ODAMIZ KADIKÖY’DE TARİH YAZDI


  • Ağustos 25, 2010
  • 1792

18 Ekim 2009'da Kadıköy Meydanı tarihi bir güne tanık oldu. AKP'nin sağlık alanında yol açtığı yıkıma dur diyen binlerce hekim, eczacı, hemşire, sağlık çalışanı ve vatandaş Kadıköy meydanına sığmadı. Başta meslektaşlarımız olmak üzere, yağmura ve olumsuz ulaşım şartlarına rağmen bu güçlü sesi ve tarihi günü yaratan tüm sağlıkçılara ve halkımıza teşekkür ederiz.


Sağlıkta yaşanan ve başta hekimler olmak üzere, sağlık çalışanlarının, vatandaşın bugününü ve geleceğini karartan yıkım yasalarına karşı mücadelemiz aynı kararlılıkla sürecektir.

 


18 Ekim’de İstanbul Tabip Odası'nın çağrısıyla sağlık örgütlerinin düzenlediği ve onlarca meslek odasının, sendikanın, siyasi partinin ve demokratik kitle örgütünün katıldığı muhteşem bir sağlık hakkı mitingi yapıldı.

Aynı gün ve aynı saatlerde Avrasya Maratonu nedeniyle İstanbul’da trafiğin sabahın erken saatlerinden itibaren kapalı olmasına, belli semtlerde şiddetli yağış nedeniyle sorunlar yaşanmasına rağmen binlerce katılımcı Kadıköy Meydanı’nı doldurdu. Katılan bütün hekim, eczacı, dişhekimi, veteriner ve sağlık personeline, bize destek vermeye gelen bütün dostlarımıza çok teşekkür ederiz.

Tepe Nautilus önünde sabahın erken saatlerinden itibaren toplanmaya başlayan hekimler, sağlık çalışanları ve sağlık hakkı için mitinge gelenler, saat 13.30’da Kadıköy Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler. Kortejler, düzenli ve başarılı bir şekilde iki saat içinde miting alanına ulaştı.

Katılan bütün grupların miting alanını doldurmasından sonra mitingi düzenleyenler adına Odamız Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen bir konuşma yaptı. Dr. Hüseyin Demirdizen’in konuşma metni için aşağıdaki metni okudu.  Daha sonra diğer katılımcıları temsilen konuşmalar yapıldı ve miting saat beşte  Bandista konseriyle sona erdi.

Mitingin Değerlendirmesi

Mitingin biri toplumsal ve biri siyasal olmak üzere iki planda değerlendirmesi yapılabilir.
 
Toplumsal olarak, miting amacına tahminlerin çok üzerinde bir başarıyla ulaşmıştır. Belki de Türkiye tarihinde ilk kez Meclis’te bekleyen sağlıkla ilgili yasalara ilişkin bu kadar geniş bir toplumsal yelpazenin sorunlara sahip çıkması başarılmış ve bu anlamda Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu bir kez daha sınıfı geçmiştir.

 

İstanbul Tabip Odası bu eylemde büyük bir toplumsal olaya imza atmıştır. Bilindiği gibi Meclis’te bekleyen ve bu eyleme konu olan yasa sahte “Tam Gün” yasasıdır. Bugüne kadar böyle bir sorun karşısında meslek örgütleri sorunun sadece kendi sorunları olmadığı, toplumsal bir sorun olduğu ve halkın bütün kesimlerinin yanlarında olması gerektiği konusunda diğer toplumsal örgütleri ikna etmekte güçlük çekerlerdi. İşte İstanbul Tabip Odası 18 Ekim’de bu olumsuz geleneği kırmayı başarmıştır.

Gerçekten de 18 Ekim’de tekstil işçisinden ilkokul öğretmenine, lise öğrencisinden mühendisine herkes bizim için ve aslında her zaman söylediğimiz gibi bizim nezdimizde kendileri için mitinge geldiler, bizim sloganlarımızı paylaştılar, mücadelemizi paylaştılar. Bu gelenek korunmalı ve geliştirilmelidir.

Siyasal olarak ise miting yine Türkiye tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Emekten yana bütün siyasal partileri sağlık hakkı etrafında birleştirmeyi başaran miting, bu partilere yeni bir mücadele alanı açmıştır. Artık bu siyasi partiler sağlık üzerinden de topluma ulaşabilir, toplumsal muhalefeti örgütleyebilirler.

Gerçekten de sağlık insanların gündelik yaşamlarındaki en önemli konulardan biridir. Siyasi partiler sağlığı gündemlerinin ilk sıralarına almalı ve mücadelelerini sağlık alanında da yükseltmelidirler. Bu partiler ancak insanların gündemlerinde olan en yakıcı sorunları gündemlerine alırlarsa kitlelerle bağ kurabilir, kendi siyasal amaçlarına ulaşabilirler. İstanbul Tabip Odası bu mitingle siyasi partilerin önüne yeni ufuklar açmıştır. Partiler bu olanağı çok iyi değerlendirmelidirler.

Miting bitti. Şimdi ne olacak?

Evet, 18 Ekim Mitingi sona erdi, fakat bu miting Odamızın ve Türk Tabipleri Birliği’nin önderlik ettiği sağlık hakkı mücadelesinin sadece bir köşe taşıdır. Bu miting kuşkusuz kendi başına da çok değerlidir, fakat asıl mücadele bundan sonra başlıyor.

Hekimler olarak bugün 18 Ekim öncesine göre hekimliğin ve hekimlerin düşmanı AKP hükümetine karşı çok daha iyi bir konumdayız. Bu süreçte yaptığımız hastane ve klinik toplantılarına olan yoğun ilgi ve katılım, dosta düşmana hekimlerin kararlılığını açıkça göstermiştir. Bu süreçte Hürriyet gazetesinin Türkiye baskısında yayınlanan uyarı altındaki 64 Tabip Odası ve hemen bütün Uzmanlık Dernekleri’nin imzası, bugün bizi Hükümet karşısında daha güçlü kılıyor.

18 Ekim Mitingi bu sürecin bir doruğu olmuştur. Her türlü olumsuz trafik ve hava koşuluna rağmen alana akan İstanbul hekimlerinin yanında Türkiye’nin dört bir yanından mitinge destek vermek için gelen hekimler ve sağlık çalışanları Hükümet karşısında oldukça net bir tutum sergilemişlerdir. İstanbul dışından gelenlerin bir bölümü, döndüklerinde benzer mitingleri kendi illerinde tekrarlamak istediklerini ifade etmişlerdir.

Şimdi artık Hükümet 18 Ekim yaşanmamış gibi yasaları Meclis’e indirme lüksüne sahip değildir. Ancak eğer böyle bir hata yaparsa, bu kez hekimleri ve halkı daha yığınsal ve daha örgütlü olarak karşısında bulacaktır. 18 Ekim bunun güvencesi olmuştur.

Hükümetin hekimlerin sözünü dinlemeyip halk ve hekim düşmanı yasaları Meclis gündemine alması halinde GÖREV EYLEMLERİ başlayacaktır. İşte şimdi ne olacak sorununun yanıtı budur.

AKP şimdi sert bir kayaya, hekimlere çarpmıştır. 18 Ekim Mitingi hekimlerin AKP Hükümeti’ne son uyarısıdır. Bugün İstanbul’da tekstil işçisinden ilkokul öğretmenine, lise öğrencisinden mühendise binlerce kişiyi Kadıköy Meydanı’na toplayan hekimler, sadece kendilerini değil, halkı da örgütleyebilme yeteneklerini ortaya koymuşlardır.

 

AKP yaklaşan seçimleri de dikkate alarak, eğer bütün polikliniklerin, bütün sağlık kurum ve kuruluşlarının, bütün eczanelerin, diş hekimi muayenehanelerinin birer seçim bürosuna dönmesini istemiyorsa, hekimlerin bu yeteneklerini göz önüne almak zorundadır.


Dr. HÜSEYİN DEMİRDİZEN'İN KONUŞMA METNİ

Değerli sağlık çalışanları, sevgili mücadele arkadaşlarımız, dostlarımız  

İstanbul sağlık meslek odaları, SES İstanbul Şubeleri, Dev Sağlık İş ve
Bu gün bu alanda olamayıp ülkemizin dört bir yanında yüreği bizimle atan sağlık çalışanları adına hepinize hoş geldiniz diyorum.

Bugün; 
Herkes için ulaşılabilir, eşit, ücretsiz ve nitelikli bir sağlık hizmetini isteyen yurttaşlar olarak,  
Geleceklerini bu güne feda etmeden çocuklarına onurlu bir geçmiş ve güvenli bir gelecek bırakmak isteyenler olarak…
Mesleki değerlerine sahip çıkan, mesleğinden,  güvencesinden, geleceğinden vazgeçmeyeceğini haykıranlar olarak...
Sağlığımızı ve sosyal güvenliğimizi sakatlayan sağlıkta yıkıma/dönüşüme dur demek için buradayız.
Hükümet diyor ki; Sağlıkta açık büyüyor…3 milyar dolar tasarruf yapmamız lazım. 
Program ortada, niyet açık; Sağlık pazarı büyüsün, sağlık harcaması artsın ancak iktidarın sağlık harcaması küçülsün, SGK tasarrufa gitsin fark vatandaşın cebinden ve çalışanın emeğinden alınsın. TEKELLER KAZANSIN
Görüyoruz, “vatandaşımızın ve Türkiye’nin sağlığı kötüye gidiyor” Susmayacağız!
Bu nedenle, vatandaşın cebine/sağlığına, sağlık çalışanlarının emeğine göz dikenlere dur demek için buradayız

Başbakan diyor ki Türkiye’nin temel sorunlarını çözdük.
Buradan soruyoruz. Türkiye’nin hangi temel sorunu çözülmüştür?

-Sosyal patlamaya dönüşmekte olan,giderek artan yoksulluğu mu ,
-Çalışabilir durumda ki her üç kişiden birinin işsiz, çalışanların %45’nin kayıt dışı olduğu, işsizlerin üçte birinin iş bulmaktan bile  umudunu kestiği işsizliği mi.
- Taşeronlara ve özel kiralık işçi bürolarına teslim edilen çalışma hayatı ve   sosyal güvenliği mi.
-Özel okullara ve dershanelere teslim edilen eğitimi mi,
-Soysal ve toplumsal sağlığımız daı tehdit eden yolsuzluğu, eşitsizliği, adaletsizliği mi?
-Giderek daha pahalı ve paralı hale getirilen sağlığı mı?

Masal bitti. “Takke düştü kel göründü”

“G$$’nin mumu yatsıya kadar bile yanamadı. Bir yılda söndü.
Soruyoruz: Hani herkes sigortalı olacak, sağlık güvesine kavuşacaktı;
18 yaşın altındaki çocuklar sağlık hizmetlerinden koşulsuz olarak yararlanacaktı;
Tüm sağlık hizmetleri G$$ kapsamında olacak; vatandaşlara hiçbir ek yük getirilmeyecek
Sağlık için nüfus cüzdanı yeterli olacaktı.

Hükümet diyor ki kriz var. Daha, daha, daha çok muayene ücreti, daha çok katkı payı, daha az hizmet.
Kriz bahane.
SGK Fermanı;
Şimdilik;“Sağlık ocakları ve aile hekimlerine 2 lira, devlet hastaneleri 8, özel hastaneye gidenden 15 lira ayakbastı parası alına”.

“Fakir fukara, garip gureba” edebiyatıyla iktidara gelenler kimsenin gözünün yaşına bakmadı. Aylık geliri asgari ücretin üçte birinden az olan; bırakın yoksulluk sınırını, açlık sınırının bile altında yaşayanlar da dahil herkes bu paraları ödemek zorunda.

Para yoksa muayene de yok.!!!

Peki, paran yoksa İlaç, hastanede, ameliyat var m?
Sağlıkta Deli Dumrul kuralı
; muayene paralı, ilaç paralı bundan sonra yatarak tedavi, ameliyat ve hastane önünden geçmekte paralı olacak.
Farkında mısınız, nihayet hastalarımız doktorunun yazdığı pahalı ve zararlı ilaçları değil SGK nın uygun bulduğu ucuz ve güvenli ilaçları alarak sağlıklarına bir an önce kavuşabilecekler.
Tedaviyi doktor, eczacı değil SGK yapıyor
Eşdeğer ilaç uygulaması, kapsamı dışı malzeme ve hizmetler
ile kişi ve toplum sağlığı riske edilmekte, sağlık çalışanları zor durumda bırakılmaktadır. Sonuç tedavinin gecikmesi, mağduriyetin ve maliyetin artmasıdır.
 Böylece “sözde tasarruf tedbirleri” ile SGK’nun harcaması azalmakta ancak sağlığımız sakatlanmakta, cebimizden çıkan para artmakta, başta eczacılar olmak üzere sağlık çalışanları mağdur edilirken ilaç ve tıbbı teknoloji şirketleri ile sağlık patronları zengin edilmektedir.

Hükümet diyor ki,
Primleriniz kimlik numarası almanızı,
Katkı payları turnikelerden geçmenizi sağlar, tezgâhtaki mallar-sağlık- için ek para vereceksin.

  “Sağlıkta dönüşümbaş döndürüyor. Hemen her gün değişen mevzuatı takip etmek bile olanaksızlaşıyor. Kuralsızlık ve keyfiyet kural haline getirilerek sağlıkta kaotik bir ortam yaratılıyor.
Hükümet  “reform” olarak tanımladığı, IMF ve Dünya Bankası reçetelerinin hepimizin yararına olduğunu söylüyor…
O halde soruyoruz.
Bebeklerimiz sağlıkta memnuniyetten mi ölüyor?
Sağlık ortamında şiddet vatandaş memnuniyetinden mi artıyor?
Sağlıkçılar memnuniyetlerini dile getirmek için mi meydanlar da? 

Sağlık ocakları ve devlet hastaneleri kapatılarak aile hekimliği ve hastane işletmelerine dönüştürülüyor.
Devlet ve üniversite hastane işletmelerinin birilerine devredilmesi hazırlıkları devam ederken,
Tıp eğitiminde ikili müfredat ve uzaktan eğitime geçilerek seri doktor yetiştirilmesi gündemde.

• Kamuya yeni kadro açılmıyor, sağlık taşeron şirketlere ihale ediliyor. Sağlık hizmetleri iş ve ücret güvencesinden yoksun bırakılan, sendikalaştıkları için işten atılan, sayıları yüz binlere varan taşeron sağlık işçilerine gördürülüyor. 
• Bu hükümetin demokratlığında, açılımında çalışanlarının hak taleplerinde rastlamak mümkün olmuyor…  Kamu sağlık çalışanlarına %2.5’luk maaş artışları bile lütuf olarak gösteriliyor… Kamu toplu görüşmeleri bir orta oyununa çevrilebiliyor…
• İlaç tekelleri için eczane zincirlerinin yolu açılırken eczaneler kapanma, eczacılar işsiz kalma tehlikesinin baskısını yaşamaktadırlar. Eczacıyı bakanlığın tahsildarı gibi vatandaşla karşı karşıya getirenler ilaç harcamalarındaki on milyar dolarlara varan artışı vatandaşın ve eczacının sırtına yıkmaya çalışıyor…
• Hastalıkların kene, kuş, domuz gibi hayvan adlarıyla anılarak yaygınlaştığı bu günlerde tekellerinin çıkarları için gıda güvenliği ve hayvan sağlığı ranta feda ediliyor, veteriner hekimler işsiz ve güvencesiz bırakılıyor.
• Çocuklarımızın %80-90 nın ağız-diş sağlığı sorunu varken Devlet, toplum ağız diş sağlığına kaynak ayırmıyor. Ağız diş sağlığı da, diş hekimleri de görmezden geliniyor.

Sağlık piyasasında tekellerin ucuz ve güvencesiz işgücünü ihtiyacını karşılayabilmek için Adına tam gün dedikleri torba yasa ve kamu hastanelerinin fiilen işletmeleştirilmesi, satışı demek olan “kamu hastane birlikleri yasaları” meclise taşınıyor…

Bütün bunların adına “Sağlıkta Dönüşüm Programı” deniyor.
Bu programın uygulandığı tüm ülkelerde olduğu gibi bizde de son altı yılda sağlık harcamaları dört kat arttı. Oysa ne sunulan sağlık hizmeti, ne bu hizmetin kalitesi, ne sağlık göstergeleri dört kat iyileşti, ne de vatandaşların şikâyetleri bitti.
Buradan 70 milyon yurttaşımız ve yüz binlerce sağlık çalışanı adına bir kez daha sesleniyoruz.   Sağlıktaki yolsuzlukları, ihale usulsüzlüklerini, yandaş kayırmalarını durdurun… Uluslar arası ve yerli sermaye tekellerine hizmet etmeyi bırakın, emeği ile sağlık hizmetini üretenlere zarar vermeye son verin…

Tablo ortada. Türkiye’de sağlık sektörü özelleştiriliyor, piyasaya açılıyor. Hastalar müşteriye dönüştürülüyor.
Hekimi, eczacısı, diş hekimi, veterineri, hemşiresi, teknisyeni bütün sağlık çalışanları geleceğinden endişe duyuyor. Sağlık çalışanlarına rekabet içinde arkadaşının gelirine göz diken bir ücretlendirme modeli dayatılıyor.
• Sağlıkta Dönüşüm özelleştirmeye hız veriyor. Oysa özelleştirme ve piyasalaştırma eşitsizliği arttırken yoksullaştırıyor, yoksunlaştırıyor. En yoksulların hizmete ulaşmasını imkânsız kılıyor,Sağlık sorunlarını ve maliyeti artırıyor.
• Sağlıkta özelleştirmenin/piyasalaştırmanın prensibi “paran kadar sağlık”tır. 
• Özelleşmiş bir sağlık piyasasının sloganı da açıktır; “her hasta, her çalışan kendi bacağından asılır.”
• Tek başına bir ağaca bacağından asılmayı kabul etmemek için bugün buradayız…
• Çağdaş insan örgütlü insandır. Tüm çalışanlara olduğu gibi sağlık emekçilerine de grevli toplusözleşmeli sendikalaşmanın bir hak olduğunu bilenler ve bunu yaşama geçirmeye çalışanlar olarak buradayız…
• Sağlığın yolunun Barış ve demokrasiden geçtiğini bilenler olarak, sosyal ve toplumsal hayatta güven, dostluk ve kardeşliğin hâkim kılınmadığı bir ülkede sağlık hakkından da söz edilemeyeceğini, söyleyenler olarak buradayız.

Peki, ne istiyor ne söylüyoruz?

Herkesin eşit-ücretsiz-nitelikli-ulaşılabilir bir sağlık hizmetinden yararlandırılması hakkı kamusal bir görev olarak tanınmalı ve gereği yapılmalıdır diyoruz.
Bunun için;
• İflas eden ve sağlığa zarar veren Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan vazgeçilerek Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası iptal edilmelidir
• Sağlık işletmelerini ve piyasaya ucuz iş gücü teminini düzenleyen ve Mecliste bekleyen “Kamu Hastane Birlikleri ve “Tam Gün” torba yasa tasarısı geri çekilmelidir
• Bütün vatandaşların ilaç dahil bütün sağlık harcamaları genel bütçeden karşılanmalı;  “katkı payı”, “ilave ücret”, “fark ücreti” ve benzeri bütün ek ödemeler kaldırılmalıdır.
• Sağlıktaki bütün farklı uygulamalara son verilmeli, nüfus cüzdanı olan her vatandaş her türlü sağlık hizmetinden eşit ve ücretsiz olarak yararlanabilmelidir.
• Koruyucu sağlık hizmeti öncelenmeli ve sevk sistemi hayata geçirilmelidir. Aile hekimliği uygulamasına son verilerek sağlık ocakları insan gücü ve araç gereç yönünden güçlendirilmelidir.
• Tüm sağlık emekçileri kadroya geçirilerek, iş güvencesi sağlanmalıdır.
•  Ücretlerimiz kalıcı ve güvenceli olarak iyileştirilmeli,  emekliliğimize yansıtılmalıdır.

Çünkü insanız biz; yurttaşız, emekçiyiz, halkız.
Bu dünyanın, bu ülkenin bütün nimetlerinden faydalanmak hakkımız bizim. Hele hasta olduğumuzda, muhtaç düştüğümüzde, yardıma-bakıma ihtiyaç duyduğumuzda çok daha fazla hakkımız. En yaşlımızın, en yoksulumuzun, en ağır hasta olanımızın en fazla hakkı.
Sadaka değil, ulûfe değil, iane değil; hakkımız olanı istiyoruz

Biz:

EŞİT, ÜCRETSİZ, NİTELİKLİ SAĞLIK HİZMETİ İSTİYORUZ.
GÜVENLİ ORTAMLARDA GÜVENCELİ ÇALIŞMAK VE YAŞAMAK İSTİYORUZ.

İstanbul Tabip Odası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası, İstanbul Eczacı Odası, SES İstanbul Şubeleri, Devrimci Sağlık İş Sendikası

 


Bu HABERİ Paylaş!