HEKİMLER EYLEME HAZIRLANIYOR


  • Ağustos 25, 2010
  • 1812

Bugün Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi İstanbul Tabip Odası’nda Meclis gündemine yeniden getirilen Tam Gün yasasına karşı bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya TTB Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy ve TTB Merkez Konsey Üyesi Dr. Ali Çerkezoğlu katıldı.

Yapılan açıklamada Gürsoy, meclis gündemine getirilen  Tam Gün Yasa Tasarısı’nınbu haliyle kabul edilemez olduğunu ifade etti.
Gürsoy ayrıca, TTB’nin çağrısıyla, 13 Ocak 2010 tarihinde Ankara’da Türkiye’de ki tüm Tabip Odaları, yüze yakın uzmanlık dernekleri ile bir toplantı gerçekleştirileceğini ve bu toplantıda iş bırakmaya kadar gidebilecek eylem planlarını belirleyeceklerini açıkladı.


SAĞLIK ORTAMINDAKİ SON GELİŞMELER KAYGI VERİCİDİR...

08.01.2010

Türk Tabipleri Birliği olarak;

Sağlık ortamındaki son gelişmelerden ve çalışanların emeğine yönelik saygısız tutumlardan kaygı duyuyoruz!...
 
Sağlık başta olmak üzere tüm hizmet alanlarında çalışanların emeğini ucuzlatmak, güvencesiz ve yarıştırarak çalıştırmak; hizmete ulaşmak zorunda olan yurttaşları ise ya doğası gereği kar odaklı çalışan özel şirketlere (hastanelere) ya da en az onlar kadar işletmeleşmiş “devlet” hastanelerine müşteri olarak sunmak, mevcut AKP hükümetinin kendine biçtiği bir misyon olarak karşımızda duruyor.

Bu nedenle şu anda TBMM gündemine taşınan “Tam Gün” ve yine sırada bekleyen “Kamu Hastane Birlikleri” yasa tasarılarının, ülkemizin gerek sağlık alanında, gerekse diğer çalışma alanlarında yaşanan gelişmelerden bağımsız olmadığını bilmek gerekiyor.

Ne Eczacıları Sosyal Güvenlik Kurumu karşısında tek tek örgütsüz ve güvencesiz bırakma çabalarının, ne tekel işçilerini asgari ücretle 10 ay güvencesiz çalışmaya zorlayan 4-C uygulamasının ne de devlet hastanelerinde maaş artışı bir yana işten atılan ya da %30 oranında maaşları düşürülen taşeron sağlık çalışanlarının bu tabloyla tesadüfi karşılaşmadığı ortadadır.

AKP hükümetinin önüne koyduğu program işliyor. Herkesin çok düşük ücretlerle, güvencesiz çalışmayı kader olarak görmesi ve kabullenmesi isteniyor. Öncelikle temizlik, güvenlik, yemekhane, ardından yardımcı sağlık personeli olarak hemşirelik, teknisyenlik hizmetlerini çok düşük ücretlerle, yasadışı olarak fiilen günde 12 saat taşeron şirketler aracılığıyla gördürülmesi anlayışının, eczacı ve dişhekimlerini de kapsayacak şekilde hekimlere doğru hızla ilerlediğini çok iyi biliyoruz. Bu uygulamanın hekimler başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının emeğini ucuzlatmak, onları yasalar karşısında özlük haklarından mahrum bırakmak gibi temel bir amacı var. Taşeron ve performansa dayalı yarışmacı, rekabetçi çalıştırma, sağlıkta “maliyetleri” düşüreceği ve sağlık çalışanlarının emeğinin ucuzlayacağı, böylelikle sağlık piyasasının rahatlayacağı düşünülüyor.

Ancak bu amacın, verilen sağlık hizmetinin niteliğini ortadan kaldırmasına, sadece poliklinik ve ameliyat sayılarına, yapılan işleme, hastanenin kazandığı paraya, hekimin “kazandığıpuana odaklanması önemsenmiyor. Hekimlik ve sağlık hizmetinin tamamı bir “teknik işedönüştürülüp, sağlık piyasasının büyüklüğünden, “işlem hacminin artışından” heyecan duyulmaya başlanıyor. Hastayı müşteri, hastaneleri işletme olarak gören böylesi bir anlayışın yaratacağı halk sağlığı sorununun, sağlık eğitiminde ve sisteminde oluşturacağı tahribatın toplumsal maliyetinin telafisinin çok güç olacağını, kendilerini “tüccar siyasetin misyonerleri” olarak görenlere anlatmak mümkün görünmüyor.

Ancak başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının ve bu tahribatın gerçek mağdurları olacak olan yurttaşların bu konuda müdahil olması, emeğine ve sağlık hakkına sahip çıkması durumunda bu anlayış durdurulabilir.  Katkı paylarındaki artışlar, fark ücretlerindeki pervasızlık, ilaç sınırlaması ve oranlarındaki yurttaş aleyhine uygulamalar, nasıl bir sağlık sistemiyle karşı karşıya kalındığını artık açıkça gösteriyor.

Tüm bu tahribatın “muayenehaneleri kapatıyoruz, halkımızı bundan kurtarıyoruz!” demagojisinin arkasına saklanmasına izin verilmemesi, konunun esasının tartışılması gerekiyor. Çünkü ülkemizdeki sağlık sisteminde, hekimlerin ikinci bir işte çalışma olanağına sahip olmalarından kaynaklı sorunların çözümü kolay ve mümkündür. Denetlenmesi, sınırlanması, hatta iyi bir kamusal sistem içerisinde hekimlerin özlük hakları geliştirilerek kaldırılması da mümkündür. Bu konuda TTB olarak ülkemizde nasıl bir “Tam Gün” uygulanabileceğine dair yasa teklifi dahil olmak üzere somut önerilerimizi daha önce Bakanlığa ve kamuoyunun bilgisine sunmuştuk. Ancak; halen sağlık harcamalarındaki devasa rakamların, ilaç ve tıbbi teknoloji üzerinden uluslar arası tekellere giden milyarların, doğal olarak tüketimi kışkırtan özel sağlık sektörünün yarattığı “sağlık sorunlarının” çözümünü AKP hükümetinin Meclise sunduğu “Tam Gün” uygulamasında aramak yalan ve demagojiden ibaret olacaktır.

Çünkü

1. Söz konusu tasarıda sağlık çalışanları açısından kalıcı, güvenceli bir özlük hakkı kazanımı bulunmamaktadır.
— Emekliliğe yansıyan, insanca yaşayacak bir temel ücrete yönelik düzenleme yapmak yerine “performans” adı altında elde edilecek gelire endeksli bir ücret modeli düşünülmüştür.
— Nöbet dışında mesai dışı çalışma kavramı getirilmektedir. 45 saatten 40 saate inmiş gibi gözüken çalışma süresi deyim yerindeyse 7 gün 24 saate dönüşmektedir.
— Fazla çalıştırmaya yönelik bir süre sınırlaması getirilmemektedir. Taslak hekimleri bölünmüş çalışmadan kurtarma gerekçesi ile uzun saatler fazla çalışmaya zorlayıcı hükümler içermektedir. Nitelikli sağlık hizmeti öncelik olduğunda, hekimlerin verecekleri hizmette riski arttıran unsur olan uzun ve ağır çalışma koşullarının sınırlandırılması zorunludur.
 
Tasarı mevcut haliyle çalışanların sağlığını daha da fazla bozmaya adaydır.

2. Tıp fakülteleri özelinde eğitim, hizmet, araştırma üçlüsünün oluşturulamayan dengesi bütünüyle hizmete kurban edilmektedir. Öğretim üyelerinin özlük hakları “sağlık hizmet sunumuna” bağlanmaktadır. Bu durumda gözden çıkarılan nitelikli eğitim kadar halkın nitelikli sağlık hizmetine ulaşma hakkıdır. Oysaki bugün tıp fakültelerindeki temel sorun nitelikli tıp eğitimi, nitelikli hekim yetiştirmedir. Tasarı bunu bütünüyle ortadan kaldırmaktadır.
3. Zorunlu mesleki sorumluluk sigortası getirilmektedir. TTB’nin 2008 sonu itibarıyla Sağlık Bakanlığı’na iletmiş olduğu kamusal, zarar gören kişinin zararının derhal tazmin edildiği ve hata olmasını önleme üzerine kurulu bir sistem bakışına sahip mesleki sigorta yerine özelleşmeye dayalı, bireyi hedef alan ABD benzeri iflas etmiş bir yaklaşım düzenlenmektedir.
4. Radyoloji çalışanları için haftalık çalışma süresi 37,5 saate çıkarılmaktadır. Bu düzenleme bu alanda çalışan sağlık personelinin sağlığını korumak için gerekli düzenlemeleri içermemesi nedeniyle yaşam ve sağlık hakkını ihlal etmektedir.
5. Taslak, ülkemizde büyük bir bölümü kısmi zamanlı olarak çalışan ve sayıları 10 bine yaklaşan işyeri hekimlerini ve işyeri sağlık hizmetlerini doğrudan etkileyecektir.
Yazılan taslak bir bütün olarak “krizin teğet geçtiği” değerlendirmesi ön kabulüyle, sürdürülebilir ve genişleyen bir sağlık piyasası varlığında sağlık iş gücü piyasası “düzenlemesi” amacıyla oluşturulmuştur.
Gerçek anlamıyla kamusal bir tam süre çalışma anlayışı hekim emeğinin daha iyi değerlendirilmesi ve sağlık hizmetinin daha etkin olması amacını taşır. Sağlıkta Dönüşüm Programı gibi piyasacı bir sağlık sisteminin amacı ise hekim emeğinin ucuzlatılmasıdır.
Tasarı bu haliyle hekimlerin tam süre çalışması felsefesiyle ilgili temel bir yaklaşıma   sahip değildir. Tam süre bir kamu çalışma biçimi olmaktan çıkarılmaktadır.
TTB krizin teğet geçmediğini bilecek kadar gerçekçi ve halktan taraf bir bakışa sahiptir. Beklentimiz tasarıyı hazırlayanların da piyasa koşullarında köleleşecek ve niteliksiz hizmet sunacak sağlık çalışanı işgücü yaratmak gibi “ucuz” düzenlemelerden vazgeçip hep birlikte gerçek çözümlere yönelmesidir.

Türk Tabipleri Birliği olarak bizler AKP hükümeti ve Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda “ideolojik” davrandığını düşünüyoruz. Hükümetin yukarıda ayrıntısıyla açıkladığımız bu “Neoliberal ideolojik” tutumuna ve sağlık ortamındaki bu girişimlere karşı sessiz kalmayacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz. Emeğimizden, iş güvencemizden vazgeçmeyeceğimizi ilan ettiğimiz sağlık meslek odaları, sağlık sendikaları ve dernekleri ile birlikte tepkimizi göstereceğiz. Bu tepkimizi mağdur edilen tüm çalışanların, TEKEL işçilerinin, İtfaiye çalışanlarının, kepenk kapatma aşamasına gelen Eczacıların emeğine sahip çıkma mücadelesi ile birleştireceğiz.

Bu bakış açısıyla; TTB Merkez Konseyi tüm tabip Odaları ve uzmanlık derneklerinin başkanlarını acil olarak 13 Ocak 2010 günü Ankara’ya çağırma kararı aldı. Sağlıktaki son gelişmeleri değerlendirip ülke çapında eylem ve etkinlikleri programlamak ve aynı gün Bakanlık önünde tepkimizi ve kararlılığımız ifade etmek üzere yapılan bu çağrı tüm sağlık çalışanları ile sürekli ve kararlı bir eylem programına dönüştürülecektir.
                                                                       
                                                  TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
                                                                        MERKEZ KONSEYİ


Bu HABERİ Paylaş!