MALTEPE GENÇLİK CEZAEVİ’NDE BULUNAN “TAŞ ATAN ÇOCUKLAR” SERBEST BIRAKILSIN


  • Ağustos 25, 2010
  • 5672

20 Kasım 1989'da Evrensel Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalayan Türkiye, çocuklara yönelik uygulanan devlet, aile, toplum şiddeti ile gündemden düşmemektedir. Adalet Bakanlığı’ndan kesin verilere ulaşılamadığından, cezaevlerinde, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında, yaşları 12 ile 18 arasında değişen yaklaşık 127 çocuk tutuklu ve 3 bin çocuk bulunmaktadır. Bu çocuklar, "yetişkin" koşullarında tutuklanmakta, sorgulanmakta ve Ağır Ceza Mahkemelerince yargılanıp mahkum edilmektedir. Diyarbakır, Adana, Van, Mardin, İstanbul başta olmak üzere ülkenin çeşitli cezaevlerinden kamuoyuna yansıyan işkence ve kötü muamele haberleri gelmektedir.

Kamuoyunda ''taş atan çocuklar'' olarak bilinen ve TMK kapsamında yargılanan, yıllardır, kendilerinin sorumlu olmadıkları bir gerginlik ve şiddet ortamı içinde yaşayan, o ortam içinde sosyalleşen, oyun oynar gibi katıldıkları eylemlerin hukuki karşılıklarını idrak edemeyecek yaştaki çocukların “örgüt üyeliği” suçlamaları ve olağanüstü ağır ceza talepleriyle yargılanmaları kaygı uyandırmaktadır.

İstanbul Tabip Odası olarak, çocukların aile ve avukatlarından, tutukevindeki sağlık, eğitim ve barınma koşullarını dile getiren çeşitli şikayet başvuruları almaktayız. Bizler, hem çocuklarda hem de toplumumuzda oluşturacağı derin hasarların engellenebilmesi için harekete geçmeye yaşamsal önem vermekteyiz. Bundan dolayı, Maltepe Cezaevini ziyaret etmek, nesnel verilere dayanarak bir rapor hazırlayıp tutukevi yaşam koşullarının iyileştirilmesine katkı sunmak ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla Kartal Cumhuriyet Savcılığı’na başvuruda bulunduk. Yaptığımız başvuruya sadece “Adalet Bakanlığı’ndan yanıt beklenmektedir” şeklinde bir cevap gelmesi, hekim ve insan hakları savunucuları olarak bizleri ciddi bir endişeye sokmaktadır.
Adalet Bakanlığı’nın böyle önemli bir konuda gösterdiği sessizlik ısrarı, kamuoyuna yansıyan insan hakları ihlallerinin arttığı ve toplumdan bazı şeylerin saklanmaya çalışıldığı izlenimini vermektedir.

İnsan Hakları Derneği’nin Maltepe Kadın ve Çocuk Tutukevi ile ilgili raporunda; çoğu evinden şiddet görerek gözaltına alınarak tutuklanan çocukların, yalnızken ve kamera olmayan mekanlarda gardiyanlarca işkenceye uğradıklarından, koğuş değiştirme taleplerine şiddetle cevap verildiğinden, bu nedenle ayrıca kendilerine zarar verdiklerinden, cezaevinde tutulan çocukların kendilerine psikolojik ve fiziksel işkence edildiğinden bahsedilmektedir. Ayrıca İstanbul Tabip Odası olarak avukatlar ve tutuklu çocukların aileleri ile yaptığımız görüşmeler, raporu doğrular şeklindedir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde belirtilen “Çocukların yasadışı ya da keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılamayacakları; bir çocuğun tutuklanmasının, alıkonulmasının veya hapsinin yasa gereği olması gerektiğine ve ancak en son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp, uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulması” ilkesinin, yargılama sürecinin uzunluğu ve belirsizliğinin, çocuklar üzerinde ek bir örselenme oluşturacak nitelikte olması nedeniyle, çocukların derhal salıverilmesinin, bir kez daha vurgulanması gerektiği düşünülmektedir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan Küçüklerin Korunması ilkesinde belirtilen 38 ve 39. Kurallar kapsamında, çocukların yeniden topluma kazandırılmaları çok önemlidir. Cezaevi ortamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; çocukların gelişimi, eğitimi açısından engelleyici ve örseleyici olduğu kadar topluma yeniden kazandırılmaları yönünde istenen hedeflere ulaşmaktan uzaktır.

Yine Çocuk Hakları Sözleşmesinde belirtilen “özgürlüğünden yoksun bırakılan her çocuğa insancıl biçimde ve insan kişiliğinin özünde bulunan saygınlık ve kendi yaşındaki kişilerin gereksinimleri gözönünde tutularak davranılması; özgürlüğünden yoksun olan her çocuğun, kendi yüksek yararı aksini gerektirmedikçe, özellikle yetişkinlerden ayrı tutulması ve olağanüstü durumlar dışında ailesi ile yazışma ve görüşme yoluyla ilişki kurma hakkına sahip olması gerektiği” ilkesi doğrultusunda, çocukların yetişkinlerden ayrı tutulmaları ve aileleri ile görüşmeleri, akranları ile birlikte sosyal etkinliklerde ve eğitimlerde yer almaları sağlanmalıdır.

Çocukların okullarındaki sınavlarına girebilmeleri ve eğitimlerinin aksamaması için düzenlemeler yapılmalıdır. Ders çalışmak isteyen çocuklara etüd benzeri bir olanak sağlanması, bu çocukların yeniden topluma kazanılmaları açısından yararlı olacaktır. Koğuşların aydınlanma koşullarının kitap okumaya uygun biçimde düzenlenmesi gerekmektedir. Büyüme, gelişme çağındaki çocukların gereksinimlerinin karşılanabilmesi günde 2 bardak süt içmeleri, 3 ana öğün yemek yemeleri gerekir. Büyüme çağında ara öğünlerde de süt, ayran, meyve suyu, peynirli ekmek vb. besinlerin tüketilmesi uygundur. Bu gereksinimlerin kısıtlı miktarda verilen ve bir diyetisyen tarafından hazırlanmayan, ara öğünleri içermeyen bir beslenme programı ile karşılanması mümkün değildir. Büyüme ve gelişme çağındaki çocukların beslenme gereksinimlerinin karşılanması için ailelerin yiyecek içecek meyve gibi besinleri getirmelerine izin verilmelidir. Fiziksel sağlık açısından gençlerin spor yapmaları çok önemlidir. Spor yapma olanağının cezalandırma amaçlı kısıtlanması kabul edilemez, çocukların her gün ortalama bir saat düzenli ve sürekli spor yapmaları için olanak sağlanmalıdır.

Çocukların sağlık hakkı ve kötü muameleye tabi tutulmamaları hususlarına özen gösterilmeli, bu yöndeki yakınmaları ve değerlendirme talepleri dikkate alınmalıdır. İnsan eliyle yapılan travmaların en ağırı olarak nitelendirilen işkence suçunun işlenmesi, çocuklarda ciddi ve ileriki yaşamlarını da etkileyecek etkiler bırakmaktadır. Çocukları özgürlüğünden yoksun bırakmak, işkence ve kötü muamele iddialarının da başlangıcını oluşturmaktadır. Çocuk, öncelikli olarak ceza sistemi dışında, gerçek bir çocuk adalet sistemi içinde ele alınmalıdır. Çocuklarla yapılacak görüşmeler, çocuk dostu muayene ortamlarında gerçekleştirilmeli ve çocuklar için uygun görüşme ve değerlendirme teknikleri kullanılmalıdır. Gözaltında ve yakalanma koşullarında travmatik süreçler yaşadıkları anlaşılan, anlatımlarında işkence ve kötü muamele gördüklerine dair şikâyetleri bulunan çocukların İstanbul Protokolü çerçevesinde uluslararası ve ulusal mevzuat ve standartlarla ilgili etik değer ve kurallara uygun şekilde adli tıbbi muayeneleri yapılarak değerlendirmeleri içeren raporlar düzenlenmeli ve iyileştirme sağlanmalıdır.

TMK derhal kaldırılmalı, çocukların Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmamaları ve derhal serbest bırakılarak gereken tıbbi yardımın sağlanması ivedilikle yapılmalıdır.
Kürt sorununun çözülmeye çalışıldığı bir süreçten geçerken, bir yandan da Kürt sorunun çözüm temelini oluşturan çocukların gözaltına alınması, tutuklanması ve hatta öldürülmesi gibi konularda, her türlü ulusal/uluslararası sözleşme hükümleri yok sayılmaktadır. Bu çocukların hapiste ve işkence altında tutularak geleceklerinin ipotek altına alındığı ve bu çocukların kötü anılarla büyüyecek olmaları, bugünkü nesilleri olduğu kadar geleceği de etkileyecektir. Ve unutulmaması gerekir ki Kürt çocuklarıyla barışamamış bir devlet,  Kürt sorununu da çözemeyecektir.


İSTANBUL TABİP ODASI


Bu HABERİ Paylaş!