Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi Bilimsel Konseyi Toplandı
- Ocak 26, 2012
- 3450
Bilindiği üzere 2 Kasım 2011 tarihinde çıkarılan 663 sayılı KHK, uzmanlık eğitimine, üçüncü basamak sağlık hizmetlerine, şef ve şef yardımcısı ve baş asistanların yanı sıra araştırma faaliyetlerine darbe niteliğinde olmuştu. Bu çerçevede İstanbul Tabip Odası olarak “663 sayılı Kararname’nin Eğitim ve Araştırma Hastanelerine Yönelik Sonuçları” başlığında eğitime ve eğiticilere etkileri ve buna karşı yürütülecek hukuksal ve kitlesel mücadele yöntemlerinin tartışıldığı Bilimsel Konsey Toplantıların bir diğeri Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Prof. Dr. Mazhar Osman Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
24 Ocak 2011 tarihinde ve yaklaşık 50 klinik şefi, şef yardımcısı ve başasistan, uzman ve asistan hekimin katılımıyla gerçekleşen toplantıya İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Fethi Bozçalı, Odamız Sağlık Politikaları Komisyonu Üyesi Dr. Güray Kılıç ve Odamız Hukuk Bürosu’ndan Av. Oya Öznur katıldı.
Hastane temsilcimiz Dr. Ejder Akgün Yıldırım’ın sorumluluğunda gerçekleştirilen toplantıyı Doç. Dr. Baki Arpacı yönetti. Toplantı, İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören’in açılış konuşmasıyla başladı ve Sağlık Politikaları Komisyonu Üyesi Dr. Güray Kılıç’ın ön sunusuyla devam etti. Ardından, katılımcıların katkı ve önerileri bölümüne geçildi.
Katkı ve tartışıma bölümünde:
2 Kasım 2011’de yayınlanan KHK sonrası eğitim-araştırma hastanelerinde birçok alanda belirsizlikler yaşandığı; 27 Aralık genelgesiyle sorunun çözülmediği, başhekimlerin eğitici atama yetkilerinin olmadığı, buna rağmen yasal dayanaktan yoksun halde atamalar yaptıkları, daha önce her bir birimden sorumlu şef bulunurken yeni durumda bir çok birimin tek bir eğitmene bağlandığı, bu koşullarda ise işlerin doğru dürüst yürütülemediği, hem eğitim hem de idari açıdan oldukça sıkıntılı bir dönem yaşandığı anlatıldı.
Bu düzenlemelerin Kanun Hükmünde Kararname çıkarılarak yapılmasının oldukça manidar olduğu, sadece olağan dışı dönemlerde başvurulan bu yöntemin, ulusal sağlık sisteminin temel öğelerini kökten değiştiren bir Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yasası biçiminde tezahür etmesinin normal bir dönem yaşamadığımız anlamına geldiği yorumları paylaşıldı.
Sağlık Bakanlığı’nın, hekimlerden iki aylık ayrıntılı çalışma programı hazırlamalarını istediği, buna göre hastalara randevuların Ankara’dan merkezi olarak verileceği, anlık değişen programlara rağmen iki ay gibi uzun bir sürede tüm çalışma anlarının önceden belirlenmesinin oldukça güç olduğu, zaten mevcut işleyişe de uygun olamayacağı anlatıldı. Aslında bu sistemin bir nevi bant sistemi olduğu, sağlık çalışanlarının çalışma koşullarını ağırlaştıracağı, özlük hakları gerileteceği, moral değerleri çökerteceği, dolayısıyla kabulünün mümkün olmadığı belirtildi.
Performans sistemi ve bu sistemin dayattığı; çok hasta bakma, çok işlem yapma dayatmasının çekilmez hal aldığı, gelen hastalara yersiz tetkik istemlerinin arttığı, hastalara nitelikli sağlık hizmeti verilemediği dile getirildi.
Performans sistemine başta kayıtsız kalındığı, özellikle asistan hekimlerin üstünde yürütülen yetersiz zamanda çok hasta bakma olaylarının artık en kıdemli hekimi de rahatsız ettiği, performansa dayalı ücretin mesleki bağımsızlığı zedelediği, hekim kimliğini zedelediği, çalışma barışını ortadan kaldırdığı örneklerle anlatıldı.
Çalışanlar olarak sadece insanca yaşanabilecek bir ücret ve çalışma koşulları istediklerini, bunun için özel sağlık kurumlarında çalışan hekimler de dahil olmak üzere ortak davranılması gerektiği çağrısı yapıldı.
Gelinen noktada tüm sağlık çalışanlarının güçlü, isteklerini kabul ettirebilecek bir karşı duruş sergilemesi gerektiği, Tekel işçilerinin mücadelesindeki gibi her türlü baskıyı göğüsleyecek eylem ve etkinlikleri geliştirme zamanının geldiği görüşü dile getirildi.
Odamız Hukuk Bürosu’ndan Av. Oya Öznur ise, İstanbul Tabip Odası’na şef, şef yardımcısı ve başasistanların dava için vekalet vermesiyle yasal sürecin başlatıldığını, sürecin devam ettiğini, 27 Aralık genelgesiyle birlikte başhekimlerin eğitim görevlisi atamaları yaptığını, bu durumun da dava konusu edileceğini, böyle bir durum için tebligat alanların İstanbul Tabip Odası’na başvurmasının uygun olacağını, diğer uzman ve asistanların da dava sürecine müdahil olabileceğini aktardı.
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören ise toplantı sonunda yaptığı konuşmada; sorunları yerinde dinlemek, çözüm önerilerini kayıt altına almak ve geleceği birlikte kurmak için bu toplantılar dizisine başladıklarını, bu toplantıların sonucunda Mart ayının ikinci yarısında tüm eğitim-araştırma hastanesi temsilcileriyle geniş bir toplantı yapacaklarını, eğitim ve araştırma hastanelerinde yetişmiş bin yedi yüze yakın eğiticinin bir günde yok sayıldığını, emeklerinin heba edilmek istendiğini, buna karşın yasal süreç başta olmak üzere her türlü karşı duruşu kararlılıkla sergileyeceklerini belirtti.