HEKİME ŞİDDET SÜRÜYOR, KAYGIMIZ BÜYÜYOR YETKİLİLERİ GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ


  • Ağustos 24, 2010
  • 1658

Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 15 Ocak 2009’da yaşanan, başhekimin Dr. Dilek Argon’a yönelik şiddetinin izleri henüz belleklerimizden silinmemişken, bu kez Dilek Argon’un eşi Doç. Dr. Andaç Argon’un Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Polikliniği’nde 5 sopalı kişinin planlı saldırısına uğraması hekim kamuoyunda büyük kaygıya yol açtı.

 Hekime Şiddete Son demek ve sorumluları göreve çağırmak üzere 19 Şubat 2009 günü Şişli Etfal Hastanesi’nde Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası’nca bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Yapılan basın açıklamasından ardından Oda Yönetim Kurulu Üyemiz Dr. Nazmi Algan, TTB Merkez Konsey Üyesi Dr. Elif Kırteke ve Odamız Hukuk Danışmanı Avukat Meriç Eyüboğlu'ndan oluşan bir heyet Şişli Cumhuriyet Başsavcı ile bir görüşerek kaygılarımızı, olayın vehametini anlattılar. Başsavcı Emniyet amiri ve müracaat savcısı ile görüşerek olayı takip edeceğini ve bizzat ilgileneceğini söyledi.

 


 

HEKİME ŞİDDET SÜRÜYOR, KAYGIMIZ BÜYÜYOR " BASIN AÇIKLAMASI   

19 / 02 / 2009

HİÇBİR GEREKÇE ŞİDDETİ HAKLI GÖSTEREMEZ!
ŞİDDET SAĞLIĞA ZARARLIDIR VE ŞİDDETİN KANIKSANMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ!

Sağlık ortamında şiddet durmak bilmiyor. Her geçen gün çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaya devam ediyor. Sağlık ortamında şiddet bu kez de çirkin yüzünü S.B Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Medikal Onkoloji polikliniğinde göstermiş ve meslektaşımız Doç. Dr. Andaç Argon dün saat 10’da görevi başında darp edilmiştir. Meslektaşımız daha önce tanımadığı 5 kişinin sopalı saldırısına maruz kalmış ve baş, göğüs ve sırt bölgesine darbeler alarak yaralanmıştır. Sopalı saldırganlar elleri kollarını sallayarak girdikleri hastaneden güvenlik personelinin seyirci kalması sonucu rahatlıkla kaçmışlardır. Şu ana kadar failler yakalanmamıştır. Saldırıya uğrayan meslektaşımıza künt kafa travması ve yaygın yumuşak doku travması nedeniyle 20 günlük rapor verilmiştir.  Bu olayda pek çok sorun ve soru işareti vardır.
• Saldırganlar (şehir eşkıyaları) ellerinde sopalarla hiçbir engelle karşılaşmadan meslektaşımızın muayene odasına kadar girerek meslektaşımıza hunharca saldırmışlardır.
• Olay sırasında özel güvenlik personeli olması gereken yerde olmadığından meslektaşımız kişisel çabaları ile saldırganlardan kaçabilmiş, dışarıda da yardım edecek kimse bulunamamış, onlarca hasta ve hasta yakını seyretmiştir.
• Saldırganlar özel güvenlik şirketinde çalışan güvenlik personelinin önünden geçerek hiç bir şey olmamış gibi rahatça hastaneyi terk edebilmişlerdir.
• Olayın kimler tarafından hangi gerekçeyle yapıldığı anlaşılamadığı, failler yakalanamadığı halde hastane başhekimi meslektaşımıza “geçmiş olsun diyemeden!” saldırganların muayenehaneye çağrılan bir hastanın yakınları tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği açıklamasını yapmıştır. O halde failler bellidir, ya da başhekim tahmin etmektedir, bilmektedir.
• Olay sonrası emniyet yetkililerinin yaptığı kontrollerde güvenlik kameralarının olay anı ile ilgili kayıtlarının silinmiş olduğu tespit edilmiştir.
Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 15 Ocak 2009’da yaşanan, başhekimin hekime şiddetinin izleri henüz belleklerimizden silinmemiş ve sorumlular görevden alınmamışken bizlerin farklı yorumlar yapmaması, akıl yürüterek bazı sonuçlara varmak durumunda bırakılmamamız için bu durumun acilen açıklığa kavuşması, sorumlularının biran önce bulunması ve gereğinin yapılması zorunludur.
AKP Hükümeti Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık ortamını ticarileştirerek hastaları müşteri, hastaneleri ticarethane, sağlık hizmetlerini alınıp satılan bir meta haline getirerek sağlık ortamında olması gereken güven ve işbirliği ilişkisini, çatışma ilişkisine dönüştürerek bizleri mesleklerimize, değerlerimize, hastalarımızı ve toplumu da bize yabancılaştırmış, şiddeti içselleştirmiştir.
Aynı anlayış bir diğer kamusal hizmet olan güvenlik hizmetlerini de özel şirketlerden satın alma yoluna gitmiştir. Yeterli mesleki bilgisi olmayan, iletişim becerileri gelişmemiş ve bu konuda eğitim almamış, ucuz insan gücü politikası nedeniyle çok uzun saatler çalışan, sürekli işe girip çıkan, yerleri sık sık değiştirilen güvenlik görevlilerinin güvenlik sağlamak yerine özellikle iş yükünün yoğun olduğu aciller ve polikliniklerde bizzat şiddete neden olmaya başlamışlardır.
Sağlık ortamının sistemden kaynaklanan ve giderek artan sorunları ile yöneticilerin sağlık çalışanlarını hedef göstermesi, toplumda yükselen şiddet eğilimi ile birleşerek çalışma ortamlarımızda bizi bulmaktadır. Şiddete kimi zaman ağır hakaretlere maruz kalarak, kimi zaman darp edilerek, kimi zaman da canımıza kast eden saldırılara maruz kalarak tanıklık ediyor, hayatlarımızdan, geleceğimizden endişe ediyoruz.
Üzülerek görüyoruz ve biliyoruz ki yıllardır Başbakan Recep Tayip Erdoğan da, Sağlık Bakanı da, Sağlık Müdürü de, Müdür Yardımcıları da, pek çok başhekim de hekime yönelik şiddet olaylarına yeterli bir duyarlılık göstermemişler, aksine her fırsatta bireyleri ve kamuoyunu sağlık çalışanlarına karşı kışkırtmışlardır.
Bir yanda piyasalaştırılan sağlık ortamında yaşanan sorunlar, artan iş yükü, erozyona uğrayan, aşınan güven ilişkisi, diğer yanda artan yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik toplumda marjinalleşme, ötekileştirme, öfke ve saldırganlık eğilimlerinin davranışlarının yaygınlaşmasına, şiddetin bir sorun çözme yöntemi olarak adaletin, hukukun yerine geçmesine yol açmaktadır.
Çalışma koşullarının ve çalışma barışının iyileştirilmesi, sağlık çalışanlarının özlük haklarının çalışanlarda giderek artan geleceğe ilişkin endişe ve kaygılarını giderecek şekilde iyileştirilmesi için Hükümet’ten, Sağlık Bakanı’ndan sorumluluklarının gereğini yerine getirmelerini istedik ve istemeye devam edeceğiz.
Giderek mesleki ve gündelik yaşantımızın bir parçası haline gelmeye başlayan sağlık ortamındaki “şiddet” bizleri endişelendirmekte ve mesleğimizi uygulayamama noktasına doğru sürüklemektedir. 
Fiziksel, psikolojik, sosyal, toplumsal, ekonomik, idari, siyasi pek çok düzlemde gündeme getirilen şiddet ve şiddet içerikli yönetim anlayışları ile baskı ve korku olağanlaştırılırken çalışanların ve kişilerin öz saygılarının ve kendine güvenlerinin örselenmesi, toplumsal muhalefetin etkisizleştirilmesi, pasifize edilmesi hedeflenmektedir.
Başta mesleki bağımsızlığımızı ve can güvenliğimizi tehdit eden şiddet, sağlığımızı bozan çalışma ortamlarımızın riskleri, çalışma koşulları, süresi, mesleki hastalıklar ve diğer sorunlarımıza kamuoyunun dikkatini çekmek ve hükümeti bir kez daha uyarmak, taleplerimizi dile getirmek için 4 Mart 2009 Çarşamba günü tüm sağlık çalışanları olarak “maskelerimizle” çalışıyoruz.
Hükümetin taleplerimizi dikkate almaması, görmezlikten gelmesi halinde 14 Mart haftası içerisinde anlaşılır bir dil ve eylem ile bir kez daha “görev”imizin başında olacağımızın bilinmesini istiyoruz.

TÜRK TABİBLERİ BİRLİĞİ
İSTANBUL TABİP ODASI


Bu HABERİ Paylaş!