KARDEŞLİK, BARIŞ, DEMOKRASİ


  • Ağustos 25, 2010
  • 1848

Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle yağtığı basın toplantısında öncelikle Hakkari’de dört askerin ölümü nedeniyle TTB adına duyulan üzüntüyü dile getirmiş ve olayı kınamıştır. Sürecin en sıkıntılı yanlarından birinin de hiç istenmeyen böylesi ölümlerle sürecin olumsuz etkilenme riskinin çok yüksek olduğunu vurgulamıştır. 

KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜM: KARDEŞLİK, BARIŞ, DEMOKRASİ

Bugünkü ortama dair…

          Çok uzun bir geçmişi olan bu sorunun; Kürt kimliğinin, kültürünün, dilinin inkârından, asimilasyon, baskı, sindirme politikalarıyla bu konudaki taleplerin unutturulabileceği varsayımından kaynaklandığını, geçen zaman içinde çok daha karmaşık bir sorunlar yumağı olarak karşımıza çıktığını ve yapısı gereği askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini artık biliyoruz. Üzerinde birlikte yaşadığımız bu ülkenin gelişmesi, geleceğe güvenle bakan yetkin bir demokrasiye sahip olması ve her anlamda kendini aşabilmesinin önündeki bu tarihsel engelin artık kaldırılması gerekiyor.

          Bu bakımdan, çeşitli zaaflarına ve eksikliklerine karşın Kürt sorununun çözümü yolundaki “açılım”ları olumlu karşılıyor,  daha içeriği ortaya çıkmadan girişimi en ağır sıfatlarla mahkûm eden tutumları doğru bulmuyoruz.

         Ancak demokrasinin sınırlarının askeri vesayet ve bu vesayeti kabullenmiş siyasetçiler ve bürokratlar tarafından belirlendiği bir ortamda “Kürt açılımı”ndan ya da “demokratik açılım”dan söz etmenin girişimi daha başından anlamsızlaştırdığını da görüyoruz.         

          Bu yüzden her şeyden önce, bu girişimin sahibi olan iktidarın ve kendisini sivil siyasetin meşru aktörü olarak tarif eden siyasi partilerin bu vesayeti reddedecek cesareti göstermesi ve tabu haline getirilmiş sorunların bütün boyutlarıyla özgürce tartışılabileceği demokratik bir yasal ve siyasal ortamı hazırlaması gerekiyor.
         
          İkinci olarak, geçmiş yıllarda siyasal iktidarlarca gündelik küçük hesaplarla verilen sözlerin ve “icraatların” ve özel olarak da bugün “adım atan” mevcut hükümetin bu konuyla ilgili geçmiş girişimlerindeki kararsızlığının yol açtığı güven eksikliğini, demokratik açılımı kendi tabanın talepleriyle sınırlamak istediği yolundaki yerleşik kuşkuları ortadan kaldırması gerekiyor. Bu güvensizlik duygusu giderilmeden yol almak mümkün değildir. Ne yazık ki kırılgan bir ortamda ve “bıçak sırtında” ilerlendiği için zaman sanıldığından kısadır.

Önerimiz bir an önce sorunun, adaletli, demokratik, barışçı çözümünde kararlılık vurgulayan, herkesi sabırla ortak çabaya katkı sunmaya çağıran, demokratik hak ve özgürlükler konusunda mutlak surette eşit ve saygılı davranılacağını ifade eden bir sivil duruşun, hükümet adına ve hükümeti bağlayan bir çerçevede kamuoyu ile paylaşılması ve hemen bunun ardından silahların susması, operasyonların durdurulması için gereken adımların atılmasıdır.

Bunun için, artık uluslararası bir siyaset bilimi haline gelmiş olan “çatışma çözümleme” ile ilgili bilgi birikimlerini ve deneyimleri harekete geçirerek ne gerekiyorsa yapılmalı, şiddet ortamı sonlandırılmalıdır. Sağlıkçılar, hekimler için bu iki kere doğru ve geçerlidir. Savaşın, şiddetin, çatışmanın olduğu yerde demokratikleşme de sağlık da olmaz, olamaz.

Atılması gereken adımlar…

 Yetişkin muamelesi görerek tutuklanan, kimileri 20 yılı aşkın cezalarla yargılanan 18 yaşın altındaki “taş atan” çocukların tümünün hemen tahliyesini sağlayacak yasal düzenlemeler acilen yapılmalıdır.  TTB bu konuda çaba gösteren diğer meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çocukların ve ailelerin yaşadığı travmaların tedavisi sürecinde yer almaya hazırdır.

 Etnik kimliğe dayanmayan, anayasal yurttaşlığı temel alan, yerel yönetimlere makul çağdaş ölçülerde yetki ve sorumluluk tanıyan, bireysel ve kültürel hak ve özgürlükleri önceleyen, insan haklarına, hukuk devleti ilkelerine saygılı, barışçı, eşitlikçi ve katılımcı yeni bir anayasal düzen kurulmalıdır.

 Başta ceza, siyasi partiler, seçim ve çalışma yaşamı ile ilgili yasalar olmak üzere, 1982 Anayasasının antidemokratik ve baskıcı niteliğini yansıtan bütün yasalarda gerekli değişiklikler yapılarak, seçimde temsil adaletini, parti içi demokrasiyi, fırsat eşitliğini vb. sağlayacak, hızlı işleyen, bağımsız ve çağdaş bir hukuk sistemi gerçekleştirilmelidir.

 Bu çalışmalar yürütülürken, silahlı çatışmaların ve operasyonların durdurulması,  PKK’nın “dağdan indirilmesi” ve topluma yeniden entegrasyonunun sağlanması, koruculuk kurumunun tasfiyesi gibi teknik konularda yöntem geliştirmek üzere çalışma yapacak ve gerektiğinde ihtiyaç duydukları kişi ve kuruluşlarla görüşerek, uygulanabilir öneriler oluşturacak deneyime sahip, bölgeyi iyi tanıyan hariciyeci, istihbaratçı, hukukçu, siyasal bilimci, gazeteci, yerel yönetici, siyasetçi vb. oluşan çalışma grupları kurulmalıdır.

 Bölgesel ekonomik ve sosyal eşitsizlikler giderilmeli, özellikle sağlık alanında bölgeye yönelik pozitif ayrımcılık politikaları geliştirilmelidir.

 İsmi değiştirilen yerlere eski isimleri iade etme konusunda ölçüleri saptamak üzere başlıca sosyolog, yerel yönetici vb. kişilerden oluşan bir çalışma grubu kurulmalıdır. 

 İlk aşamada Kürtçenin seçmeli ders olarak eğitim programına girmesi ve Kürtçe yayın yapabilecek özel televizyonların kurulması konusundaki yasal engeller hızla kaldırılmalıdır. Kürdoloji enstitüleri kurma konusundaki mevcut girişimlere ve başka etnik dil ve kültürlerle ilgili başvurulara destek sağlanmalı, Milli eğitim müfredatında, etnik ve kültürel farklılıkları ülkenin bütünlüğüne yönelik tehditler olarak değil, birer zenginlik olarak değerlendirecek zihniyet değişikliği gerçekleştirilmelidir.

 Özellikle 1980 sonrası dönemde, başta Diyarbakır olmak üzere, cezaevlerinde yapılan işkence ve insanlık dışı muameleler için, gelmiş geçmiş bütün hükümetler adına halktan özür dilenmeli ve suçlular cezalandırılmalıdır.

 Barışla ilgili sivil toplum girişimleri ve kadın kuruluşlarınca oluşturulacak heyetlerle, çocuklarını bu kardeş kavgasında kaybetmiş, aynı acıyı paylaşan Türk ve Kürt analarını buluşturacak girişimler desteklenmeli ve teşvik edilmelidir.


Üsluba dair…

Yukarıda sıralananlar arasında,  herhangi bir tartışmanın ya da “denge” arayışının konusu olamayacak başlıkların kamuoyu iradesine bırakılması asla düşünülmemelidir.

Bu kararlılık ve cesaret gösterildiği takdirde sürecin güvencesi bütün toplum olacaktır.

Sorun acılar, ölümler, yitirilmiş çocuklar; açıkçası ‘yerine konulamaz’larla bugüne gelmiştir. O nedenle, sabırlı, sağduyulu,  kapsayıcı ve katılımcı bir süreç gerekmektedir. Bu yaşanılmış olan travmanın hafifletilmesine yarayabilir. Herkes, hepimiz doğrudan “canını” yitirmiş olanlarımıza karşı en özenli, en anlayışlı, en insani yaklaşımı sergilemek zorunda olduğumuzu bilmeliyiz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi


Bu HABERİ Paylaş!