Hekimler Boyun Eğmeyecek, Hekimlik Değerlerini Savunmayı Sürdüreceğiz


  • Şubat 02, 2018
  • 2786

“TTB Merkez Konsey Üyeleri Serbest Bırakılsın” çağrısıyla İstanbul Tabip Odası, SES Aksaray Şubesi ve Demokratik Üniversite Girişimi tarafından, İstanbul Tıp Fakültesi bahçesinde düzenlenecek olan basın açıklaması üniversite yönetimi ve polis tarafından engellendi.

Basın açıklamasının yapılacağı 12.30 öncesinde fakülte bahçesinde biraraya gelen hekimler, öğrenciler, sağlık çalışanları özel güvenlik ve polis tarafından zor kullanılarak fakülte dışına çıkartıldılar. Yapılanın anayasal bir hakkın, ifade özgürlüğünün gaspedilmesi olduğu Odamız yöneticilerince söylenmesine karşın, polisin bu keyfi, hukuksuz tavrı devam etti. Hekimler, tıp öğrencileri, sağlık çalışanları ait oldukları, çalıştıkları kurumdan zorla çıkartıldılar.

Fakülte önünde toplanan yüzlerce hekim, tıp öğrencisi, sağlık çalışanı basın açıklamasını İstanbul Tabip Odası binasında yapmak üzere Cağaloğlu’na yürüyüşe geçti. Yakalarına TTB kokartları takan sağlıkçılar Çapa’dan Cağaloğlu’na dek bu keyfi, hukuksuz tavrı protesto etmek için tek sıra halinde yürüyerek Tabip Odası binasına ulaştılar.

Yoğun bir destek katılımının olduğu, onlarca sendika, meslek örgütü, barış ve demokrasiden yana siyasi parti ve kurumun da katıldığı basın toplantısında Odamızın salonları, merdivenleri hınca hınç doldu.

İstanbul Tabip Odası Cağaloğlu binasında yapılan basın açıklaması Yönetim Kurulu Üyesi Dr. İncilay Erdoğan’ın konuşmasıyla başladı. Dr. Erdoğan “Bugün, aralarında İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyesi meslektaşlarımız Prof. Dr. Raşit Tükel ve Prof. Dr. Taner Gören’in de olduğu 11 TTB Merkez Konseyi üyesinin serbest bırakılması talebiyle yapmak istediğimiz basın açıklamasına üniversite yönetimi ve polis tarafından izin verilmedi. Doktorlar, tıp öğrencileri çalıştıkları, eğitim gördükleri kurumdan dışarı atıldılar. Bugün yaşananlar İstanbul Tıp Fakültesi tarihine kara bir sayfa olarak yazılacak. Bizim talebimiz çok net: TTB Merkez Konseyi Üyeleri derhal serbest bırakılsın, hastalarına, öğrencilerine geri dönsün” dedi ve yaşanan süreci aktarması için sözü Dr. Coşkun Canıvar’a verdi.

Dr. Coşkun Canıvar; “Bugün İstanbul Tıp Fakültesi’nde TTB Merkez Konseyi üyelerinin gözaltına alınmasını protesto etmek için, bu üniversiteye, fakülteye yıllarca emek vermiş, binlerce öğrenci yetiştirmiş, onbinlerce hastayı tedavi etmiş 2 değerli hocamızın bir an önce serbest bırakılmasını ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi yönetimince verilmiş son derece utanç verici bir karar olan 3 ay görevden uzaklaştırma kararının bir an önce sonlandırılmasını talep etmek için bir basın açıklaması planladık. Ancak o üniversitenin çalışanları, hekimleri, öğrencileri ait oldukları kurumdan özel güvenlik ve polis tarafından zorla çıkartıldılar. Kendilerine anayasal bir suç işlediklerini söyledik ancak herhangi bir açıklama yapmamız halinde gözaltına alınacağımızı söylediler. Durumu değerlendirmek için fakülte kantininde bir araya gelmemize dahi engel oldular. Bizi ite kaka üniversite dışına çıkardılar. Bugün yaşadıklarımızla ülkede gelinen durum açığa çıkmıştır: yasanın, hukukun ortadan kalktığı bir tablo içindeyiz” dedi ve ardından ortak basın metnini okudu. (Basın metni için tıklayınız)

Ardından İstanbul Tabip Odası ve TTB Merkez Konseyi eski başkanlarından Prof. Dr. Gençay Gürsoy konuştu. Dr. Gürsoy; “Türk tıp tarihinin ve siyasi tarihinin en az 50 yıllık geçmişine tanıklık etmiş yaşta bir meslektaşınız olarak bugünleri adlandırmakta güçlük çekiyorum. Ben 3 askeri darbeye tanıklık etmiş biriyim. Böyle bir pervasızlık, hukukun, insan haklarının, vefa duygusunun, onurun, insan sevgisinin ayaklar altına alındığı bir dönem görmedim. Vaktiyle bizleri Türkiye’de insan hakları, demokrasi, barışı savunan insanlara çok zulümler yapıldı. Biliyorsunuz bizim tarihimizde bunun sayısız örneklerini bulmak mümkün. Şu bulunduğumuz bölgede Tan Matbaası’nın basılıp dağıtıldığını, makinelerin çekiçlerle kırıldığını gördük. Devletten de çok zulüm gördük. Ancak bugünün çok özel bir anlamı var. Geçmişteki askeri cunta dönemlerinde bile dayanabileceğiniz bir şeyler vardı; iyi kötü bir hukuk vardı. Askeri mahkemelerde bile hukukun temel çizgilerine dikkat gösteren hakimler, yargıçlar vardı, bugün böyle insanları bulamıyoruz. Dolayısıyla onurumuzla, direncimizle, mesleki dayanışmamızla, inşa edilmeye çalışılan bir baskı rejimine karşı mücadele etmek durumundayız. Birbirimizden başka güvenebileceğimiz hiçbir kurum kalmamıştır Türkiye’de. TTB Merkez Konseyi’nin 11 üyesi arkadaşlarımız sadece barış ve demokrasi mücadelesinde örnek olabilecek çalışmalar içinde olan kişiler değil; aynı zamanda bilimsel konularda, kendi alanlarında en nitelikli insanlar. Böyle bir hekim grubunu pervasızca, bileklerine kelepçe takarak gözaltına almak iktidarın kimliğini açığa vuran adımlardır. Biz bugün arkadaşlarımızın gözaltına alınmasına gerekçe yapılan sözü öğrencilerimize yıllardır öğretiyoruz: Savaş bir halk sağlığı sorunudur. Bunun tartışılacak yanı yoktur. Böyle bir mesajdan dolayı hekimlerin gözaltına alınmasının dünyada bir örneği yoktur. Ben yine de bugünlerin geçeceği inancıyla herkesi dayanışmaya, direnmeye davet ediyorum” diye konuştu.

Ardından söz alan İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden, TTB Merkez Delegesi Prof. Dr. Pınar Saip ise “Bugün son derece onur kırıcı, düşündürücü bir ortamla karşılaştık. TTB Merkez Konseyi’nin 11 üyesinin, aynı fakültede görev yaptığımız Prof. Dr. Raşit Tükel’in ve Prof. Dr. Taner Gören’in gözaltına alınması sonrası onlarla dayanışmak için biraraya gelmek istedik. Ancak hastalarımızın, öğrencilerimizin önünde korkunç bir saldırıyla karşılaştık. Bizim basın açıklaması yapmak istediğimiz noktaya onlarca polis, özel güvenlik görevlisi yığılmıştı. Her zaman hastalarına baktığımız güvenlik görevlileri karşımıza getirilmiş, bize karşı sıralanmış durumdaydı. Bu tür bir muameleye bizleri maruz bıraktıkları için hükümeti kınıyorum. Üniversite yönetiminin de hızla karar alıp, üniversitedeki değerli hocalarımızı, öğrencilerinin büyük saygı duyduğu iyi hekimlik örneği olan hocalarımızı görevlerinden uzaklaştırmasını da kınıyoruz İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyeleri olarak. Bu süreci ancak dayanışmayla aşabileceğimize inanıyorum. Bugünlerin de geçeceğini ve gelecekte iyi koşullarda yaşayacağımıza inanıyorum” dedi.

Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği (UNİVDER) adına Prof. Dr. Gülhan Türkay da; “Dünya Tabipler Birliği’nin de üzerinde önemle durduğu ‘Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur’ düşüncesinin açıklanması sonucu kamu kurumu niteliğine sahip meslek örgütünün en üst yöneticileri olan Merkez Konsey Başkanı ve üyelerinin gözaltında bulundurulması kabul edilemez. Bu değerli insanların her biri yaşamları boyunca insan sağlığının korunması ve tedavisi için çaba göstermiş, akademik ve bilimsel bilgiden, düşünce ve ifade özgürlüğünden yana olmuşlardır. Savaşın tüm canlılar için yıkıcı yaralayıcı ve geri dönüşümsüz zararları olduğunu söylemişlerdir. İnsan yaşamını korumak, geliştirmek, iyileştirmek hekimlerin yegane varlık sebebidir. Afetler, çatışma ve savaşlar en doğal insan hakkı olan yaşam hakkını tehdit ederler. Buna karşı insanları hayvanları ve doğayı yaşam adına savunmak hekimlerin birincil görevidir. Bu duruma dikkat çeken Türkiye’nin en değerli meslek örgütlerinden olan TTB, bu görevi yerine getirmiştir. Her zaman demokrasiden, insan haklarından düşünce ve ifade özgürlüğünden yana olan Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, iki değerli üyemiz Prof. Dr. Raşit Tükel, Prof. Dr. Taner Gören’in ve Türk Tabipler Birliği Konseyi’nin diğer değerli üyelerinin derhal serbest bırakılmalarını talep ediyor ve bu kıymetli insanların yanlarında olduğumuzu bildiriyoruz. Son olarak, İstanbul Üniversite Rektörlüğü’nün hocalarımız için aldığı 3 ay görevden uzaklaştırma (2547 53 b’ye dayandırdığı) hukuki dayanağı olmayan bir karardır, derhal rektörlük tarafından geri alınmasını talep ediyoruz” dedi.

SES Aksaray Şubesi adına İstanbul Tıp Fakültesi çalışanı Güneş Cengiz ise;” İstanbul Üniversitesi’nin öğrencisi, çalışanı, Raşit ve Taner Hocalarımın mesai arkadaşı olarak konuşuyorum. Bizler hastanede çalışmaya başladığımızda İstanbul Tabip Odası ve SES çok değerli çalışmalar yürütüyordu. Onlar bize bir yaşam felsefesini, bir mücadele hattını gösterdiler, öğrettiler. Hocalarımız her zaman bize örgütlenmemiz, birarada, dayanışma içinde olmamızı öğütlediler. Hastalara, çalışanlara hakları olduğunu, haklarını aramalarını söyleyen insanlar oldular. Şimdi biz de onlardan öğrendiklerimizle biraradayız, mücadele ediyoruz. Onların bu üniversitede çalışma hakları var, bu uzaklaştırma kararının bir an önce kaldırılması gerek. Biz çalışanların onların tecrübelerine, öğrenciler olarak onların bilgisine, hastaların da onların tedavisine ihtiyacımız var. Bir an önce aramıza dönmelerini istiyoruz” dedi.

İstanbul Tıp Fakültesi öğrencisi Çağla Kılıç ise; “TTB tarafından yayınlanan, savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu belirtilen bildiri gerekçe gösterilerek aralarında İ.Ü. öğretim üyeleri Prof. Dr. Raşit Tükel ve Prof. Dr. Taner Gören’in de bulunduğu TTB Merkez Konseyinden 11 hekim gözaltına alınmıştır. Hemen ardından ise kendisini kaybettiği seçimden, üniversite bünyesinde öğrencilere yönelik saldırıyla ve bilimsellikten uzak yaptırımlarıyla tanıdığımız ‘atanmış rektör’ Mahmut Ak; ‘seçilmiş rektörümüz’ Raşit Tükel’i ve değerli hocamız Taner Gören’i görevlerinden uzaklaştırmıştır. İ.Ü. ve İstanbul Tıp Fakültesi öğrencileri olarak gözaltı ve uzaklaştırmaların, sağlığın piyasalaşmasına karşı iyi hekimliği, konu ne olursa olsun halkın, haklının yanında olmayı öğrendiğimiz, her zaman insan yaşamının, sağlıklı bir toplumun laik, eşit ve özgür bir ülkenin savunucusu bildiğimiz hocalarımıza ve doğrudan TTB’ye yönelik bir saldırı olduğunu biliyoruz. Öğrencileri olarak onlardan öğrendiğimiz gibi tüm bu haksız yaptırımların karşısında duruyoruz. Sağlıkta dönüşüm politikalarıyla, şehir hastaneleriyle yerle bir edilmeye çalışılan sağlık sisteminin daha iyi ve toplum yararına olması gerektiğini savunan ve bunun mücadelesini sonuna kadar veren ve bizler gibi geleceğin onurlu hekimlerinin meslek örgütü olan TTB’nin gözaltına alınan tüm merkez konseyi üyelerinin bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Son olarak bizler geleceğin hekimleri olarak Hekimlik Andımızda da belirtildiği gibi tehdit ediliyor olsak bile, tıbbi bilgimizi, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri çiğnemek için kullanmayacağımızı, koşullar ne olursa olsun her zaman barıştan yana olacağımızı bir kez de buradan söylüyoruz.

Dr. İncilay Erdoğan “Hocalarımızı gözaltında tuttuğunu sananlara bir çift sözümüz var: Bizim de gözümüz sizin üstünüzde. Bu ülkenin hekimleri, öğrencileri, sağlık emekçileri, kadınları, gençleri, işçileri olarak bu ülkenin geleceğini size teslim etmeyeceğiz. Barıştan, özgürlükten, demokrasiden, eşitlikten yana mücadelemize devam edeceğiz. Bu ülke bizim, gelecek bizim” sözleriyle basın toplantısını sonlandırdı ve katılan tüm hekimlere, öğrencilere, dost kurumların yöneticilerine destekleri için teşekkür etti.

Basın metni için tıklayınız.


Bu HABERİ Paylaş!