TEDBİRLER SADECE AŞIYA SIKIŞTIRILMAMALIDIR!


  • Ağustos 25, 2010
  • 2144

Kamuoyunu uzun süredir meşgul eden ve Domuz Gribi olarak bilinen H1N1 virüsü hakkında bugün İstanbul Tabip Odası’nda bir basın açıklaması düzenlendi.

Açıklamaya İstanbul Tabip Odası adına Genel Sekreter Dr. Hüseyin Demirdizen ve konunun uzmanları olarak İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıklar ve Klinik Mikrobiyoloji AD’den Prof. Dr. Şadi Yener, Marmara Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıklar ve Klinik Mikrobiyoloji AD’den Doç. Dr. Önder Ergönül ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıklar ve Klinik Mikrobiyoloji AD’den Uzm. Dr. Kenan Midilli katıldı.

Açılış konuşması İTO Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen tarafından yapıldı. Konuşmasında: Yaşanan bu salgın hastalık ve bu hastalık için üretilen aşıya ilişkin güvensizliklerin ve soru işaretlerinin temelinin Sağlık Bakanlığı’nın kendisi olduğu ve bu zamana kadar sağlık alanında yapılan yada yapılmayan tüm uygulamaların kamuoyunda bir güven sorunu yarattığını vurguladı. Demirdizen ayrıca: Sağlık Bakanlığı’nın böylesi salgın hastalık durumlarında panik yaratma merci olmaması gerektiğini bilakis soğukkanlılığı koruyarak bu süreçte hastalığın en pik yaptığı dönemlerde aldığı önlemler konusunda halkı bilgilendirmesi gerektiği üzerinde durdu. Demirdizen sözlerini “Hastalığın etkilerinin ağırlaşması aşamasında ihtiyaç olan hastanelerimizdeki yoğun bakım üniteleri, solunum cihazları, diğer araç gereç, yatak kapasitesi ve insan gücü yeterli değildir. Sağlık Bakanlığı’nın bu konudaki eylem planını açıklamaya çağırıyoruz.” diyerek tamamladı.

Demirdizen’in ardından söz alan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıklar ve Klinik Mikrobiyoloji AD’den Prof. Dr. Şadi Yener şunları söyledi: “Dünyadaki diğer pandemiler 6 ay gibi bir zamanda yayılma gösterirken H1N1 virüsü dediğimiz pandemi 6 haftalık bir zaman diliminde yayılma göstermiştir. Bu virüs yenidir. 1950’li yıllarda görülen virüse yakalanmış kişiler bu hastalığı daha hafif atlatacaklardır ancak toplumun büyük çoğunluğunun bu virüse karşı bir bağışıklığı yoktur. Bu nedenledir ki bu hastalık karşısındaki önlemler sadece aşıya sıkıştırılmamalıdır. Hastalığın ilerlemesi durumunda klinik koşulların verimli hale getirilmesi gerekmektedir.” dedi ve sözlerine özetle şöyle devam etti: “ Unutulmamalıdır ki bu hastalık bağışıklık sistemi zayıf kişilerde daha kolay görülecektir. Bunun için başta yoksul kesim gelmektedir. Dengeli beslenmeden uzak kişiler bu hastalığa daha kolay yakalanıp etkileri daha ağır olabilir” dedi.

Prof. Dr. Şadi Yener’den sonra söz alan ve gazetecilerin sorularına yanıt veren Marmara Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıklar ve Klinik Mikrobiyoloji AD’den Doç. Dr. Önder Ergönül ise aşılardaki güvenlik sorunlarına açıklık getirdi. Ergönül, bu yapıdaki neredeyse tüm aşılarda civa vb. maddelerin olduğunu ve bunu sorun yapmamak gerektiğini ifade etti.  Aşı olup olmamak ve oluşacak yan etkiler konusunda gelen soruya ise şu yanıtı verdi: “Risk grubu olarak nitelendirdiğimiz 6 ay–24 yaş arası kişiler, kronik rahatsızlıkları olanlar ve gebeler Dünya Sağlık Örgütü’nün de verileriyle bu aşıyı olmaları gerekmektedir. Her insanın bünyesi farklıdır. Dolayısıyla görülecek yan etkiler de farklı olacaktır.” dedi.


H1N1 ( 23.10.2009 ) Basın Açıklaması

Değerli basın emekçileri,


H1N1 TANI TEDAVİ ÖNLEM

Salgının boyutları
Pandemik influenza H1N1 salgını bu yıl Nisan ayının sonlarında başladı ve 6 ay içinde 400 000’e yakın olgu ve 4500 ölüm saptandı.  Türkiye’de saptanan olgu sayısı 480’dir. Dünya Sağlık Örgütü, bu hızlı yayılma nedeniyle, pandemi düzeyini 6’çıkardı. Kuş gribi salgınında pandemi düzeyi 4’te kalmıştı. Pandeminin 6 olması, artık her ülkede salgının başlayabileceği anlamına gelmektedir.  Olguların dışarıdan geleceğini düşünmek yanıltıcı olacaktır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Pandemik İnfluenza H1N1 salgını son 50 yılın en önemli salgınıdır.
 
Hastalığın seyri
Salgının yaygın olması, ölüm oranının yüksek olduğu anlamına gelmez. Ölüm oranı % 1.2 kadardır. Özellikle gebeler ve aşırı kilolu olanlarda ölüm oranının daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Ölümler, kronik hastalığı olanlarda daha yüksektir. Belirtileri mevsimsel gribe benzer, ateş, öksürük, boğaz ağrısı, yaygın vücut ağrıları, başağrısı, titreme ve yorgunluk ön plandadır. Bazı kişilerde ishal ve kusma görülür. Zatürreye bağlı ciddi hastalıklar ve ölümler olabilir.
 
Bulaşma özellikleri
Pandemik İnfluenza H1N1 infeksiyonu, 1-3 günlük kuluçka süresinden sonra başlamakta ve hastalık 3-7 gün sürmektedir. İnsandan insana hapşırma ve öksürme ile saçılan damlacıklar yoluyla yayılır. Ayrıca el teması da önemlidir. Hasta olan kişiler belirtiler görülmeden bir gün önce ve hastalık boyunca infeksiyonu yayabilirler.
 
Tanı
İnfeksiyonun tanısı moleküler teknik (PZR) ile konulmaktadır. Bu test bu konuda özelleşmiş merkez laboratuvarlar tarafından yapılmaktadır. Her olguda  laboratuvar tanısının konulması da gerekmez. Özellikle infeksiyonun yayılmasının önlenmesi için testlerin yapılması önemlidir. Grip tanısında kullanılan diğer hızlı testlerin H1N1 gribi için duyarlılık ve özgüllükleri düşüktür ve hastalığın tanısında yeri yoktur.
 
Tedavi

Tedavide klasik gripte olduğu gibi oseltamivir veya zanamivir kullanılır. Bu ilaçlar belirtiler görüldükten sonra ilk 2 günde kullanılmalıdır. Ilaçlar doktor kontrolünde kullanılmalı, grip için risk gruplarına tedavi uygulanmalıdır. Ayrıca belirtilere yönelik ilaçlardan da yararlanılabilir. Ağrı kesici olarak aspirin kullanılmamalı, parasetamol tercih edilmelidir. Korunma amaçlı olarak, örneğin yurt dışına giderken ilaç alınması önerilmez.
 
Aşı
Mevsimsel influenza aşısına ek olarak influenza H1N1 aşıları uygulanacaktır. İnfluenza H1N1 aşısı gereken riskli gruplar;
1.     Altı aydan 24 yaşa kadar olanlar
2.     Altı aydan küçük bebeklere bakanlar
3.     Gebeler (Gebeliğin her döneminde)
4.     24-65 yaş arasında kronik hastalığı olanlar
5.     Sağlık çalışanları
 
Aşının, yapıldığı gün ortaya çıkan hafif belirtiler (ateş, aşı yerinde şişlik ve kızarıklık, koltukaltı lenf düğümlerinin şişmesi) dışında ciddi yan etkisi yoktur. İleride ortaya çıkacak yan etkiler ise bugünden bilinmemektedir. Aşılar, eczanelerde satılmayacak, Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanacaktır.
 
Aşı mevsimsel grip aşısının üretildiği yöntemle üretilmektedir. Uzun süredir deneyimin olduğu bir aşı olduğundan yan etkilerinin benzer olacağı düşünülmektedir. Aşıda koruyucu olarak timerosal yer almaktadır. Bazı firmalar aşının koruyucu –antikor- yanıtını artırmak üzere aşıya katkı maddesi (adjuvan) eklemektedir. Bu madde de yine uzun süredir aşı üretiminde kullanımda olan bir maddedir.
 
Aşı, mevsimsel grip aşısı ile birlikte ya da daha sonra uygulanabilir.
 
Kişisel Korunma
En etkin önlem ellerin yıkanmasıdır. Genel sağlık önlemlerine dikkat etmek gerekir, uykusuz kalınmamalı, fiziksel aktivite sağlanmalı, günlük stres kontrol edilmeli, bol sıvı ve besleyici gıdalar alınmalıdır. Hasta kişilerle yakın temastan kaçınmalıdır. Cansız yüzeylerin çamaşır suyuyla silinmesi yeterlidir.
 
Başkalarına bulaştırmamak için ne yapmalı?
•        Öksürürken ve hapşırırken ağız ve burun kapatılmalıdır. Kullanılan mendiller hemen çöpe atılmalıdır.
•        Eller sabunlu suyla yıkanmalı, su ve sabuna ulaşılamazsa alkollü temizleyiciler kullanılmalıdır. El hijyenine uyulması en önemli kontrol önlemlerinden biri olarak öne çıkmaktadır.
•        Eller ağız ve buruna götürülmemelidir, virus bu yolla yayılabilir.
•        Hastalardan uzak durulmalıdır.
•        Hastalanınca vakit geçirmeden doktora başvurulmalıdır.
•        Hastalanınca okula ve işe gidilmemesi önerilir.
 
Bu süreçte öncelikle yapılması gerekenler;
1.     Salgına yönelik çalışmalar ve hesaplamalar saydam bir şekilde sunulmalıdır. Sunulan hesapların referansları ortaya konulmalıdır.
2.     Aşı hakkında detaylı ve dogru bilgilendirme yapılmalıdır
3.      Milli Eğitim Bakanlığı, okullardaki el yıkama koşullarının iyileştirilmesini hedeflemelidir.

Anımsayacağınız gibi İstanbul Tabip Odası olarak, Veteriner Hekimler Odası ile birlikte, daha domuz gribi salgınının ilk günlerinde bir basın açıklaması yapmıştık. 5 Mayıs’ta yaptığımız bu basın açıklamasında hastalık, hasatlıktan korunmak için gerekli önlemler ve Sağlık Bakanlığı’nın alması gerekli önlemler hakkında bilgi sunmuştuk.

Daha sonra Odamız salgının seyri hakkında kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla her gün web sayfasında vaka sayıları ve salgının gidişine ilişkin verileri yayınlamıştı. Bunun yanında Domuz Gribinden Korunmada Sağlık Hizmetleriyle İlgili Önerilen Önlemler başlıklı el ilanlar, afişler ve broşürler hazırlayarak Odamız kanalıyla sağlık çalışanlarına ulaştırmış, Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu aracılığı ile de halkımıza ulaştırmıştık. Yine İl Sağlık Müdürlüğü tarafından kurulan Pandemi Hazırlık Kurulu’na bir üye göndererek İstanbul Sağlık Müdürlüğü’ne yardımcı olduk.

Daha sonraki süreçte de web sayfalarımızdan ve çeşitli araçlarla Sağlık Bakanlığı’nı gerekli gördüğümüz konularda uyarmayı sürdürdük ve alınan önlemleri izledik. Bunlar kâğıt üzerinde oldukça iyi durmalarına rağmen, daha önceden tahmin ettiğimiz gibi salgının kış ayları yaklaşırken yeniden alevlenmesiyle birlikte, aslında çok da iyi yapılandırılmamış önlemler olarak karşımıza çıktı.

Örneğin hiçbir gerçekçi planlama yapılmadan ve kimlere ve nasıl uygulanacağı tartışılmadan oldukça yüklü miktarlarda aşı getirtilmesi, aşı hakkında kamuoyu gündemine düşen spekülasyonlara anında ve tatminkar yanıtlar verilememesi meslek örgütümüzde ve kamuoyunda Bakanlığın salgın yönetimi konusunda kuşkular doğmasına neden olmuştur.

Öncelikle şu açıkça bilinmelidir ki, hiçbir tıbbi müdahale yüzde yüz tehlikesiz ve zararsız değildir. Daha tıp fakültelerinin ilk yıllarında öğretildiği gibi yan etkisi olmayan ilaç, ilaç değildir. Dolayısıyla kuşkusuz domuz gribinden korunmak için üretilen aşının da yan etkileri olacaktır. Önemli olan bu yan etkilerin, aşının sağlayacağı yarar karşısında ihmal edilebilir düzeyde olmasının teminat altına alınmasıdır.

Daha birkaç aylık geçmişi olan bu aşının güvenilirliği konusunda çok fazla veri olmaması nedeniyle, insanlar üzerinde yeterince denenmemiş olan bu aşı üzerine çok bağlayıcı ifadeler kullanılmaması gereklidir. Biz Tabip Odası Olarak, aşı ile ilgili bilimsel gelişmeleri yakından takip ediyor ve kamuoyunu bilgilendiriyoruz. Bugüne kadar dünyada aşılanmış olan 5.000 kişi üzerinde aşının bugüne kadar kabul edilemez bir yan etkisi saptanmamıştır. Ancak bu üç ay sonra, beş ay sonra saptanmayacağının garantisi olmadığı gibi, özellikle hamileliğinin ilk üç ayında olan kadınlarda ve bebeklerinde hiçbir zararlı yan etki olmayacağını peşinen söylemek bilime sığmaz.

Bu durumda ne yapılmalı?

Öncelikle Sağlık Bakanlığı felaket tellallığını bırakarak, konuya devlet ciddiyetiyle yaklaşmalıdır. Sağlık Bakanlığı halkı paniğe sürükleme değil, paniğin önüne geçme makamıdır. Bakan basının ve kamuoyunun önüne çıkıp, aynı bizim bugün yaptığımız gibi aşıya ilişkin mevcut bilimsel bilgileri aktarmalı, bir zamanlar Kenan Evren’in yaptığı gibi “ben de çay içiyorum, radyasyon yok” tarzını hemen terk etmelidir.

Bakanlığın böyle toplumsal olaylar karşısında ya olayı küçümsemek ve yok saymak, ya da bugün olduğu gibi gereğinden fazla abartarak insanları paniğe sevk etmek yolunu seçmesi, halkımızın Sağlık Bakanlığı’na en çok güven duyma gereksinimi olduğu bugünlerde, Bakanlığa olan güvensizliği daha da arttırmaktadır. Önce birkaç vaka görünce okulları kapatmak, sonra tepkiler alınca bu uygulamadan vazgeçmek, termal kameraları bir koyup, bir kaldırmak salgın yönetimi değildir.

Salgından korunma yöntemleri bellidir. Eğer salgın yaygınlaşmadan önce aşılamalara başlanabilirse, aşının da belli risk gruplarında salgının hafif atlatılması bakımından belli bir fayda getireceği aşikârdır. Eğer Bakanlık hastanelerde de bir salgın durumunda gerekli olabilecek ek yatak kapasiteleri yaratmaya ve gerektiğinde yeni üniteleri ve sağlık personelini devreye sokabilecek önlemler aldıysa, geriye yapılacak fazla bir şey kalmamış demektir. Bundan sonra yapılması gereken eldeki Pandemi Planını uygulamaktan ibarettir.

Geçmişte deprem, sel felaketleri, bölgesel salgınlar, bebek ölümleri vb. dönemlerde olduğu gibi bugün de ülkemizdeki yoğun bakım kapasitesinin olası salgın durumunda ortaya çıkacak ihtiyacı karşılama durumu gözden geçirilmelidir. Bakanlığı mevcut yoğun bakım kapasitemizi başta solunum cihazları, diğer araç gereç, yatak kapasitesi ve insan gücü özellikleriyle kamuoyunu bilgilendirmeye, olası salgına yönelik yoğun bakım ile ilgili  eylem planını da açıklamaya davet ediyoruz.

Gelinen noktada Sağlık Bakanlığı ve Hükümeti sağlığımızı piyasaya havale eden anlayıştan ve başta ilaç ve aşı gibi temel tıbbi gereksinimleri tekellerin insafına terk eden politikalardan vazgeçmeye davet ediyoruz.

Kamuoyunda en güncel tartışmaların başında gelen aşı konusuna ilişkin bilimsel gelişmeleri Oda olarak takip edecek ve basını ve kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz.

İSTANBUL TABİP ODASI YÖNETİM KURULU


Bu HABERİ Paylaş!