14 Nisan "Cumhuriyet Mitingi" Değerlendirmesi


  • Ağustos 19, 2010
  • 2823

 

14 Nisan "Cumhuriyet Mitingi" Değerlendirmesi

14 Nisan mitinginin geniş bir katılımla gerçekleşerek, laiklik konusundaki toplumsal duyarlılığın bir kez daha ve güçlü bir sesle dile getirilmiş olması sevindiricidir. Mitingin hazırlık aşamasında, gerek düzenleyici örgütlerin bazı yöneticileri hakkında Nokta dergisinde yayımlanan "darbe günlükleri"ndeki aleni iddialar, gerekse destekçileri arasında yer aldığı basında açıklanan (Milliyet, 4 Nisan 2007) Türk İntikam Tugayı (TİT) gibi bazı paramiliter suç örgütlerinin yasal profili bizlerde ciddi endişeler doğurmuş ve kaygılandırmıştır. Katılımcıların gösterdiği sağduyu ve duyarlılık ile demokrasi dışı olaylar yaşanmadan, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda toplumsal hassasiyetin ifade edilmiş olması memnuniyet vericidir. Düzenleyicilerinden bağımsız olarak geniş bir toplumsal kesimin haklı öfkesini yansıtan mitingin ve sonuçlarının, aşırı içe kapanmış milliyetçi iklimin etkisinde bırakılması yönündeki endişelerimiz ise ne yazık ki sürmektedir.

14 Nisan mitingine bazı sendika ve meslek odalarının kurumsal kimlikleriyle katılmamaları, miting sırasında ve daha sonra yapılan bazı değerlendirmelerde eleştiri konusu olmuştur. Her şeyden önce şunu belirtmeliyiz ki, bu eleştirilere hedef olan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, AKP iktidarının neoliberal politikalarına, tarikatçı kadrolaşmalarına, ABD emperyalizminin taşeronluğunda tezgahlanan "ılımlı İslam" yolundaki model arayışlarına karşı yıllardan beri sürdürülen toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapmış ve yapmaya devam eden örgütlerdir.

Bu örgütlerin yöneticileri; Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili tartışmaların daha başında, bu konudaki endişelerini en açık şekilde dile getirmiş, AKP'nin TBMM'deki adaletsiz temsil gücünü kullanarak Cumhurbaşkanı'nı neredeyse atamayla tek başına belirlemeye çalışmasının ülkeyi tehlikeli bir gerilim ortamına sokacağını vurgulamış ve Başbakan Erdoğan'ın aday olmayacağını bir an önce açıklayarak bu makama laikliğe bağlı, barış, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve bağımsızlıktan yana tarafsız bir kişinin çıkarılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu görüşler, söz konusu örgütlerin yöneticileri tarafından çeşitli vesilelerle kamuoyuna açıklanmış, bunlar yazılı ve görsel medyada birçok kez yer almıştır.

Türk Tabipleri Birliği olarak; laiklik ve bağımsızlık gibi temel değerlerimizin yanı sıra, başta sağlık ve eğitim olmak üzere temel hizmetlerin herkese bir hak olarak sunulduğu, eşit ve özgür bireyler olarak yaşayabileceğimiz demokratik bir ülke, barış ve kardeşliğin egemen olduğu bir dünya yaratma yolunda yürüttüğümüz mücadelemizle örülmüş değerlerimizi tartıştırmayacağımızın bilinmesini isteriz.

İnsanca yaşanabilir bir ülke talebinde özel bir yeri olan laiklik ilkesine yönelik pervasız tutumun nerelerden güç aldığı ve tehdidin yoksullaştırıcı neoliberal programın koçbaşlığını yapanlardan geldiği unutulmamalıdır. İMF, Dünya Bankası gibi küresel finans kurumları patentli bu program ve sonuçlarına gösterilecek tepkilerin şiddeti laiklik başta olmak üzere tüm çağdaş ve insanca yaşam değerlerimiz için sigorta oluşturacaktır. TTB olarak AKP'nin uyguladığı politikalara ve "Sağlıkta Dönüşüm Programına" karşı yürüttüğümüz "Sağlık Hakkı" mücadelesinin en önemli nedenlerinden birisi budur.

Umuyoruz ki, ülkemizde giderek derinleşen laik-antilaik kutuplaşması toplum olarak bir arada barış içerisinde yaşamamız açısından tehlikeli bir noktaya doğru gelmez ve 14 Nisan mitinginin mesajı yerine ulaşır.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin sağduyu zemininde toplumsal uzlaşma ile belirlenmesi için vakit halen geçmiş değildir.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ

Bu HABERİ Paylaş!