Gezi ve Sokak Sağlıkçıları Paneli


  • Mart 17, 2014
  • 3302



Tıp Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Gezi ve Sokak Sağlıkçıları” paneli 13 Mart 2014, Perşembe günü Taxim Hill Otel Konferans Salonu’nda yapıldı. Panelde açılış konuşmasını Oda Başkanımız Prof. Dr. Taner Gören yaptı. Dr. Gören: “Gezi süreci toplumsal olayların olağanüstü hal olarak kabul edilmesi gerektiğini, toplumsal olaylar sırasında her an beklenmedik sağlık sorunları yaşanabileceğini, insanların acil sağlık hizmetine ihtiyaç duyabileceğini bir kez daha gözler önüne serdi. Yaşanan olaylar sırasında doktorlar olarak hiç sorgulamadan yardım elimizi uzattık. Kendiliğinden bir acil sağlık hizmeti sunumu gelişti. Ne yazık ki sağlık hizmeti sunulması konusunda devletin hemen hemen hiçbir tedbir almadığını gördük. Gezi olaylarının ilk gecesinde Sağlık Müdürü’yle Taksim’de ciddi sağlık sorunları yaşandığını, olayların gelişeceğinin görüldüğünü sağlık hizmetlerini birlikte koordine etmemiz gerektiğini konuştuğumda bana her şeyi organize ettiklerini, her türlü sağlık hizmetini verebileceklerini söyleyemedi. Olması gereken sağlık hizmeti verilemediği gibi ardından bizlere karşı bir suçlama kampanyası başlattı Hükümet. Son çıkartılan Torba Yasa’yla da gerekli anlarda, acil sağlık hizmeti ihtiyacı olanlara yardım etmemiz suç olarak nitelendi, adeta hekimlik yaptığımız için cezalandırılmaya çalışıldık. Belli ki niyet son derece kötü ve önyargılı. Bugün burada olağanüstü durumlarda sağlık hizmeti verme halini çeşitli yönleriyle değerlendireceğiz” dedi.
Panelin moderatörlüğünü Oda Genel Sekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu yürüttü. Panelde Sağlık Bakanlığı’nca (yine Gezi olayları sırasında yürüttükleri acil sağlık hizmeti çalışması sebebiyle) haklarında görevden alma davası açılan Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Selçuk Atalay, Taksim Dayanışması’ndan Mimar Mücella Yapıcı ve İstanbul Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu’ndan Dr. İncilay Erdoğan konuşmacı olarak yeraldılar.

Dr. Ali Çerkezoğlu; “Yaşadığımız süreç bir akıl tutulmasıdır. Ülkemizde acil durumdaki insanlara sağlık yardımı yapıldığı, hastalara yardım edildiği için hekimlere ve sağlık çalışanlarına hapis cezaları öngören yasalar çıkıyor, bu da yetmezmiş gibi tabip odası yöneticileri hakkında, yaralıları tedavi ettikleri için görevden alma davaları açılıyor. Bu durumu olağan bir süreçmiş gibi konuşmamız mümkün değil. Gezi sürecinde hayatını kaybeden gencecik çocuklara bir başsağlığı dilememe inadını sürdürmek de bir akıl tutulması. Haftanın 7 günü Gezi Parkı’nı kapalı tutmak için binlerce polisi görevlendirmek de benzer bir akıl tutulması. Aynı akıl tutulması bu ülkenin nüfusunun yüzde 70’ini düşman olarak görüyor. Benzer bir tutumla Gezi sürecinde hekimlik mesleğinin gereğini yaptıkları için Ankara ve Hatay Tabip Odalarına davalar açıldı. Bizler üzerimizdeki baskılara, çıkartılan yasalara rağmen ihtiyaç duyulduğunda yine hekimlik mesleğinin gereğini yapmayı sürdüreceğiz” diye konuştu.
Ardından “Gezi ve Hekimlik Mücadelesi” adlı kısa film gösterildi.

Video gösteriminin ardından panelistler söz alarak düşüncelerini dile getirdiler.

(Yapılan konuşmalardan satırbaşları):

Mücella Yapıcı: Bu panelde  Gezi sürecinin hasta ve şiddete uğramış insanları adına konuşacağım. Afet yönetimi ve olağanüstü hal yönetimi dünyanın en önemli uğraş alanlarındandır. İşin başı sağlıklı çevreden, sağlıklı yaşam alanlarından geliyor. Toprağın, suyun, oksijenin bırakılmadığı bir yerde yapacak bir şey de kalmaz. Çevreyi, doğayı katleden bu zihniyet devam ederse toplu ölümlerin dahi yaşanabileceği bir noktaya doğru gidiyoruz. Bu gidişe dur diyemezsek, tüm çabalarımıza rağmen geç kalmış olacağız, hele bir afet anında toplu can kayıplarını engelleyemeyeceğiz. Biz Gezi Parkı’nın yokedilmesine sadece ağaçlar kesilmesin diye karşı çıkmadık; Taksim bölgesinde tek sahra hastanesi kurabileceğiniz, tek çadır kurabileceğiniz alandır Gezi Parkı. Bizler bu gidişe engel olmazsak suç işlemiş oluruz. Ama bugün sorumluluklarımızı yerine getirdiğimiz için suç işlemiş sayılıyoruz, suç örgütü kurmuş muamelesi görüyoruz.

Dr. Selçuk Atalay:
13 Şubat 2014’de aldığımız bir yazıyla sağlık birimi kurmak ve işletmekle suçlandığımızı öğrendik; suçlamak için yasada bir zemin aradıkları için böyle tuhaf bir gerekçeyle karşı karşıyayız. Neden suçlu olduğumuzu anlamakta zorlanıyoruz. Gezi sürecinde Ankara’daki atmosferi hatırlayalım. 1544 yaralı saymıştık, bir buçuk ay içinde. Bunların 22’si ağır yaralıydı, 2’si ölümden döndü ve ne yazık ki Ethem Sarısülük polis kurşunuyla öldürüldü. Bize yönelik iddianamede bu tablodan hiç bahsedilmiyor. Böylesi bir tablo içinde sağlık hizmeti verilmeye başlandı. Direnişin ilk günü Kızılay Meydanı’na TTB, Ankara Tabip Odası flamalarıyla girdik, merkezde durduk, kitlelerin yürüyüşü devam ederken Kızılay bir anda gaz bombalarıyla dumana boğuldu. Böylesi bir tablo içinde ilkyardım noktaları sabit ya da mobil kendiliğinden oluşmaya başlandı. Direnişin içindeki hekimler oluşturulan ilkyardım noktalarına koştular, sağlık hizmeti verdiler. İnsanlar bir yandan da fişlenme korkusu yaşıyorlardı. Sağlık hizmetinin niteliği, ulaşılabilirliği yanı sıra güvenliği de aranır haldeydi… Bugün yaşadığımız süreçle ortaya çıkan gerçek şudur: eylemcilere sağlık hizmeti vermek yasaklanıyor. Böyle bir hekimlik anlayışını bize dayatan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Dr. İncilay Erdoğan: Gezi direnişinde kadın kimliğimle, Kürt kimliğimle, Alevi kimliğimle yeraldım ve o süreçte yapabileceğim bir şey vardı; hekimlik. Hekimlik kimliğimle de orada bulundum. Hekimler olarak en kutsal hak olan yaşam hakkı için oradaydık. Yaşama kasteden bir şiddet ve yüzlerce yaralı vardı, onlara yardımcı olmak hekimliğimizin gereğiydi, insanların yaşam hakkını korumak üzere oradaydık. Sağlık sadece bedensel değerlerle tanımlanamaz; sağlık hakkı ve sağlıklı yaşam sağlıklı bir dünyada mümkündür, özgürlüklerle, demokrasiyle, barışla mümkündür. Bu anlayışla 31 Mayıs’tan itibaren Gezi direnişinin içinde yer aldık. Yoğun bir polis saldırısı başlayınca doğal bir refleksle organize olduk, elimizde Talcid şişeleriyle, elimizden gelen imkanlarla acil sağlık hizmeti bekleyen yaralıların yardımına koştuk… Hekim olarak da insan olarak da omuzlarımızda büyük bir sorumluluk var. Bu sorumluluğu hissetmeye ve gereğini yapmaya devam edeceğiz.


Bu HABERİ Paylaş!