Dicle Haber Ajansına Tavzih (Açıklama), Tabip Odası'nın Müzmin Düşmanlarına Cevap


  • Eylül 23, 2016
  • 7492

İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez’in Dicle Haber Ajansı’na gönderdiği resmi tavzih (açıklama) yazısı haber ajansı tarafından 23 Eylül 2016 tarihinde yayınlandı.

İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez, 8 Eylül 2016 tarihinde Dicle Haber Ajansı’na  verdiği röportajı nedeniyle odanın bazı üyeleri tarafından hedef gösterilmesi ve sözlerinin çarpıtılması üzerine tavzih yayınladı.

Prof. Dr. Selçuk Erez, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

"Habere konu açıklamama, ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana olduğumu belirterek başlamıştım. Bu düşüncemi tekrarlamak isterim. Bunun yolunun masaya oturulmasından, barış görüşmelerine hemen başlanmasından geçtiğini pek çok vesileyle belirtmiştim. Halen de bu fikirdeyim. Habere konu olan açıklamalarımdaki ana fikir/asıl fikir de budur.

Ülkemizde yıllardır süren binlerce insanımızı kaybetmemize neden olan çatışma ortamı eninde sonunda Kuzey İrlanda'da olduğu gibi masada sona erecektir. Asıl mesele, 'masaya şimdi mi oturmalı, sonra mı oturmalı' sorusuna doğru cevabı verebilmektir. Binlerce kişinin ölmesini ve toplumdaki öfke ile nefretin daha da derinleşmesini istemiyorsak, keza hep birlikte, bir arada yaşamak istiyorsak bu soruyu 'şimdi!' diye yanıtlarız. Barış talebinin bizim için konjonktürel değil her koşulda ve ısrarla savunulması gereken bir ilke olduğunu hatırlatırım.

Hekimlik mesleği doğası gereği insan hayatını her şeyin önüne koyar ve asıl olarak ölümlerin durmasını önceler. Ben de hem bunca yıllık hekim hem de hekimlerin meslek örgütünün başkanı olarak insanların ölmemesi için ne gerekirse yapılmasının bu ülkenin öncelikli meselesi olduğuna inanıyorum. Bir kez daha ve ısrarla Kürt sorununda çözüm için adımların atılmasını, barışın sağlanmasını ve daha fazla insanın ölmemesini istediğimi/istediğimizi yineliyorum.

Nitekim söz konusu haber için tarafıma yöneltilen sorulara da bu yaklaşım çerçevesinde cevaplar verdim.

Tam olarak 'Kürtleri kim temsil eder?' diye soruldu. Cevaben 'bunu saptamak bana değil Kürtlere düşer, buradaki ve Avrupa ülkelerindeki desteğe bakılırsa keza 'çözüm süreci' olarak adlandırılan dönemde mevcut hükümetin yaklaşımına bakılırsa Abdullah Öcalan olabilir' dedim.

'Apo'nun durumunun bilinmemesi açlık grevlerine yol açtı, ne düşünüyorsunuz?' diye soruldu, cevaben 'Bir tutuklu veya hükümlüden haber alamayan yakınlarının bu konuda sonuç almak için seçtikleri demokratik bir yoldur, eleştirmem' dedim.

Türklerin ve Kürtlerin bulundukları her yerde ve yaşamın her alanında barış talebinde ısrarlı olmaları ve ortak mücadelesiyle barışın gelebileceğini ifade ettim. Söylediklerim bunlardan ibarettir.

Konuya ilişkin genel yaklaşımım bilindiği halde bu haberi daha da çarpıtarak şahsıma suç isnat etmeye çalışanlar aynı zamanda başkanlığını yaptığım İstanbul Tabip Odası'na kayyum atanmasını talep edecek kadar pervasızlaşabilmektedirler. Her dönem aday oldukları halde seçimlerini kaybettikleri Tabip Odası'na mevcut AKP iktidarının da desteği ile kayyum olarak gelmenin hayalini kurabiliyorlar. Bu tablo aynı zamanda yaşadığımız toplumsal iklimin ne denli kutuplaştığının ve demokrasiyi içselleştiremeyenlerin gerçek yüzünün bir başka göstergesidir.

Bu üsluba, bu karalamalara, bu nefrete 'barış hemen şimdi' diyenler ilk kez maruz kalmıyor. Ama bu saldırılara, hedef göstermelere rağmen barış sözünden vazgeçmeyeceğiz."

 

 

 


Bu HABERİ Paylaş!