlik derecelerine göre yeterince özendirici olmaması ve Bakanlığımızca hizmet ihtiyaçlarına göre, ilgili kuruluşlardan istenen kadro ihdasının sağlanamamasıdır.
Dengeli dağılımı teşvik için iyileştirme gerekli
1- Özlük haklarının iyileştirilmesi:Ülkemizin sosyo-ekonomik, kültürel yapısı ve coğrafi konumu itibariyle, yöreler arasında personel dağılımında önemli ölçüde dengesizlik mevcuttur. Sağlık personelinin kamu hizmetlerinde, ihtiyaç duyulan alanlarda görev almaları sağlayabilmek için, ülkemizde mecburi hizmet de dahil olmak üzere, birçok model uygulanmıştır. Ancak, bu modellerin çoğu kalıcı ve sürekli çözümler getirememiştir. Sağlık hizmetlerinde kaliteyi arttırmak ve bölgelerin gelişmişlik derecelerine göre, öncelikle birinci basamak sağlık hizmeti sunan köy sağlık evi ve sağlık ocaklarından başlanmak üzere, personel dağılımındaki dengesizliğin giderilerek, yurdun her yöresine eşit ve dengeli bir sağlık hizmeti sunulabilmesi için, sağlık personelinin özlük haklarının iyileştirilerek, gönüllülük esasına dayalı bir personel istihdamı gerekmektedir.
2- Kadro ihdası:Yürürlükte bulunan Standart Kadro Yönetmeliği�nde belirtilen kriterlere göre, mevcut sağlık kuruluşları ile kapasitesi arttırılan, yeni hizmete açılan veya açılması planlanan sağlık kuruluşlarının tam kapasiteyle hizmet sunabilmesi için, ihtiyaç duyulan nitelik ve sayıda personelin temini amacıyla, yeterli kadro ihdasının yapılması gerekmektedir.
1994�ten bu yana sağlığa yeni kadro verilmedi
1994 yılından bugüne kadar yeni hizmete açılan ve gelişen teknoloji ve günün ihtiyaçlarına göre kapasitesi arttırılan sağlık kuruluşları ilave olarak �acil yardım ve kurtarma hizmetleri, kanser teşhis merkezleri�gibi birçok sağlık birimlerinin de hizmete açılmış olmasına rağmen, 1994 yılından sonra Bakanlığımıza kadro ihdası yapılmadan mevcut personel ile hizmet verilmeye çalışılmıştır.
Sağlık hizmetlerinin yerinde verilmesi ilkesinden hareketle, mevcut sağlık kuruluşlarına yeterli sayı ve nitelikte personel istihdamı yapılamadığından, personel eksikliği nedeniyle sağlık kuruluşlarının döner sermayeleri çalıştırılamamakta ve yapılan yatırımların ülke ekonomisine geriye dönüşü yeterli düzeyde sağlanamamaktadır.
Belirtildiği üzere; yeterli sağlık personelinin temini ve yörelerin gelişmişlik derecelerine göre personel özlük haklarının iyileştirilerek, ülke şartlarına göre istihdam kolaylığı getirilmesi halinde;
1- Personel istihdamında güçlük çekilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yapan sağlık personelinin özlük haklarında iyileştirme yapılarak, hizmetlerinin karşılığını almaları sağlanacak,
2- İller ve kurumlar bazında yığılmalar önlenecek,
3- Sağlık personeli yetersizliği nedeniyle yeterli hizmet veremeyen sağlık kuruluşları atıl durumdan kurtarılarak, yöreler arasında hizmet sunumundaki farklılıklar giderilmiş olacak,
4- Hizmetin yerinde verilmesi ilkesinden hareketle, vatandaşlarımız yörelerinde tedavi imkanına kavuşacağından, başka illere hasta sevki nedeniyle ortaya çıkan hasta göçü önlenerek, hem devlet bütçesinde, hem de kişisel giderlerde tasarruf sağlanmış olacaktır.
Yukarıda belirtildiği gibi, sağlık personelinin özlük haklarının iyileştirilerek istenen kadroların Bakanlığımıza ihdası sağlandığında, sağlık hizmetleri yurdun her yöresinde eşit bir şekilde sunularak toplumun sağlık düzeyi yükseltilmiş olacak, atıl kapasiteyle çalışan personel ve kurumlar aktif hale getirilerek, verimlilik optimum düzeyde artırılacak ve neticede ülke kaynakları da amacına uygun olarak değerlendirilmiş olacaktır.�
Türk Tabipleri Birliği�nin yorumu: Top kimde?
Sağlık Bakanlığı�nın 27 Kasım 1997�de Maliye Bakanlığı�na ilettiği ve son olarak da hükümete sunduğu bilgiler, yıllardır TTBtarafından dile getirilen gerçeklerin itirafı niteliğindeydi.
Yukarıda sunduğumuz brifing de devletin yıllardır kamu sağlık alanına yatırım yapmadığını, sağlık çalışanlarının özlük haklarının kötüleştiğini, bunların sonucunda sağlık personelinin ve hekimlerin bölgelere göre dağılımının dengesiz olduğunu rakamlarla ortaya koymaktaydı.
Sonuç olarak, sağlık personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi ve gönüllülük esasına dayalı bir personel istihdamını Bakanlığın da benimsemiş olması, TTBtarafından ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılandı. TTBMerkez Konseyi, atılan olumlu adımları destekleyeceğini, ancak kamuoyunu yapılanları da teşhir edeceklerini açıkladı.
Basında yer alan doktor ücret artışları, sanki gerçekleşmiş izlenimi vererek kamuoyunu aldatıyor. Yıllardan beri hükümetler ve Sağlık Bakanlığı sıkıştığı noktalarda buna benzer açıklamalarla hem �iyiniyetini� ifade etmiş, hem de hekimleri bir beklenti içine sokmuş oluyor. Oysa kendilerinin de belirttiği gibi, yıllardır hekimlerin alım gücü enflasyon oranlarıyla karşılaştırıldığında giderek düşüyor.
Temsilciler Kurulu mektubuna Meclis Başkanı�ndan olumlu yanıt
Ocak ayında yapılan İstanbul Tabip Odası Temsilciler Kurulu�nda alınan karar doğrultusunda parlamenterlere gönderilen mektuplara Meclis Başkanı Hikmet Çetin�den dolaylı bir yanıt geldi.
Ahmet Vardar�ın, Temsilciler Kurulu mektubunu, Sabah gazetesindeki köşesinde yayınlamasının hemen ardından Başkan Hikmet Çetin, Vardar�a gönderdiği mesajda, hekimlerin taleplerini desteklediğini ve parti grupları, Meclis Sağlık Komisyonu, Sağlık ve Maliye Bakanlıkları nezdinde girişimde bulunacağını belirtti.
***
TIPİK
Binbir Gece Masalları�nın sarayı: Elhamra
Dr. Nuriye Ortaylı
�Sekiz yıl yeryüzünü bilgimizle aydınlattık... fakat güneşimiz tutulma konumuna girdi... her şey kararmakta. Ve senin için Granada, senin ışığın yok olmadan önce son kez parlayacak...�
Emin Maaluf, Afrikalı Leo
�İspanya�da tek şehir görecekseniz, bu Granada olmalıdır� diyordu rehberim, benim de 48 saatim vardı. Seviyya otogarından �Gırnata�ya bilet aldım. İki yanı zeytin tarlalarıyla çevrili yoldan oraya ulaştım Müslüman Endülüs�ün son yıldızına.
Güneşli bir sonbahar günü Granada�ya indiğinizde vaktiniz azsa, şehrin canlılığına, Katedralin ihtişamına, Plaza Nuova�daki güzel insanlara kapılmayıp doğruca Elhamra tepesine gidin. Orada Avrupa�daki anıtların en romantiği var. Elhamra sarayı ve Jenerelatif (Cenne-el-arif:Mimarın bahçesi). Ne Versay�ın aynalı salonları ve cetvelle çizilmiş hissi veren bahçeleri, ne Ermitaj�ın altın trabzanlı mermer merdivenleri Elhamra�nın ince ihtişamıyla yarışabilir. Çocukluğumuzda dinlediğimiz masalların mekanı burası. Şehrazat 101 gecelik öykülerini, ancak burada, Harem�in aslanlı havuzuna açılan odalarda anlatmış olabilir.
Elhamra (kırmızı demek, el kala el hamra= kızıl kale�nin kısaltılmışı) 9. yüzyılda Granada�ya hakim bir tepeye inşa edilmiş ve yüzyıllar geçtikçe içiçe ve üstüste inşa edilen yeni bahçeler ve saraylarla zenginleşip genişlemiş.
Altın ve gümüş kullanılmamış, zenginlik öyle gözünüze sokulmuyor. Sarayın esas süsleyici malzemesi, çiniler ve alçı işlemeler. Ne var ki bu malzeme günışığı ve suyun (her odada, her avluda su var, ah o ilahi su, Akdeniz dünyasının en büyük hasreti) hareketleriyle her dakika bir başka renk bir başka görünüm alıyor. Bu yüzden Elhamra�yı gezerken zamana ve güneşin konumuna dikkat etmeniz gerek. Örneğin �Mersinli Avlu�ya öğleden sonra gitmelisiniz ki avlunun ortasındaki havuzda fıskiyelerin yarattığı dalgalardan kırılıp yansıyan ışığın odalardan girişlerini gölgeleyen kemerlerin, dantel oymalarını geçip duvarlarda yaptığı oyunları görebilesiniz. Benim önerim burada bir sandalyeye oturup kah çinilerin 20. yüzyıl sanatçılarını kıskandıracak uyumlarına, kah duvarlardaki ışık oyunlarına bakarak tefekküre dalmanız. Dili sarkmış bir şekilde, düşünmeden, otomatik viteste ordan oraya koşturan modern topluma ne kadar yabancı ve ne kadar... insani bir mimari. Harem�deki odalara, özellikle İbnicerrahilerin odasına sabah girmelisiniz. Böylece doğudan yükselen güneşin ışınlarının tavandaki pencerelerden girerek iyice belirginleştiği kubbenin işlemelerinin tadını çıkarabilirsiniz.
Ve bahçeler. Binaların arasında onları birbirine bağlayan, serinleten, ayrı bir dünya oluşturan bahçeler. Geniş, serin, doğal ama tasarlanmış bahçeler. Eğer mevsim yazsa ve Manuel de Fayya�nın �İspanya Bahçelerinde Gece�sini dinleyip sevdiyseniz, ona esin kaynağı olmuş bu bahçeleri bir de gece görmelisiniz. Kimbilir şansınıza bir konsere bile denk gelebilirsiniz.
Elhamra üzerine daha sayfalarca yazabilirim. Ama kısa kesmek zorundayım, bitirmeden Granada için son bir öneri; tatilinizi aylarca önceden planlama alışkanlığınız varsa altı ay önceden yer ayırtınız ve hiç olmazsa bir gece Elhamra�nın sınırları içindeki San Fransisko manastırında kalınız. Bugün bir otele dönüştürülmüş ve adı Parador de Granada. Yok eğer benim gibi son dakika seyyahıysanız (30 kişilik bu otelde yer bulamazsınız)ya da paranız kısıtlıysa gün batımında cennet bahçelerine karşı bir çay içmek üzere bu sakin ve tarih dolu mekanın verandasına gidiniz. Akşam rüzgarıyla buğday tarlası gibi dalgalanan ağaçları seyrediniz ve ne adından ne de varlığından haberdar olduğunuz Avustralya�daki uzak akrabadan size milyonlarca Avustralya doları miras kaldığında İslam tarihi üzerine okumalarınızı yapmak üzere bu manastıra kapanmayı planlayınız.


Bu HABERİ Paylaş!