Gureba hastanelerinden Memleket Hastanelerine - Onur Çeçen*


  • Hekim Sözü Temmuz-Aralık 2023
  • 87

Bu yazı 2-3 Aralık 2023 tarihinde İstanbul Tabip Odası tarafından düzenlenen “Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikaları Sempozyumu”nda sunulmuştur.

19. yüzyılda darüşşifalar finansman krizine girmiş ve her çeşit hastanın tedavi edildiği kurum imkanlarını yitirmeye başlamıştır. Son döneminde evinde bakılamayan ve kimsesiz akıl hastalarının; Bursa, Edirne, Manisa, Süleymaniye gibi mekanlarda tecrit ile ikameti sağlandı.

Evi, ailesi ve imkanı olan Osmanlıların tabibin eve çağrılmasını tercih ettiğini, darüşşifaların daha çok kimsesiz hastalara ve yolculara hizmet verdiğini paylaşan yayınlar vardır.

Kadınların hastabakıcı rolünü üstlenmesi, 19. yüzyılın ikinci yarısına dek tıp uygulamalarının daha komplike süreçleri barındırmaması da bunda bir sebep idi. Anestezi ve asepsi-antisepsi, kanama durdurulması, ameliyatlar ve modern tıbbi alet ve cihazların gelişmesi ile hastane ihtiyacı artmıştır.

Bu süreçte ortaya çıkan gureba hastaneleri ile ve sonrasında belediyecilik kavramının oluşması ile oluşan belediye hastaneleri ile yeni bir dönem başlamıştır. Osmanlı tarihinde ilk gureba hastanesi Edirnekapı Gureba ve Bekar Hastanesi 1837’de kurulmuştur. Edirnekapı Mihrimah Sultan Külliyesi medresesinde hastaların bakıldığı belirtilmiştir.

14 Temmuz 1903 tarihli belgede “Osmanlı Devleti’ndeki hastaneler hakkında bir istatistik çalışması için vilayetlerden yazılı bilgi istendiğini, sivil (mülkiyeye ait) hastanelerin kaç yataklı olduğu, sağlık memurlarının kimlerden meydana geldiği ve yıllık masraflarıyla ilgili bilgilerin yanı sıra mümkün olduğu takdirde hastanelerin birer fotoğraflarının da istendiğini, gureba ya da belediye hastanesi bulunmayan vilayetlerin tespiti” yoluna gidilmiştir.

2 Şubat 1909 tarihli belgede “fakir hastaların bulundukları yerlerde belediye doktorları tarafından tedavi edilmek üzere merkezlerde yardımseverlerin de desteğiyle 5’er 10’ar yataklı birer hastane yapılması kararı alınmıştır.

Fransız ve Osmanlı/Türk İl Özel İdaresi sistemleri arasında, organların sayıları, isimleri, oluşumları, çalışma usulleri, görev ve yetkileri ve kararlarının uygulanması bakımından pek çok benzerliğin olduğu gözlemlenmiş ve Osmanlı/Türk İl Özel İdaresi sisteminin Fransız sisteminden büyük ölçüde esinlendiği Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler tarafından teyit edilmiştir.

Memleket hastaneleri de bu ilk özel idare sistematiğinde illerin kendi bütçeleri ile ürettiği bir modeldir.

Osmanlı’nın son dönemindeki savaşlarla geçen dönem, TBMM Ankara hükümetinin savaş sonrası ekonomik durumu ile birlikte yerelden bir hastane yatırımı imkanlarının zorlanmasına gereksinim sağlamıştır.

Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekâleti’nden yazı içerisinde kolaylık açısından Sağlık Bakanlığı olarak bahsedilecektir.

Memleket Hastanelerinin İl Özel İdarelerinin mülkü olma durumu Özel İdare hastanelerinin Muvazene-i Umumiyeye devri ve 4862 sayılı Kanuna bağlı (1) ve (2) sayılı cetvellerde değişiklik yapılması hakkında Kanun ile 15 Temmuz 1953 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanması ile sona ermiştir.

1953’de Sağlık Bakanlığı hastanesi olacak bu hastanelerin tamamı aynı dönemde kurulmamıştır.

Örneğin Bursa 1862, Adana 1896, Afyonkarahisar’da 1905/1906 tarihinde yapılmıştır.

Sağlık Bakanlığı’nın mekânsal modernizasyon ile bir kılavuzluk yanı sıra mali olarak da genel bütçeden desteklemesi ile yönetimsel olarak homojen bir sağlık ortamı hedeflenmekte idi. Bazı hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na bağlanmasının yanı sıra bazı hastanelerin de genel bütçeden finanse edilmesi sağlandı.

Zonguldak Vilayet Hastanesi ve İstanbul Çocuk Hastanesi gibi hastanelerin yatırım sonrasında Sağlık Bakanlığı tarafından idare edilmesi bunu örnek gösterilebilir.

Sağlık Bakanlığı bütçesi ise 18 Mart 1924 tarihinde müzakereye açıldı. Bakan Refik Saydam’ın konuşmasında Numune Hastanesi’ni görebiliriz;

“Efendiler, memlekette dört yerde Numune Hastanesi vücuda getirmek ve bu suretle memlekette içtimai teşkilâtımızı nazarî bir surette - fakat fevkalâde yüksek değil - klâsik bir şekilde yapmak için içtimai teşkilâtımızın şuabatını vücuda getireceğiz ve bu hastanelerde ebe mütehassısları bulunduracağız ve orada ebe tedrisatı yapılacaktır. Kezalik bu hastanelerde senelerden beri eskiyip de ilmi olmayan veyahut müsaade alıp da şahadetnamesiz çalışan ebeleri toplayıp tedrisata tabi tutarak vilâyetlerde yine ebe olmaya müsait olanları da İstanbul’a gönderip oradaki vilâdethanede bunları iyi bir ebe yapmak için çalışacağız. Bununla beraber bittabi heyeti umumiyesi birden değil, fakat bu suretle esaslı işe başlamak üzere bir programımız mevcuttur ve bütçemizde dâhildir.”

Sağlık Bakanlığı bütçesi müzakerelerinde Zabıt ceridelerinde “Anadolu Numune Hastaneleri” olarak adlandırılan bu sağlık kurumlarının 18 Mart 1924 tarihten itibaren Muvazene-i Umumiyeden yani genel bütçeden finanse edilmesi ve doğrudan Sağlık Bakanlığı’na bağlanması kararlaştırıldı.

Numune Hastaneleri farklı amaçları gerçekleştirilmek üzere kurulmuştur. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde yer alan bir raporda, bu hastanelerin kurulması kararının nasıl alındığına ilişkin şu bilgilere yer verilmiştir:

 “Meclis-i Ali’ce kabul ve tasdik buyurulan 340 senesi bütçesine nazaran Ankara, Sivas, Erzurum, Diyarbekir Memleket Hastaneleri Numune Hastaneleri unvanıyla 1 Mayıs 1340 tarihinde Vekâlet’e devredilmiş ve kadroları Ankara Numune Hastanesi 250, diğerleri 150’şer yataklı olarak kabul edilen bu hastanelerin bilumum tesisatı yeniden temin edilmiştir.”

MEMLEKET HASTANELERİNİN KÜLTÜR-SANATTA YERİ

Nazım Hikmet dizelerinde Memleket Hastaneleri için; “Dahiliye, hariciye, vilâdiye, emrazı sariye, kadın, erkek, çocuk, elli dokuz yataktı memleket hastanesi, fakat yetmiş ikiydi hasta sayısı. Yerde yatıyordu fazlalık ve ikişer hasta vardı bazı karyolalarda...” demişti, “Memleketimden İnsan Manzaraları” kitabında.

47 yıl kadar Bursa Memleket Hastanesi’nin kurulduğu bina; yataklı tedavi gören bir hasta üzerinden anlatılan Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun 2021 yılındaki “Dermansız” filmine de konu olmuş idi.

KAYNAKLAR :

*Dr., İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik doktora öğrencisi

 


Bu İÇERİĞİ Paylaş!