70 Kuruşa Tomografi, 80 Kuruşa Manyetik Rezonans: Sağlık Hakkına 1 Temmuz Darbesi


  • Ağustos 18, 2010
  • 2231

05/07/2006
Basın Açıklaması

70 KURUŞA TOMOGRAFİ, 80 KURUŞA MANYETİK REZONANS:
SAĞLIK HAKKINA 1 TEMMUZ DARBESİ


AKP Hükümeti sağlık hizmetini sınırlayan ve sürekli cepten ödemeleri zorunlu kılan Genel Sağlık Sigortası(GSS)�nı uygulama tarihi olan Ocak ayını beklenmeden bir Tebliğ ile fiilen yürürlüğe koydu.
01.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren Maliye Bakanlığı�nın Tedavi Yardımına ilişkin uygulama tebliği ile kamu ya da özel tüm sağlık kurumlarında verilecek sağlık hizmetlerine ilişkin olarak VAKA BAŞI ödeme sistemini başlattı!...
Son yıllarda sağlık ortamımızı yap boz tahtasına çeviren sayısız kanun-yönetmelik ve tebliğ karmaşasıyla ortaya çıkan �sağlık harcamalarındaki artış�a çözüm olarak yayınlanan son �ödeme tebliği� kamu özel ayrımı olmaksızın hizmet hastanesinden Tıp Fakültesi hastanesine kadar tüm hastaneler için kaos anlamına geliyor.
Sağlık hizmetini sadece alınıp satılan ve işletmelerin kar edip, hükümetlerin tasarruf yaptığı bir pazar olarak algılayan �Tüccar siyaset� anlayışı sağlıkta yarattığı karmaşaya hiçbir etik ve vicdani değeri içermeyen ve hekimliğin en temel değerleri ile bağdaşması imkansız olan bu uygulamayla son noktayı koymuş oldu! Çok ciddi halk sağlığı sorunu halini alacak olan ve halkın sağlık hakkını gasp eden bu uygulama aynı zamanda hekimlik uygulamasına tarihimizin en büyük ve en kötü müdahalesi anlamına geliyor.
Hekim ve hastayı karşı karşıya getiren ve sağlık hizmet sunumunun sorunlarına IMF uyarıları üzerinden refleks geliştirmeyi benimseyen bu anlayışın, yılların birikimiyle oluşturulan ve binbir zorlukla hizmet vermeyi sürdüren Devlet Hastaneleri ve Tıp Fakültesi hastanelerinde onarılması imkansız tahribatlara yol açacağı açıktır. Aynı zamanda özel hastanelerde ciddi krizlere yol açması kaçınılmaz olan bu uygulama etik, bilimsel ve vicdani olarak hekimlik yapmayı zorlaştırıcı etkisinin yanı sıra hekimler için çok ciddi iş güvencesi ve gelir kaybı anlamına gelecek, zaten yetersiz olan sağlık kurumlarında kapanma ya da daralmalara yol açacaktır. Suistimalleri ve israfı önleme adına getirilen Tebliğ�de yapılan fiyatlandırma ile hasta kavramı ortadan kaldırılmakta, sıradan bir teknik iş olarak görülen tıp bilimi yok sayılarak hekimlerden hastalık kodları üzerinden tedavi yapmaları istenmektedir.
Bu tebliği yayınlayan Maliye Bakanlığı�na ve daha da önemlisi kendisine sağlığı piyasa koşullarına vakfetme misyonu yüklemiş olan Sağlık Bakanlığı�na hekimliğin en temel evrensel yaklaşımını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz; "Hastalık yoktur hasta vardır".
Yani her hastanın muayene ve tedavi süreci kısmi farklılıklar gösterebilir. Hastaya �vaka�, tedavi sürecine �paket� adını vermek bilimselliği terk etmekle kalmayıp vicdanı da terk etmek anlamına gelir. Vaka başı ödeme miktarını aşan tetkikleri yapılmayan-yaptırılmayan kalp hastası bir emeklinin ölümü ile sonuçlanabilecek bir sürecin sonunda �vaka başı� ödeme nedeniyle ortaya çıkacak olan �adli vaka�nın vicdani, hukuki ve sosyal sorumluluğu bu kadar sorumsuzca tebliğ yayınlayanların olacaktır. Hiç kuşkusuz hekimler yayınlanan her türlü yasa, yönetmelik ve tebliğe rağmen aldıkları eğitim ve meslek etik değerler doğrultusunda hastanın ihtiyacı olan her türlü tetkik, girişim ve tedaviyi düzenlemekle yükümlüdürler ve şimdiye kadar yaptıklar gibi bu Tebliğ�den sonra da bu konuda herhangi bir tereddüt göstermemeleri gerekir. Ancak tüm kamuoyunun artık açıklıkla bilmesi gereken çok önemli gerçeklik var ki sağlık ortamımız ister kamu ister özel olsun işletme mantığı ile çalışan hastaneler kültürüne teslim edilmiş durumdadır. Ve böylesi bir ortamda ne yazık ki sadece bilimsel kriterlerle bağımsız hekimlik yapma koşullarının her zamankinden çok daha fazla zorlaşmış olduğu bilinmelidir.
Bu Tebliğ ile birlikte hükümetimiz, hastaların sürekli ek ödemelerde bulunup, her türlü tetkik ya da girişim için cepten ödeme yapacağı, hekimlerin reçetesinden isteyeceği tetkiklere kadar her girişimine işletmenin karı, Sigorta şirketinin çıkarı üzerinden müdahale edildiği bir sistemi yani Genel Sağlık Sigortası�nı fiilen başlatmış oluyor.
Son dönemde başta sağlık ocakları, Kamu hastaneleri ve Tıp Fakülteleri olmak üzere yıllardır genel bütçeden hiç katkı yapılmayan sağlık kurumları kendi kaderine terk edilmiş, 1. Basamak sağlık hizmeti sunan sağlık ocaklarında hizmet paralı hale getirilmiş, koruyucu hekimlik ortadan kaldırılmıştı. Öte yandan sağlık ortamının tamamen piyasa koşullarına ve dinamiklerine terk edilmesi anlamına gelen bu programın doğal sonucu olarak kamudan özele kaynak aktarımı devasa boyutlara ulaştı. Tamamen uluslararası tekellerin insafına terk edilmiş olan tıbbi teknoloji kullanımının teşviki başta olmak üzere SSK ilaç fabrikasının kapatılmasından ilaç alım yolsuzluklarına kadar her türlü hesapsızlığın takip ettiği IMF�nin sağlık programı sağlık harcamalarında büyük artış ortaya çıkardı. Ve doğal olarak iki kata yakın sağlık harcamalarındaki artış sağlık ortamında ve ülke gündeminde yerini aldı. Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur�u sınırsız kaynaklara sahip kuruluşlar olarak gören bu anlayış kısa sürede duvara dayandı. Sağlıkta koruyucu hekimlik yerine tedavi edici hekimliği özendiren, sağlık hizmeti tüketimini esas alan sistemin bir süre sonra beklendiği üzere sosyal güvenlik kurumlarının çökertilmesinden başka bir anlam taşımadığı da anlaşıldı.
Evet, sağlık alanında bir karmaşa, toplumu ve ülke kaynaklarını korumayı ve geliştirmeyi temel almayan işletmeci-performans�çı anlayışın yarattığı bir tahribat olduğu doğrudur. İlaç kullanımından tetkik ve girişimlere kadar akıl ve bilimdışı yönetmelik ve tebliğlerle kışkırtılan bu ortam sonuçta toplumun sağlık kriterlerinde hiçbir anlamlı iyileştirme göstermeden kamu sağlık harcamalarında hesapsız bir artışa yol açmış durumdadır. Sağlıkta özelleştirme girişimleriyle son üç yılda kamu sağlık harcamalarını 11 Milyar dolardan 19 milyar dolara çıkaran �Sağlıkta Dönüşüm Programı�nın iflası bu rakamlarla alenen ortadadır.
Bu israfa yol açan iş bilmezliğin sorumluları bu tebliğin arkasına saklanarak sorumluluklarından kurtulacaklarını düşünüyorlarsa yanıldıklarını bir kez daha yineleyelim. Çünkü konu basitçe harcama kalemleri kısılarak çözülecek �mali� bir problem olmadığı gibi çözümünü de Maliye Bakanlığı�nın Tebliğinde aramak sorumluluktan kaçmak dışında bir anlam taşımamaktadır. Konu açık olarak 70 milyon insanımızın sağlık hizmetine ulaşma sorunudur ve bunun birinci elden muhatabı Sağlık Bakanlığı�dır.
Hükümet halen Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur kapsamında olup 2007 yılbaşından itibaren Genel Sağlık Sigortalı olacak vatandaşların sağlık ihtiyacını tam olarak karşılamayacağını açıklıkla itiraf etmektedir. Vaka başı asgari ödeme ile yaptıramadığı tedavisi için vatandaşlarımızın önünde ne yazık ki tek bir seçenek bırakılmaktadır: cepten ek ödemelerle tedavisini sürdürme seçeneği. Bu uygulamanın önemli bir kısmı yoksulluk sınırında yaşamını sürdürmeye çalışan milyonlarca yurttaşımızın yaşamını zorlaştırmasının yanı sıra en yoksul kesimin sağlık hizmetine ulaşımını da imkansız kılacağı bilinmelidir. Hekimlik bu kadar vicdansızlığın hüküm süreceği bir ortamda yapılabilecek bir meslek değildir.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi olarak Hükümete hekimlik yapmayı imkânsız hale getiren, hastaların sağlık hakkını bütünüyle ortadan kaldıran 1 Temmuz Tebliği�ni derhal geri çekmeye çağırıyoruz.
Aksi takdirde doğacak bütün toplum sağlığı sorunlarının sorumlusu başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere AKP Hükümeti olacaktır.

Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ


Bu HABERİ Paylaş!