Kanunsuzluğa, Hukuksuzluğa, Keyfiliğe Son


  • Eylül 18, 2011
  • 2438

17 Eylül 2011 tarihinde Sağlık Bakanlığı önünde yapılan basın açıklaması...

 

 

 

17/09/2011

Kanunsuzluğa, Hukuksuzluğa, Keyfiliğe Son

EMEĞİMİZİN DEĞERSİZLEŞTİRİLMESİNE,

HASTANELERİMİZİN ÖZELLE$TİRİLMESİNE

İZİN VERMEYECEĞİZ!

AKP Hükümeti Meclis kapanmadan önce aldığı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisini hukuku ve parlamenter sistemi hiçe sayarak kullanıyor.

TBMM, örneğine ancak totaliter diktatörlüklerde rastlanabilecek şekilde, adeta ıskata uğratılmış durumda. Yargıyı zaten kendisine bağlamış olan siyasi iktidar, ülkenin siyasi ortamındaki belirsizlik ve çalkantılardan da yararlanarak, yasamanın yetkilerini de kendi elinde topladı. Artık kanunları Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) değil Hükümet yapıyor.

“Tam Gün” Kanunu, ne ilgisi varsa(!), tam da dokuz günlük bayram tatilinin hemen öncesinde yayınlanan Adalet Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’nin içine gizlendi. Üstelik Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın kararları hiçe sayılarak.

Hükümet şimdilerde de Sağlık Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’yi çıkarmak için hazırlanıyor.

KHK Taslağı’nda kamu hastanelerinin işletmelere dönüştürülmesinden “Kamu Özel Ortaklığı”na, ilaçtan tıp ve uzmanlık eğitimine, sağlık çalışanlarının sözleşmeli statüye geçirilmesinden meslek örgütlerinin Sağlık Bakanlığı’nın politikalarına uyma zorunluluğuna kadar neredeyse sağlıkla ilgili bütün düzenlemeler yer alıyor.

AKP Hükümeti’nin Sağlık “Reformu” konusunda Dünya Bankası’na verdiği takvimdeki gecikmeyi KHK yoluyla gidermeye çalıştığı anlaşılıyor.

Uygulamada sekizinci yılını dolduran Sağlıkta “Dönüşüm” Programı’nın amacının sağlık alanını piyasaya açmak, sağlık hizmetlerini özelleştirmek; sağlık çalışanlarını iş ve ücret güvencesiz, kölelik koşullarında, taşeron şirketlerde çalıştırmak olduğunu biliyoruz.

Doğuştan kazanılan en temel insan hakkı olarak sağlık hakkı nasıl olur da paraya endekslenir; sağlık hizmeti nasıl olur da piyasaya yani paranın, kârın temel amaç olduğu bir işleyişe devredilebilir? Süreklilik arz eden son derece zor bir kamusal hizmet alanı olan sağlık hizmetlerinde çalışanlar nasıl olur da iş ve ücret güvencelerinden mahrum edilir?

Bu politikaları hiçbir biçimde kabul etmiyoruz.

İstenirse herkese eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir yani kamusal bir sağlık sisteminin kurulabileceğini biliyoruz. Bunun içindir ki “bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik halimizi; sağlığımızı piyasaya teslim etmeyeceğiz” diyoruz.

Sağlık Hizmetleri Satılık Değildir!

Sağlık ocaklarımızı yok ettiler, şimdi sıra devlet hastanelerinde.

Uyguladıkları politikalarla yarattıkları özel hastane zincirleri şimdi daha fazlasını, kamu hastanelerimizi istiyor.

Bunun içindir ki yıllardır Meclis’te bekleyen Kamu Hastane Birlikleri Kanun Tasarısı, Sağlık Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’nin içerisine sıkıştırılarak dayatılmaya çalışılıyor.

Böylece devlet hastaneleri “$irket Hastaneleri”ne dönüştürülecek ve sağlık çalışanları da iş güvencelerini kaybetmiş sözleşmeli köleler haline getirilecek.

Ankara Etlik’te yapılan ihalede olduğu gibi “Kamu Özel Ortaklığı” adı altında sağlıkta özel sektöre kırk dokuz yıla kadar varan “kapitülasyon”lar dağıtılıyor.

Tıp fakültesi hastaneleri adeta can çekişiyor. Akılla bilimle hiçbir biçimde bağdaşlaştırılamayacak bir dizi düzenleme ile Sağlık Bakanlığı’na bağlanıyor, gelecekleri yok ediliyor.

Kamu kurumları arasında taşeron işçi çalıştırma rekortmeni olan ve artık iyiden iyiye “Taşeron Bakanlığı”na dönüşmüş bulunan Sağlık Bakanlığı’ndaki taşeron işçiler en ağır koşullarda, en düşük ücretlerle ve her an işini kaybetme korkusuyla çalışıyorlar.

Sağlıkta “Dönüşüm” Programı’nın göz bebeği özel sağlık kurumlarında emek sömürüsü her geçen gün katmerlenerek artıyor, çalışanlar ücretlerini dahi alamıyor.

Son günlerde yeniden ısıtılan “ithal hekim”, “ithal sağlık çalışanı” arayışları ile hekimlerin, sağlık çalışanlarının emekleri değersizleştirilmeye, ucuzlatılmaya çalışılıyor.

Hizmetler taşeronlaştırılırken ilişkiler, kültür, düşünce ve davranış tarzları da buna göre şekilleniyor. Ekip anlayışı yerini rekabete bırakıyor.

İş ve ücret güvencesine yönelen tehditler tüm moral değerleri örseliyor, iş motivasyonunu azaltıyor.

Beyaz önlük korkusu, sağlıkçı fobisi

AKP Hükümeti’nin sağlık alanını KHK’lerle “halletme” telaşının bir diğer nedeninin de sağlık çalışanlarının tepkilerinden duyduğu korku olduğu anlaşılıyor.

Sağlık çalışanlarıyla karşılaşınca tedirginliğe, gerilime, yürek sıkıntısına ve tansiyon yükselmesine yol açan bu “sağlıkçı fobisi”ne tıpta “Beyaz Önlük Korkusu” deniyor.

Ancak, korkunun IMF-World Bank patentli “Reform”a faydası yok!

Nasıl daha bu yıl içinde, 13 Mart 2011’de Cumhuriyet tarihinin en büyük sağlıkçı mitingini yaptıysak, nasıl 19-20 Nisan’da bütün Türkiye’de GöREVe çıktıysak, bugün de emeğimize, mesleğimize, iş ve ücret güvencemize yönelen saldırılar karşısında her zamankinden daha güçlü mücadele vermeye hazırız.

Hekimi, hemşiresi, eczacısı, diş hekimi, laborantı, ebesi, radyoloji teknisyeni, psikologu, sözleşmelisi, taşeron işçisi, kısacası biz bütün sağlık çalışanları kamuoyuna bir kez daha duyuruyoruz:

Emeğimizin değersizleştirilmesine, hastanelerimizin özelleştirilmesine izin vermeyeceğiz!

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI
DEVRİMCİ SAĞLIK İŞÇİLERİ SENDİKASI
TÜRK HEMŞİRELER DERNEĞİ
TÜRK MEDİKAL RADYOTEKNOLOJİ DERNEĞİ

Fotoğraflar için tıklayınız...


Bu HABERİ Paylaş!