DSÖ GENEL MERKEZİ GRİP PROGRAMI PANDEMİ HAZIRLIK KOORDİNATÖRÜ PROF. DR. HANDE HARMANCI RÖPORTAJI


  • Ağustos 25, 2010
  • 2526

SORU: AH1N 1 PANDEMİSİ FAZLA MI ABARTILDI?

Dünya Sağlık Örgütü’nün içinde değişik hastalık sistemlerine ilişkin bölümler var. Bulaşıcı hastalık birimleri ise ayrı çalışıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün yardımını isteyen bölümler genellikle yerel ölçekli hastalıklar oluyor. Örneğin Afrika gibi bir ülkede ebola ya da kolera salgını olduğunu düşünelim. Dünya Sağlık Örgütü böyle durumlarda çeşitli birimleri ile oraya yardıma gider. Ancak bu hastalıkların ortak özelliği kısa süreli olmasıdır. Yani birden patlarlar çok sayıda insan hastalanır, sonrasında bu durum 3-7 haftada gibi bir zaman dilimde genellikle kontrol altına alınır. Durum iyileşmeyle de sonuçlanabilir, ölümle de. Dünya Sağlık Örgütü de hastalık kontrol altına alındıktan sonra kendi ekipmanlarını ve desteğini geri çeker, artık ülke kendi olanaklarıyla mevcut hastalıkla uğraşmaya devam eder.

Fakat bu pandeminin özelliği bütün dünyayı sardı.

Dünya Sağlık Örgütü ile çalışan laboratuarlar ilk defa bu salgının virüsünü, hastalığın başında tanımladı. Dünya Sağlık Örgütü, zaten kuş gribinden bu yana bütün dünyadaki laboratuarlar ile alarm halindeydi ve bütün gelen virüs izlem sistemlerinden herhangi yeni bir virüs çıkıyor mu çıkmıyor mu diye takip ediyordu. Dediğim gibi en çok korkulan da Kuş Gribi H5N1 idi. Rehberlerimize, büyük olasılıkla pandemiyi H5N1’in yaratacağını söylüyorduk. Bunu söylerken başka virüslerin de buna sebep olabileceğini düşünüyorduk, nitekim de öyle oldu.
Şimdi sorunuza dönecek olursak pandemi abartıldı mı abartılmadı mı? Unutmamak gerekir ki DSÖ olarak ilk defa ileriye yönelik bir pandemiyi izliyoruz. Referanslarımız hep 1918–1919 küresel salgınları. Ve bu salgınla ilgili tahminler çok değişik. Kesin rakamlar elde edilmiş olmadığı için büyük bir aralık ortaya çıkıyor. Fakat 20 milyondan 100 milyona kadar insanın 1918 gribinde öldüğüne ilişkin yayınlar var. Dolayısıyla bunun ortası 40–50 milyonu kabul etseniz bile olağan üstü büyük bir rakam. O günlerin gazetelerinden kitaplarından elde edilen bilgiler, bu salgının, ülkelerin toplumsal ve sosyo ekonomik yapılarında çok büyük ölçekte zarar verdiği yönünde. Tabi bütün planlar ona göre yapıldı. Şimdi planlar en kötüye göre yapılıp da gerçekleşen senaryo en kötüsü olmayınca herhangi bir sağlık kuruluşu bu Dünya Sağlık Örgütü olabilir herhangi bir ülkenin sağlık bakanlığı da olabilir elbette ki eleştiri alacaktır. Çünkü bir miktar kaynağı mobilize etmiştir. Aşı, maske gibi… Örneğin Fransa en fazla maske stoklayan ülkelerden biri. Amerika deseniz öyle. Tüm bunlar halk sağlığı için yapılan önlemler. Fakat umulandan daha hafif bir salgın olduğu için eleştiri alınıyor. 
Ama durum böyle olmayabilirdi daha kötü bir salgın olabilirdi. O zaman da neden önlem almadınız diye eleştiri alınırdı. Bu çok hassas bir denge hakikaten. Sağlık politikalarını belirleyen grupların ulusal ya da uluslar arası ölçekte tam dengeyi tutturmaları zor. Çünkü virüsü tam kontrol edemiyorsunuz.
Şimdi bazı kesimler keşke daha şiddetli bir virüs olsaydı mı diyeceğiz diyor. İyi ki olmamış ki belki biraz fazla abarttınız eleştirisi yeterince yapmadınız eleştirisinden daha iyidir.

SORU: DOMUZ GRİBİ AŞISINDAN SONRA AŞI KAVRAMI TARTIŞILIR OLDU.
BU YARATILAN SPEKÜLASYONLAR AŞI KAVRAMINA DARBE VURDU MU SİZCE?

İnşallah vurmamıştır. Benim endişem Türkiye’de bu aşı çevresinde gelişen tartışmalarla birlikte kamuoyunun aşıya olan güvenin zedelenmesi riskinin ortaya çıkması. Türkiye aşılamayla ilgi bütün çalışmalarını son 50- 60 yıldır dişleriyle tırnaklarıyla kazıyarak tüm sağlık ocakları, hemşireler, ebeler, doktorlar özellikle temel sağlık hizmetleri olarak yapmıştır. Türkiye’deki bağışıklama hakikaten bir başarı öyküsüdür. İnsanlar artık çocuklarını sağlık ocaklarına kendileri getiriyor aşı yapılması için. Ben çok geçmişleri bilmiyorum ama benim göreve başladığım yıllarda bile ikna etmek için kent merkezlerinde ya da kıyılarında ikna etmek için çok uğraştığımızı biliyorum. Yapılan bu çalışmalar ve sonuçları her hükümetin, her insanın kazanımıydı.
Siz herhangi bir nedenle aşıyı alıp bunun sonuçlarını nereye gideceğini bilmeden o aşıyı kötülerseniz, ondan sonra insanların kafasında oluşabilecek olan bu güvensizliği nasıl ortadan kaldırabilirsiz. Çok çok önemli bir nokta bu söylediğiniz. Hadi bu pandemik aşı olunmasın diyelim ama insanları aşıdan soğutmaya yönelik açıklamaların yapılmaması lazım. Çünkü aşı herhalukarda elimizdeki bulaşıcı hastalıklarla mücadelede en güvenilir yöntem. Yani bütün ilaçlardan yan etkisi daha düşük biyolojik etkenlerdir aşılar. Dolayısıyla bu söylediğiniz çok önemli. Umarım oralara kadar gidip halkın güveni sarsılmamıştır bu süreçte.

SORU: DÜNYADA DA AH1N1 AŞISI BU KADAR TARTIŞILDI MI?

Bu süreçte yakından izlediğim ülke Türkiye oldu. Fakat tabii toplumların genel kişilikleriyle alakası olması lazım. Bu kuzey Avrupa ülkelerinde hemen hemen her zaman olduğu gibi bir olay çıkmadan insanlar gidip aşılarını oldular. Almanya’da ilk zamanlarda oldu. Politikacılara farklı aşı olacak halka farklı aşı olacak dendi ama sonra bu da düzenlendi. Fransa’nın yönetilmesi zor bir ülke olduğu söylerler. Genel olarak halkın hükümet uygulamalarına karşı bir muhalefet olduğu söylenir. O nedenle orada biraz talep azdı sanırım.
Ama bütün büyük ülkeler bir sonraki pandemi için çok miktarda aşı stoklamayı tercih etti. Bu bir riskti çünkü virüs değişebilirdi. Aşının yapılması 4–6 ay sürüyor. Altı ayın sonunda virüs bir mutasyona uğrayıp yeni virüs bütün dünyayı sararsa eğer bu aşılar elde patlar. Bunu ülkeler biliyorlardı. Pandemi umulandan hafif olabilirdi nitekim öyle oldu. Mesela bazı gelişmiş ülkeler pandemi H5N1’den çıkabilir diye H5N1 aşısını milyonlarca doz alarak yüksek güvenlik önlemleri altında dağlarına stokladılar. Bu aşılar kamu parasıyla alınıyor çünkü halk sağlığı için politik kararları önceden almanız gerekiyor. Şimdi H5N1 aşısı alanların aşılar ellerinde patladı diyebiliriz. Peki, bundan sonra ne yapacaklar H5N1 süresi bitinceye kadar ellerinde tutacaklar o süre içinde H5N1 ile ilgili bir salgın çıkarsa kullanacaklar yoksa ancak yüksek riskli mesela hayvanlarla uğraşanlara uygulayacaklar. Fakat öyle toplumsal bir aşılama yapılması gerektirecek bir durum yok şu anda.
Dönersek eğer hiçbir ülkede bu kadar tartışıldı mı? Tabii, tartışıldı. Fakat önceden anketler yapan, kamuoyu yoklaması yapan ülkeler oldu. Sağlık çalışanlarının şu kadarı kabul edecek, şu kadarı etmeyecek gibi bilgi akışları oldu. İnsanlar politikalarını, mesajları ona göre değiştirdiler. Hedef gurupları değiştirdiler, böylece bu işin üstesinden gelmeye çalıştılar. Benim gördüğüm, politik olarak tutarlı mesajlar veren ülkelerde çok önemli sorunlar çıkmadı.

SORU: BU SÜRECİN YÖNETİMİNDE SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN DAVRANIŞLARINI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?

DSÖ açısından bakmak lazım. Bir Türk vatandaşı olan Hande Harmancı var bir de DSÖ’ nün grip bölümünde çalışan Hande Harmancı var. Bu iki kimliğimi birbirinden ayırmam mümkün değil şu anda size cevap verirken. Onun için şöyle söyleyebilirim DSÖ 1999 yılında ülkelere yardımcı olmak, kendi ulusal planlarını yapmaları için ilk pandemi hazırlık rehberini yayınladı. Bunun ikinci revizyonunu 2005 yılında, üçüncüsünü ise 2009 yılının nisan ayında yaptı. Bu rehberler doğrultusunda ülkeler hazırlıklarını yaptı. Çünkü 40 yıldır bir pandemi olmamıştı artık bekleniyordu. Pandemiler 10 ila 40 yılda bir oluyor. Her yüz yılda iki üç pandemi görülüyor. Biz bunun hazırlıklarını yaparken pandemi 2009 yılında geldi.
2005 yılında biliyorsunuz Kuş Gribi olayı patlak verdi. Türkiye’de yine 2005’in son ayı 2006’nın ilk ayında bu olaylardan payını aldı. Kuş Gribi’nin patlama yaptığı dönemlerde, sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer hesabı bu griple sarsılan ülkeler daha sonraki pandemi hazırlıklarını çok ciddiye aldılar. Sistemlerini çok güzel kurdular, Türkiye’de buna dahil.

Çok erken dönemde hemen 2005–2006 döneminde ulusal planlarını hazırladılar ve yayınladılar. Çünkü Ulusal Plan’ın hazır olup bakanın ya da müsteşarın rafında durması yetmiyor. Planın bütün sağlık sistemine doğru yayılması lazım. İllere, ilçelere, grup başkanlıklarına gibi. Şimdi Türkiye’de Ulusal Planı’nı yanılmıyorsam 2006 yılında yaptı. Yanılmıyorsam diyorum çünkü ben genel merkezdeyim, Türkiye daha çok Avrupa Ofisi ile çalışıyor. Sırf bana gelen sınırlı haberlerde iki üç il ve yerel bölgelerde egzersizler yapıldığını duydum. Egzersiz ne demek? Yapılan bu planı, olay olmuş gibi yürürlüğe sokuyorsun bir simülasyon tarzında bütün bağlantıları işletiyorsun. Bu çok önemli bir şey. Bu Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği şeylerden biriydi. Önce planınızı yapın sonra planınızı test edin, bu testler doğrultusunda revizyonunuzu yapın. Türkiye’nin bunu yaptığını biliyorum. Ancak, son revizyona sanırım giremediler çünkü pandemi geldi. Fakat bu egzersizler doğrultusunda planlarını uygulamaya koyduklarını da biliyoruz. Yani bu pandemiden önce bütün illerden müdürlerini çağırıp toplantılar yapıldığını, bir pandemi bilim kurulu oluşturduklarını biliyorum. Bütün bunlar DSÖ açısından yapılması gereken hareketlerdi ve bunlar yapılmış.
Pandemi başladıktan sonra planlama bitti artık, planlamadan yanıta geçiyorsunuz. Olaya bir yanıt oluşturuyorsunuz. Olay ne pandeminin Türkiye’de görülmeye başlamış olması. Mesela Türkiye’nin yaptığı şeylerden en önemlisi, Dünya Sağlık Örgütü’ne karşı çok açık bir politika izledi. İlk vakasının resmi olarak bildirilmesi açıklığınızın çok önemli bir göstergesidir. İlk vakayı Türkiye DSÖ’ye, 24 saati geçmeden bildirdi. Bu da takdir alan bir şeydi DSÖ nezdinde.

Ondan sonrada bütün yapılan işlerden bizim haberimiz oldu. Uluslar Arası Sağlık Tüzüğü kapsamında gereken bütün koşullar yerine getirildi.
Uluslar Arası Sağlık Tüzüğü, üye ülkeleri bağlayan iki tüzükten bir tanesidir. Birisi tütün kontrolü ile ilgili anlaşmadır diğeri Uluslar Arası Sağlık Tüzüğü bütün bu bulaşıcı hastalıklar veya halk sağlığını risk altına sokabilecek uluslar arası olaylarla ilgili olarak ülkelerin yükümlülüklerini belirler. Dolayısıyla, Türkiye bu Uluslararası Sağlık Tüzüğü’ne uygun bir şekilde davrandı. Tüzüğe uymanın dışında neler yaptığına bakacak olursak. Örneğin, bu aşı meselesi ortaya çıktığı zaman virüsün tipi belirlendikten ve pandemiyi yapan virüs ortaya çıktıktan sonra hızla aşı çalışmalarına başlandı dünyada. Sağlık Bakanlığı da aşı anlaşmaları yapmaya başladı.
Bu virüs bu kadar hafif olmayabilirdi. Eğer daha şiddetli bir virüs olsaydı o zaman insanlar bu aşının değerini çok daha iyi anlarlardı. Fakat hakikaten bunu bilmek için zamana ihtiyacımız var. Ama sıfır noktasındayken 6 ay sonrasını ön görüp, bu hafif bir virüs olacak biz bundan çok fazla almayalım, idare edelim biraz da para arttıralım gibi bir şeye girmek çok kolay değil. Mesela ailenizi düşünün 10 kişiyseniz ve 10 tane aşı alma olanağınız varsa onunu da alırsınız. Ama 10 tane alacak gücünüz yoksa tercih kullanmaya başlarsınız. Kime yapalım en küçük bebeğe yapalım, yaşlıya yapalım, hastaya yapalım ya da eve para getirene yapalım gibi. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar fazla korumaya çalışırsınız ailenizi. Sanırım bakanlığın yaptığı da bu oldu. Bu virüsün tipini bilmiyoruz, öldürücülüğünü bilmiyoruz, mümkün olan en yüksek sayıda ülkemizi aşılayalım dediler. Örneğin İsviçre büyük olmasa da zengin bir ülke, tüm nüfusu için aşı stokladı. İngiltere’nin de, Amerika’nın da o doğrultuda yapıldığını biliyorum. Türkiye Sağlık Bakanlığı’nın da yaptığı bu doğrultuda oldu.


SORU: DÜNYA SALGIN ÖRGÜTÜ SALGIN KARARINI NASIL ALIYOR? SEVİYESİNİ HANGİ KRİTERLERE GÖRE BELİRLİYOR?

Şimdi, salgın ne demek? Bir hastalıkta beklenenden daha fazla vaka görülmesidir. Sizin çalıştığınız ilde bir sene 5 kolera hastası görülüyorsa ve bu her yıl görülüyorsa bu salgın değil. Ama bir yıl beşten fazla görülmeye başlanıyorsa o zaman bu durumun sizi alarme edip salgın olup olmadığını araştırmanız lazım. Şimdi her bulaşıcı hastalık için salgın tanımı yok. Fakat grip için bir küresel salgın tanımı yapılmak zorunda kalındı. Neden, çünkü hakikaten eğer şiddetli bir hastalık olsa herkesi öldürecek, Uluslar Arası Sağlık Tüzüğü’ne göre ülkelerin birbirlerini haberdar etme yükümlülükleri var. Buna hazırlık yapmakta karmaşık bir şey. Ulusal hazırlık planlarını hazırlamak gibi… O nedenle Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel grip programı üye ülkelere yardımcı olmak amacıyla 1999 yılında ilk rehberini hazırladı. 2005 ve 2009’da bunun revizyonu hazırlandı. Şimdi bu rehbere göre bu iş o kadar karmaşık ki ülke bazında. Planlama ve koordinasyonda yapılması gerekenler, medya ve halkla ilişkiler konusunda yapılması gerekenler, gözlem ve hastalık izleme ile ilgili yapılması gerekenler gibi 5 ayrı komponentte yapılması gerekenler belirtildi bu rehberde.

Ülkelerin istediği ise şuydu, biz bu 5 ayrı komponentte birçok değişiklik yapacağız kendi sistemimiz içinde. Fakat bunları nasıl bir zaman doğrultusunda yapalım. Bize öyle noktalar verin ki mesela şuraya kadar bütün bunlar bitmiş olsun. Birinci aşamaya kadar şunlar bitmiş olsun, ikinci aşamaya kadar bunlar bitmiş olsun gibi, ülke hazırlıkları içinde, planlamaya yardımcı olmak açısından. Şimdi Dünya Sağlık Örgütü’nün ilk rehberleri bu doğrultudaydı. Mesela birinci fazın sonunda bunları bitirmiş olun, ikinci fazın sonunda şunları bitirmiş olun. Fakat bunların ne kadar işleyip işlemediği test edildikçe anlaşılıyor. Nihayetinde bu 6 fazlı pandemi sisteminin ilk üç fazında yapılacakların birbirinden çok farklı olmadığı anlaşıldı. Hazırlık fazları olarak son revizyonda ele alındı. Faz 4’ün çok önemli olduğu anlaşıldı. 5 ve 6’nın daha çok coğrafi yayılımla alakalı olduğu görüldü.
Burada salgını tanımlamaya karar verdik. Küresel salgın dememiz lazım. Niye çünkü küresel salgın dediğiniz anda ülkelerin kendi planları çerçevesinde yapmaları gerekenleri aktive etmeleri şansını veriyorsunuz. Bazı ülkeler Dünya Sağlık Örgütü’nün faz ilanlarına göre kendi ulusal planlarını aktive etme kararı alıp, planlarına onu koymuşlardı. Mesela Dünya Sağlık Örgütü faz 5 dediğinde A ülkesi kendi ulusal stoklarındaki tamiflularını ulusal stoklardan bölgesel stoklara aktaracak. Çünkü o faz 5 ilanıyla bir düğmeye basıyorsun. Ulusal politikaları oraya bağlıyorsun. Dolayısıyla o açıdan önemi vardı bu faz ilanlarının.

Faz 4’te bizim açımızdan en önemli değişiklik son revizyonda yapıldı: Faz 4’ün direk olarak insandan insana kalıcı toplum içi bulaş olduğunun kanıtlanmış hali demek oluyordu.
Faz 4 ne demek? Şimdi yeni bir virüs var. Yeni virüs hayvanlar arasında var ama insanlara yeni geçmiş. İnsana yeni geçtiği anda insandan insana bulaşıp bulaşmayacağını henüz bilmiyoruz. Çünkü insana kendisini adapte etmesi lazım virüsün. Dolayısıyla, bir virüs bir iki kişide kalırsa yani uzun bir zincir oluşturmazsa o zaman toplum içi yayılım demiyoruz. Bunu yaptığı anda pandemi ortaya çıkıyor çünkü. Bir kişiyi öldürüp ikinci kişiye geçip onu hastalandırıyor ve orada bitiyorsa o da pandemi olamaz çünkü virüs ortadan kalkıyor. Şimdi bu faz 4 buna bağlandı. Kalıcı toplum içi yayılım gösterme durumuna. Bu çok önemliydi. Bunu ilan etti Dünya Sağlık Örgütü. Sanırım ilk 24–25 Nisanda yaptığı ilanla, uluslar arası halk sağlığı açısından acil durum olan faz 4 ilan edildi. Şimdi bundan sonrası artık zamanla alakalı bir durumdu. Medyanın ve kamuoyunun eleştirdiği konulardan biriydi bu. Bu o kadar şiddetli bir salgın değildi neden faz 6 ilan etti Dünya Sağlık Örgütü dendi. Bir süre bunları cevapladık biz. Ancak faz altının şiddetle alakası yok. Faz beş ve faz altı bundan sonra coğrafi yayılımla alakalı ölçütlerle ortaya çıktı. Asıl önemli olan faz 4’ün ilan edilmiş olmasıydı. Çünkü faz 4 bize diyor ki bakın bu virüs şekil değiştirdi artık insandan insana bulaşıyor. Bundan sonra A ülkesinden B ülkesine gitme hızı sadece o ülkeden bu ülkeye birinin gitmesiyle alakalıdır. Ve toplum içi yayılma olmasıyla alakalıdır. Yani bu grip için faz 6 ilanı pandeminin ilanı anlamına geldi. Fakat faz 6 baktığınızda derki en az iki DSÖ bölgesinde hastalığın görülmesi gerekmektedir. Yani bunlar coğrafi yayılımla alakalı tanımlar olarak ortaya çıkar. Bu şiddetle alakalandırılmaya çalışıldı ama hiçbir zaman bu rehberde şiddetle alakalı bir ölçek getirilmedi.

SORU : BU AYLARDAN SONRA AŞI GEREK YOK, SALGIN BİTTİ ŞEKLİNDE GÖRÜŞLER VAR. KATILIYOR MUSUNUZ?

Salgının beklenenden çok fazla kişide hastalığın görülmesi demek olduğunu söylemiştik. Dolayısıyla bu salgının bittiğini söyleyebilmek için geçen sene bu dönemde grip ve benzeri hastalıklardan ortaya çıkan vaka sayısı yada ölüm sayısıyla bir karşılaştırma yapmak lazım. Olayın bir süre ilerlemesi ve arkada kalması gerekir. O nedenle ileriye yönelik, gerçek sayılarla karşılaştırma yapamıyoruz. Bildiğim kadarıyla Sağlık Baklanlığı’nın izlem sistemleri var. Sağlık ocaklarından ve hastanelerden topladığı sayılara göre grip ve benzeri hastalık sayılarını grafiklerde işaretleyerek salgının neresinde olduğumuzu izliyorlar. Son haftaları bilmiyorum ama bir ay önce DSÖ ekibi ve Avrupa Hastalık Koruma ve Kontrol Merkezi ile kontrole geldiğimizde salgın grafiğinin hala yukarı doğru net çıkışını gördük. Ancak çıkacak en tepeye ulaşacak, sonra geri dönecek aşağı doğru inecek ki siz o zaman salgının tepe noktasını aştık diyebilesiniz. Ancak buna da güvenmeniz için biraz gözlemlemeniz ve tepeye doğru yeniden hareketlenmediğini görmeniz lazım. Dolayısıyla salgın bitti artık demek sokaktaki herhangi birinin söyleyeceği kadar kolay bir şey değil. Önümüzde hala uzun bir kış var. Dolayısıyla risk bitmiştir kesin olarak diyemeyiz bunu söyleyebilirim. Bundan sonra da bu hastalığı görmeye devam edeceğiz. Sayısı azalmış olabilir, azalacak da olabilir bundan sonra. Ancak bu virüs çok hareketli bir virüs her an uyanık olmak lazım.

Şimdi aşıya dönecek olursak bir tarafta çok da karakterini bilmediğimiz bir virüs var. Nisandan bu yana 8 ay geçti, izledik. Onda da farklı görüşler var. Mesela Meksika’da ki hastalık daha ağır gibi seyrediyordu. Bu taraflara geldikçe daha hafifledi. Şimdi bir tarafta hala izlediğimiz, tipini çok da tarif edemediğimiz, yüzde yüz güvenilirlikle bu hastalık böyledir ve böyle gidecektir diyemediğimiz bir hastalık var öte yanda da çok güvenli olduğunu bildiğimiz bir korunma yöntemi var elimizde, aşı. Dünyada yüz milyondan fazla kişiye yapıldı ve son derece düşük bir yan etki profili var, son derece güvenilir, son derece etkili bir korunma yöntemi. Şimdi niye bu riski alır insanlar ben bunu anlamıyorum. Tabii kişisel bir karar ama bu kişisel kararı niye aşıdan yana kullanmıyorlar bunu anlamam mümkün değil. 

SORU : ÖNÜMÜZDEKİ YIL YAPILACAK MEVSİMSEL GRİP AŞISINDA H1N1 VİRÜSÜNÜN DE OLACAĞI SÖYLENİYOR. BİZİM AH1N1’DEN KORUNABİLMEK İÇİN MEVSİMSEL GRİP AŞISINDAN OLMAMIZ GEREKİYOR MU?

DSÖ’ nün önceden beri yaptığı bir uygulama var. Yılda iki defa uzman kurullar toplanır ve o senenin aşı şekline karar verilir. Çünkü birden fazla grip virüsü dolaşır dünyada ve kuzey yarımkürenin ve güne yarımkürenin kış mevsiminde hangi virüs daha çok dolaşıyorsa bu uzman kurul o yönde endüstriye öneride bulunur. Derki: dünyadaki genel dağılıma göre bu seneki aşının içine şunu şunu koymanızı öneriyoruz. Ve bunun üzerine endüstri bunu alır ve o doğrultuda o senenin aşısını hazırlar. Ve nitekim güney yarımkürenin mevsimsel grip aşısı hazırlandı ve içinde H1N1 aşısı var. Kuzey yarımkürede de olacağını düşünmek lazım.

Şimdi bunu kenara koyarak eğer bu geçtiğimiz yüzyıl içindeki salgınlara bakacak olursak şöyle bir eğilim var. Pandeminin olduğu sene mesela 1918–19 senesine vakalarda ve ölüm sayılarında büyük bir pik yapmış. Fakat ondan sonraki beş altı kış mevsiminde normalde beklenenden daha önceki yıllara göre daha yüksek sayılarda vakalara ve ölümlere rastlanmış. Bu sayılardan yola çıkılarak şöyle düşünülebilir, pandeminin etkisi azalarak mevsimsel gribe dönmüş ve bir sonraki pandemiye kadar aşağı yukarı o civarda seyretmiş. Bütün pandemilerde de bu gözlenmiş. Dolayısıyla bunda da bizim geçmişe bakarak yaptığımız çıkarsama bu. Bu pandemi bütün ülkelerde beklenenin çok üstünde seyretti. Bundan sonra beklediğimiz bir sonraki kış mevsiminde de bu kadar olmasa bile beklenenin üstünde bir salgınla karşı karşıya kalacağız ve büyük olasılıkla yine H1N1 olarak ortaya çıkacak bu vakaların çoğu. Ondan sonra ki kış biraz daha azalacak, ondan sonraki kış biraz daha ve sonra mevsimsel grip seviyesine aşağı yukarı ulaşacağız. Ve büyük olasılıkla H1N1 virüsü de mevsimsel grip etkeni olarak dünyada dolaşmaya bir sonraki pandemiye kadar devam edecek.

SORU : DSÖ’ NÜN BU AŞILARI İLAÇ FİRMALARINA ZORLA YAPTIRMIŞ OLDUĞUNA VE BU ZORLAMADAN DOLAYI BU PANDEMİ İLANI YAPILDIĞINA DAİR SÖYLENTİLER VAR. BU KONU HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

DSÖ, kendi arka bahçesinde aşı üreten laboratuarları yok. DSÖ halk sağlığı ile ilgili kararlar alırken eğer işin içinde çeşitli malzemeler varsa aşılar gibi, ilaçlar gibi, şırınga gibi diğer malzemeler gibi tabii ki endüstri ile çalışıyor. Endüstri derken kamu kuruluşları da olabilir özel kuruluşlar da olabilir. Çalışma derken, az önce söylediğim gibi aşı üreten firmalar DSÖ’ ne bakarlar hangi aşı üretelim diye. Ve Dünya Sağlık Örgütü ile çalışan laboratuarlardan gider bu aşının virüsü. Tohum virüs dediğimiz virüs, onlardan endüstriye gider ve onlar da kendi üretim süreçlerinden geçirirler. DSÖ başından beri son on yıldır sanıyorum dünyadaki grip aşısı üretimini arttırmaya çalışıyor. Nasıl? Ülkelerdeki risk gruplarını aşılamaya özendirerek. Neden? Çünkü başından beri eğer bir pandemi gelirse dünyadaki aşı üretim kapasitesi o kadar düşük ki, bir pandemiye gereken aşıyı yeterli miktarda yeterince hızda üretemeyiz endişesi vardı DSÖ’ de. Dediğim gibi aşıların üretim kapasitesi sınırlı, süreleri kısıtlı. Çok hızlandıramıyorsunuz, yumurtaya dayalı teknoloji olmasından dolayı. DSÖ’ nün hakikaten endüstriyi özendirme çabası vardı alt yapıyı oluşturma ve kapasiteyi arttırmak için. Olay budan ibarettir. Ama onun dışında söylediklerinize ilişkin söylenecek bir şey yok gerçekten. Olayın çok içindeyim. Fazların ilan edilmesi ile ilgili rehberin hazırlanmasından tutun pandemi fazlarının ilan edildiği günlerdeki tartışmalara kadar yani inanın bütün bu tartışmalar ve çalışmalar arasında dünya kamuoyu ve halksallığının iyileştirilmeye yönelik kaygıların dışında herhangi bir şey mevzu bahis değil. Oradaki bilim adamları hakikaten o işi dürüstlükle yapan, başımızdaki insan bütün yıllarını kariyerini gribe vermiş bir insan, ondan herhangi bir şekilde bu sorulara cevaplamak bile üzücü geliyor bana. Ben gripçi değilim ben Halk Sağlıkçıyım. İki üç yıldır griple ilgileniyorum. Oradaki insanların işlerini ne kadar ciddiye aldıklarını görüyorum. Tabii dışarıdan karalama kampanyaları yapmak çok kolay, çok üzücü bunlar.

SORU : 2009 DEĞERLENDİRMESİ–2010 ÖNGÖRÜSÜ YAPABİLİR MİSİNİZ?

2009’da Nisanda başladığında hemen anlayamadık ne olduğunu. Anca anca daha rahat anlayabiliyoruz, olayın boyutlarını, klinik tablosunu… Şöyle söyleyebiliriz, batı da yani Batı Avrupa’da ve Amerika’da durum azalmış stabilize olmuş gibi görünüyor. Güney yarımkürede herhangi bir değişiklik yok. Onlarda da çok büyük bir aktivite yok. Yazdalar biliyorsunuz. Fakat Doğu Avrupa ve Asya’ya doğru aktivite artışı var. Orda hastalık hala yoğun olarak dolaşıyor ve görülüyor. Dolayısıyla bazı ülkeler azalmışken bazı ülkeler de artış söz konusu. Şimdi bu 2009 biraz böyle aşının üretilmesi ve kişisel önlemlerin alınması ile ilgili mesajlarla geçti. Aşı çok büyük oranda yer kapladı, yetişecek mi yetişmeyecek mi gibi. Şu sıralar DSÖ mesela ilk aşı transferlerini yapıyor.
2010’a doğru ne olacak muhtemelen giderek azalma bekliyoruz hastalarda ve ölümlerde. Ondan sonra kışın yeniden bu H1N1 ile karşı karşıya geleceğiz. Ve muhtemelen daha düşük bir tempoyla mücadele sürecek. Gerek DSÖ içinde gerek ilgili sağlık bakanlıklarının içinde bu devam edecek. Ve tabii yapılacak şeylerden bir tanesi de ülkeler kendi planlarını revize edecekler bu yaptıkları ve değerlendirme çalışmaları gelecek. Bu değerlendirmeler çok önemli olacak. Alınan önlemlerin neyi ne kadar etkili oldu soruları sorulacak. Ancak o zaman diyebileceğiz ki geriye yönelik olarak, biz bu pandemide şunları şunları çok iyi yapmışız. Şunlarda eksik kalmışız, şunlar gereksiz yapmışız gibi değerlendirmeler daha bilimsel olarak ancak o zaman yapılabilecek. 2010’dan sonra herhalde DSÖ’ nün de odaklanacağı nokta ise bu değerlendirme çalışmaları olacak.

SORU : BÜYÜK HAYVAN ÇİFTLİKLERİNİN BU HASTALIKLARIN YAYILMA KAYNAĞI İSE DSÖ’NİN BU ÇİFTLİKLERİN KAPATILMASINA İLİŞKİN BİR ÖNERİSİ OLABİLİR Mİ?

Şimdi bu virüs, yani pandemi yapan virüsün benzerlerinin aşağı yukarı 1930’lardan bu yana domuzlarda görünmüş. Hem insan hem kuş hem de domuz virüslerinden parçalar alıp ortaya çıkan bu pandemik virüsü ilk defa bu dönemde göründü. Şimdi hayvan çiftliklerinde, hayvan üretimi yapan insan tüketimi için hayvan üreten çiftliklerin büyüklüğü küçüklüğü Dünya Sağlık Örgütü’nün bu konuyla ilgili söyleyeceği bir şey yok. Biz, insan ile o hayvanın etkileşimi, karşı karşıya kaldıkları andan itibaren birbirlerine geçirecekleri hastalıklar açısından o kısmı ile ilgileniyoruz. Hayvan ve insan etkileşimi ile ilgili. Bunda da alınacak önlemler belli. DSÖ o konuda rehberler yayınlıyor. Alınması gereken önlemler, insan sağlığı açısından ele alıyor. Ama onun dışında yani büyük hayvan çiftliklerinde daha yüksek risklere ilişkin bizim söyleyeceğimiz bir şey yok şu anda.


Bu HABERİ Paylaş!