Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu'nun Ailesine Hakları İade Edilmelidir!


  • Mayıs 17, 2024
  • 738

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu, Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev yaptığı sırada COVID-19 hastalığına yakalanmış ve 2021 yılının Mart ayında  vefat etmişti.

Prof. Dr. Ergenoğlu’nun meslek hastalığı sebebiyle vefat ettiği saptanmış ve iki kızına gelir bağlanmıştı. Rehberlik ve Teftiş İstanbul 2 No’lu Grup Başkanlığı’nın raporu sebebiyle, hak sahiplerine bağlanan gelirin kesileceği ve geçmişe dönük borç çıkartılarak şimdiye dek yapılmış ödemelerin tahsil edileceği Esenyurt Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından hak sahiplerine bildirilmişti.

Prof. Dr. Ergenoğlu’nun ailesinin hak mücadelesi için açtığı, İstanbul Tabip Odası (İTO) olarak takip ettiğimiz 17. İş Mahkemesi’nde 17 Mayıs Cuma günü görülen dava 9 Ekim 2024 tarihine ertelendi. Duruşma öncesinde Bakırköy Adliyesi Ek Bina önünde düzenlediğimiz basın açıklamasında ilk sözü alan İTO Genel Sekreteri Dr. Ertuğrul Oruç, davanın önemine vurgu yaparak şunları söyledi:

“Bu davayı Covid-19’tan zarar görmüş, meslek hastalığı geçirmiş veya vefat etmiş tüm sağlık emekçilerinin davası olarak görüyoruz. Bu davayı kazanırsak benzer mağduriyetleri yaşamış ya da yaşayacak olan sağlık emekçilerine emsal teşkil edecek. Bu anlamıyla davayı çok önemli görüyoruz. Bu dava lehimize sonuçlanıncaya kadar İstanbul Tabip Odası olarak ailenin yanındayız, sonuna kadar da takipçisi olacağız.”

Duruşma öncesi Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun eski eşi Aslı Sungur da konuşma yaptı. Sungur, “Ben babaları vefat ettiği sırada biri 12, diğeri 16 yaşında olan iki kızım adına buradayım. Onların hakları için buradayım. Onlar babalarının vefatı gibi ağır bir konuyla bir yandan mücadele etmeye çalışırken bir anda kendimizi böyle bir şeyin içinde bulduk” dedi.

Basın açıklamasını İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Emrah Kırımlı okudu.  Açıklama şöyle:

ÖZEL SAĞLIK SERMAYESİ MESLEKİ HAKLARIMIZI GASBEDEMEZ!

Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun Ailesine Hakları İade Edilmelidir!

Covid-19 pandemisinin başlamasının üzerinden yaklaşık 4 yıl geçti. Resmî rakamlara göre Türkiye’de 175’i hekim 513 sağlık çalışanı toplam 100.000’den fazla insanımızı Covid-19 pandemisinde yitirdik. Olağan denebilecek dönemlerde bile sağlıklı kılma kabiliyetini yitirmiş olan sağlık sistemimiz, pandemi gibi olağan dışı bir döneme çok hazırlıksız yakalandı.

Koruyucu sağlığa dair mekanizmaları çok zayıflamış, idari olarak tepeden yönetilmeye göre programlanmış olan sağlık sistemi, böylesine acil bir duruma tepki verememişti. En alt kademedeki kurum yöneticisinden, Sağlık Bakanlığı’ndaki en üst kademedeki yöneticiye kadar idari işleyişin felce uğradığı anda bile sağlık çalışanları ve hekimler çalıştıkları sağlık merkezlerini işler hâle getirerek pandemiye karşı en ön saflarda mücadele etmiş, kelimenin gerçek anlamıyla hayatlarını ortaya koymuşlardı.

Sağlık Bakanlığı’nın ve iktidarın pandemiye karşı güçlü bir cevap verememesinin önemli nedenlerinden birisi Türkiye sağlık sisteminin son 20 yılda yaşadığı özelleştirme ve piyasalaştırma saldırısıdır. Sağlık sermayesi, pandeminin ilk anından itibaren halkın sağlığı için adım atmak istememiş, faturanın kendisine çıkmaması için iktidara karşı her türlü ikna ve baskı yöntemini kullanmıştır. Bu yöntemler sonuç vermiş, özel hastaneler test uygulaması için kullanılmamış, hatırı sayılır yoğun bakım yatak kapasiteleri olmasına rağmen hastalara bedelsiz kullandırmaktan imtina etmişlerdir. Sermayenin böyle bir refleks göstermesi bizim açımızdan hiç şaşırtıcı olmamıştır. Sermayenin var olma nedeni kâr etmektir. Yatırımını sağlık alanında yapmış olması hiçbir şeyi değiştirmez.

Özel sağlık sermayesi “Sağlıkta Dönüşüm Programı” sonrası serilip serpilmiş, sağlık çalışanları ve doktorları ucuz emek gücü yapmak için her fırsatı denemiştir. Özel sağlık sermayesinin vergi kaçırma, maliyetleri düşürme ve ekonomik riskleri hekimlere yükleme eğilimi önemli bir güvencesizlik ve geleceksizlik ortamı yaratmıştır. “En yüksek harcama kalemi” olarak gördükleri hekimleri, bordrolu çalıştırmak yerine hiçbir meslekte bir benzeri olmayan şirket kurdurarak çalıştırma gibi bir ucube sisteme geçmiştir. Böylece hekimlerin iş kanunundan kaynaklanan haklarından kendilerini azat etmiş, hekim emeğini sonuna kadar sömürmüştür.

Bugün, özel sağlık sermayesinin tıp eğitimi ve hastane sisteminde, bir meslektaşımızın, Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun Covid-19 nedeniyle öldükten sonra ailesinin hak mücadelesi için açtığı, İstanbul Tabip Odası olarak takip ettiğimiz davanın duruşması için toplandık. Bu davaya konu olan yaşadığımız deneyimler, devletin kurumları ve sermayenin fütursuzluğunun nasıl bir araya geldiğini bizlere göstermekte.

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu, Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev yaptığı sırada Covid-19 hastalığına yakalanmış ve 15.03.2021 tarihinde vefat etmiştir. Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun meslek hastalığı sebebiyle vefat ettiği saptanmış ve 2 kızına gelir bağlanmıştı.

20.03.2023 tarihinde, Rehberlik ve Teftiş İstanbul 2 No’lu Grup Başkanlığı’nın (29.12.2022 tarih ve 420749/07/İR/07 sayılı) raporu sebebiyle hak sahiplerine bağlanan gelirin kesileceği ve geçmişe dönük borç çıkartılarak şimdiye dek yapılmış ödemelerin tahsil edileceği Esenyurt Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından hak sahiplerine bildirilmiştir. Buna göre; Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun koronavirüse maruz kaldığı sırada işyerine hem öğretim üyesi olarak hem de hekimlik hizmet alım sözleşmesi ile çalıştığı, meslek hastalığının da hizmet alımı sözleşmesi ile çalıştığı sırada oluştuğu, bu nedenle gelir bağlanmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. 

SGK’nın bu kararına, öğretim üyesi hekimin görevini ikiye bölerek, iki görevin birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi değerlendirmesine itiraz etmiştik. İtirazımızın reddedilmesi üzerine ise meslektaşımız Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun kızları adına 20.11.2023 tarihinde dava açtık.

Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu, Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktaydı. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 3. Maddesi uyarınca, Yükseköğretim kurumlarında eğitim öğretimin desteklenmesi amacıyla çeşitli alanların uygulama ihtiyacı ve bazı meslek dallarının hazırlık ve destek faaliyetleri uygulama ve araştırma merkezlerinde yürütülmektedir. Tıp ve tıpta uzmanlık eğitimleri de bu çerçevede kurulan sağlık eğitimi uygulama ve araştırma merkezlerinde, yani tıp fakültesi hastanelerinde sürdürülmektedir. Vakıf yükseköğretim kurumları için de aynı kurallar geçerlidir.

Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu tarafından verilen tıpta uzmanlık eğitimi, amfide verilen sözlü bir eğitim değildir. Kalp ve Damar Cerrahisi uzmanlık eğitimi, tıpkı diğer uzmanlık branşlarında olduğu gibi, doğrudan hastanede ve hastalara hizmet sunularak verilmektedir. Uzmanlık eğitimi öğrencileri, yani asistan hekimler de doğal olarak bir yandan hastanede eğitim görmekte bir yandan da hastalara verilen sağlık hizmetine katılmaktadır.

Rehberlik ve Teftiş İstanbul 2 No’lu Grup Başkanlığı’nın raporunda, Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu tarafından yapılan görevi ikiye bölünmüş ve iki görevin birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeye göre, Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu öğretim üyesi olarak hasta görmemiş, ameliyat yapmamış ve Covid-19’a maruz kalmamıştır.

Tüm bu hukuksuz değerlendirmelerin, kuralsız hallerin, kötücül kararların altında sermayenin çıkarlarını amansız koruma çabası olduğunu biliyoruz. Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun ailesinin mücadelesi başta Covid-19 olmak üzere mesleğini icra ederken zarar görmüş tüm sağlık çalışanlarının ve hekimlerinin mücadelesidir. Davanın meslektaşımızın ailesi lehine sonuçlanması durumunda, sağlık emekçilerinin geçmişte yaşadığı ve gelecekte yaşayabilecekleri meslek hastalıkları açısından emsal teşkil edecek bir karar olacaktır.

Bu davada tüm bir özel sağlık sermayesi adına hareket ettiğine şahit olduğumuz Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi, diğer özel hastaneler gibi aynı kurumun çatısı altında iki farklı hukuk oluşturup, ücretlendirmede daha az vergi ödeme ve yükümlülüklerden kaçmanın bedelini meslektaşımız ve ailesine ödetmektedir. Sağlık Bakanlığı ise ilk elden bu suç ortaklığını yürütmektedir. Vergi oranı tartışmaları ile mevcut usulsüzlükler, yasal kılıflara sokulmaya çalışılmaktadır.

Bakırköy 17. İş Mahkemesi’nde görülmekte olan davanın bugün (17 Mayıs 2024) yapılacak duruşmasına, Prof. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu’nun Biruni Üniversitesi’nde aynı dönem görev yaptığı hekim öğretim üyeleri tanık olarak çağrılmış olup, ifadeye gelmelerini beklemekteyiz. Yaratılan ikili çalışma hukukuna dayanılarak vefat eden meslektaşımızın ailesine karşı mali yükümlülüklerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yerine getirilmesini, Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi yöneticilerinin meslektaşımız aleyhine olan iddialarını geri çekmesini, meslektaşımızın kızlarına bağlanan maaşın geri ödenmesi kararından dönülmesini bekliyoruz. Mesleğimiz ve meslektaşlarımız için bu karardan dönülünceye kadar mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğimizi bildiririz.

İstanbul Tabip Odası

Yönetim Kurulu


Bu HABERİ Paylaş!