Ölüm Cezası ve Her Türlü Yaşam Hakkı İhlaline Karşıyız


  • Temmuz 20, 2016
  • 5128

15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişimi üzerine bu girişimde bulunanların cezalandırılması için yapılan tartışmalarda ölüm cezası gündeme getirilmiş, siyasetçiler tarafından yeni bir yasal düzenleme yapılarak uygulanabileceği mesajları ile topluma yönelik yanıltıcı bir algı oluşturulmuştur.

Toplumlarda değişik dönemlerde, adalete olan güvenin sarsılmasıyla yakın ilişkili olarak intikam alma güdüsü taşıyan talepler dile getirebilmektedir. . Toplumsal sözleşmeler ve hukukun üstünlüğü ilkesi ile işleyen sistemler, toplumların nefret duygularını, intikam almaya dayalı ve linççi yaklaşımlarını hukuka dayalı, insan haklarına saygılı nesnel yaklaşımlara dönüştürme yükümlülüğü taşımaktadırlar. Gerek ölüm cezası talebinin “demokratik hak” olarak tanımlanmaya çalışılması, gerekse bir başka olağandışı ve baskıcı, insan haklarının tümüyle askıya alındığı bir dönem olan 12 Eylül darbe döneminde kullanılan “asmayalım da besleyelim mi” ifadesini çağrıştıran söylemler sorumluluk sahibi yaklaşımlar olarak kabul edilemez.

Ölüm cezasını geri getirme girişiminin gerek ulusal gerekse uluslararası açıdan ağır hukuksal ve siyasal sonuçlarının olacağı öngörülmelidir. Ölüm cezası yaşam hakkını ortadan kaldıran bir devlet şiddeti, dolayısıyla tüm uluslararası belgelerde yer alan yaşam hakkı ihlali kapsamında değerlendirilmektedir. Yaşam hakkı, korunması gereken en öncelikli haktır. Devletler tarafından bir ceza olarak yaşam hakkının ortadan kaldırılması, geri dönüşü olmayan ve giderilmesi olanaksız zararlara yol açarak insanlık değerlerinin yok sayılmasına neden olur. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi de bunu açıkça ifade etmektedir: “Yaşam hakkı, bütün hakların en üstünde yer almaktadır ve ulusun güvenliğini tehdit eden olağanüstü bir durumda dahi bu hakka çekince konmasına izin verilmez. Kişiler, yaşam hakkından keyfi biçimde alıkonulamaz. Bu nedenle de taraf devletler, sadece keyfi ihlalleri önleme değil aynı zamanda bu fiilleri suç sayma ile yükümlü oldukları gibi kendi güvenlik kuvvetlerinden gelecek ihlalleri de önlemekle yükümlüdürler. Devlet tarafından gerçekleştirilen yaşam hakkı ihlalleri en ağır ihlallerdir.”

1997 yılında BM Genel Kurulu’nda oy çokluğu ile kabul edilip, en son 2014 yılında Türkiye’nin de içinde olduğu 117 ülke tarafından desteklenen “ölüm cezalarının tüm dünyada kaldırılmasına kadar erteleme” çağrısı ve ilgili uluslararası düzenlemelerin çok öncesinde, 1981 yılında, meslek örgütümüz TTB’nin de üyesi olduğu Dünya Tabipler Birliği ölüm cezalarının uygulanmasında hekimlerin görev almasının etik dışı olduğunu açıklamıştır. Cenevre Bildirgesi ışığında hekimin insan yaşamına en üst saygıyı gösterme zorunluluğu hatırlatılarak 2013 yılında Brezilya’da toplanan Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu, ölüm cezalarının kaldırılması yönündeki BM çağrısını destekleme kararı almıştır.

Türkiye ölüm cezasını başta Anayasasının 38. Maddesi olmak üzere mevzuatından tümüyle çıkarmış, yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ek 6 nolu ölüm cezasının kaldırılmasına dair protokol, Türkiye tarafından 26.06.2003 tarihli 4913 Sayılı ölüm cezasını ortadan kaldıran kanunla kabul edilmiş ve Resmi Gazete’nin 01.07.2003 tarihli sayısında yayımlanmıştır.

Türkiye AİHS’e ek 13 nolu Protokol’ün de tarafıdır. Türkiye, bu Protokol ile ilgili 16/10/2005 Tarih ve 5409 Sayılı “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek, Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No’lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun”u çıkarmıştır. 01/06/2006 tarihinden itibaren yürürlük kazanmış olan 13 No’lu Protokol şöyledir:

“Madde 1. Ölüm cezasının kaldırılması

Ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse ölüm cezasına çarptırılmayacaktır ya da bu cezası infaz edilmeyecektir.”

Devlet yetkilileri tarafından ölüm cezasının uygulanması yönündeki hukuki düzenleme önerisi, süreç geriye dönük işletilemeyeceğinden, toplumda yaşanan kaygı halinin yarattığı infiale karşı, nefret ve intikam duygularını körükleyici sonuçlar doğurabilecek, sorumsuz, toplumu yanıltıcı bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir.  

Ölüm cezasının uygulanmasını sağlamaya yönelik her türlü yasal düzenleme, ileriye dönük olarak ülkemiz için çok ağır siyasal, hukuki, kültürel ve sosyolojik sonuçlar doğurabilecektir.

Türk Tabipleri Birliği olarak, her dönemde olduğu gibi, bu dönemde de, ölüm cezasına ve her türlü yaşam hakkı ihlaline karşı olduğumuzu kamuoyuyla paylaşırız.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

 


Bu HABERİ Paylaş!